JAPON YAZISI
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Kasım 1991
Bugünkü konum olan yazı ile alfabe meselesine, Japonya’dan başlamak istiyorum. Bu doğu ülkesi, şu anda bütün dünya millet ve devletlerine parmak ısırtan bir başarı, ilerleme, zenginlik ve güçlülük tablosu sergilemektedir. Japonya, Batı dünyasına yetişme ve ona meydan okuma işine bizden çok geç olarak 1850’lerde başlamıştır. Kısa zamanda aradaki açığı kapatan Doğan Güneş ülkesi, 1905’te Çarlık Rusya’sı ile savaşa tutuşmuş ve onu perişan etmiştir. Bu, Osmanlılar’ın gözünde tüten bir muzafferiyetti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan iki atom bombasının darbesiyle yenik, bitkin ve ezik çıkan Japonya, 1945 Ağustos’unda kayıtsız şartsız teslim olmuştu. Ama aradan yarım yüzyıl geçmeden tekrar canlanmış, tarihte görülmemiş bir kalkınmayı gerçekleştirmiş, yenilgisini bir zafere çevirmiştir.
Bizim gibi bir Doğu ve Asya ülkesi olan Japonya bu üstünlüğünü neye borçludur? Biz niçin onlar gibi başarılı olamamışızdır? Bunun elbette çeşitli faktörleri vardır. Ama bunların en önemlisi Japon yazısıdır. Önce bu yazı hakkında biraz bilgi vereyim:
Japon alfabesi demedim, yazısı dedim, çünkü onlar yazılarını bizimkine benzer bir alfabe ile yazmazlar, ideogram denilen şekillerle yazarlar. Bir günlük gazete haberi okuyabilmek için takriben 3000 adet ideogram (şekil) ezberlemiş olmak gerekir, içinde soyut kavramlar, terimler bulunan bir makale için bu rakam yedi-sekiz bine yaklaşır. Felsefî, derin kültürle ilgili bir metin için de onbeş bin şekil ezberlenmiş olmalıdır.
Japon yazı sistemi son derece güç bir sistemdir. Bir kere şekiller » genellikle çok karışık ve zordur. Öyle bizdeki A’ya, C’ye, İ’ye, T’ye benzemez. Bir de sayıları fazladır.
İşte bu zorun zoru, karışığın karışığı yazı ile Japonlar son derece müessir bir millî eğitim sistemi kurmuşlar ve bütün halkı okur yazar etmişlerdir. Sonra, bu yazı ile eğitim yapan 400 üniversiteleri vardır. Bu yazı ile yayın yapan muazzam bir basına sahiptirler ve en büyük gazeteleri günde 15 milyon basmaktadır. Bu yazı ile yetişmiş aydın, bü rokrat, teknokrat, düşünür orduları vardır. Bu yazı ile ilmî araştırma yaparak Nobel kazanmış dünya çapında bilim adamlarına sahiptirler. Velhasıl onlar bu yazı ile harikalar meydana getirmişlerdir.
Niçin Japon yazısı?
Birincisi: Çünkü Japon yazısı Japonların millî, geleneksel yazısıdır. Onların toplumsal hafızası bu yazı ile kayıtlıdır Bundan vaz geçmek, bunu değiştirmek onlar için kültürel bir intihar olurdu.
İkincisi: Bu zor ve çetrefil yazıyı öğrenen bir Japon çocuğunun, bir Japon gencinin yenemeyeceği güçlük, aşamayacağı engel, alt edemeyeceği düşman yoktur. Bu yazı, dünyanın en faydalı zekâ jimnastiğidir. Çocuklar anamektebinden başlayarak Japon yazısıyla güreşmeyi öğrenirler. Kaytarmak, kopya çekmek, dalga geçmek ne hadlerine! Ya bu yazıyı öğrenecek, yahut hayatı kayacaktır. Canlarını dişlerine takarlar, iğneyle kuyu kazarcasına okumayı yazmayı öğrenirler. Bu öğreniş onlar için bir ölüm kalım savaşıdır. Bir var olup olmama meselesidir.
Evet zekâ da zihin de beden gibi ya gelişir ya hamlaşır. Nasıl, body building kursuna giden bir genç bir sene sonra adaleli, gösterişli, güçlü bir yapıya sahip olursa; Japon yazısını öğrenen insanın da zekâsı müthiş bir ilerleme kaydeder, âdetâ bilenir.
Kolay alfabeler nesilleri, milletleri zekâ özürlü seviyesine düşürür. Basit bir alfabe sistemi, kuşa dönmüş birkaç yüz kelimelik bir lisan, Esperanto uyduruk dilinden daha basit bir kaç imlâ ve gramer kuralı. Neticede geri zekâlı bir toplum elde edersiniz. Kolay alfabe ile, sadesuya tirit özdil ile eğitim seferberliği olur, millet kalkınır diyenler lisaniyattan, kültürden, derin meselelerden anlamayan kimselerdir.
Milletlerin yazıları ile karekterleri arasında yakın bir ilişki vardır. Millî yazısını kaybeden milletler hafızalarım yitirir, kültür yozlaşmasına mâruz kalır, yabancılaşır, geri zekâlı hale, acınacak bir duruma düşer.
Aslında tek başına okuma-yazma faktörünün o kadar önemi yoktur. Bugün dünyanın en güçlü devleti olan Amerika Birleşik Devletlerinde kaç milyon okuma-yazma bilmez kişi vardır biliyor musunuz? 60 milyonla 70 milyon arasındadır bu rakam! Bu. ABD için bir zaaf değildir. Farz edelim ki, milyarlarca dolar harcayarak bu okuma yazma bilmeyen câhillere okuma yazma öğrettiler. Neticede ne olacaktır? Okuma yazma bilen 40-70 milyon câhil elde edilecektir. ABD’yi ABD eden, oradaki güçlü eğitim sistemi ve sayıları 2500 civarında olan üniversitelerdir.
Milletlerin yazıları öyle gömlek değiştirir gibi değiştiriliverecek bir teknik veya sistem değildir. Yazı din gibi, tarih gibi, hukuk sistemi gibi, folklor gibi, millî kültür gibi, mimarî gibi, iklim gibi, coğrafya gibi çok köklü ve vazgeçilemez bir unsurdur. Çin yazısı Çin demektir. Çin yazısız Çinli olamaz. Japon yazısı Japonya demektir. Yazı gitti mi Japonya da elden gider. Her millet kendi yazısıyle millet olur. Yazı gitti mi, millet olma vasfı yavaş yavaş yitirilir, amnezik yığınlar haline düşülür.
Konuyla ilgili bir eser ismi vereyim: “L’ Ecriture et la Psychologie des Peuples Centre International de Synthe’se. Ed. Librairie Armand Colin”. Batı dillerinde yazı hakkında nice felsefî, İlmî, derin araştırma mevcuttur. Yazı esrar dolu bir konudur. Yazı insana ötelerden, yüceliklerden verilmiş bir mevhibedir. Yazı akıl gibi, iman gibi, güzellik gibi, aşk gibi ulvi bir şeydir. Onu basit bir araç olarak görmek, kolay olsun, ucuz olsun, okur-yazar çoğalıversin konusu yapmak hataların hatâsıdır.
Yazı ve alfabe ne kadar zor olursa, dil ne kadar işlek, zengin ve engin olursa, gelenekler ne kadar köklü ve eski olursa orada kültür o kadar kuvvetli, aydınlar o kadar yüksek, ilim-irfan ve eğitim o kadar müessir, millet ve devlet o kadar kuvvetli olur. Bilenle bilmeyen o kadar açık ve seçik ayırt edilir.
Gerisi lâf ü güzaftır.
(Not: Latin harfleriyle yazmayan milletler ve devletler: Bir milyarlık Çin, bir milyarlık Hindistan, bütün Arap âlemi, İran. Afganistan, Rusya ve Sovyetler Birliği içindeki Türkler, Ermenistan, Gürcistan, İsrail. Habeşistan, Yunanistan, Kore, Japonya vs.)
4.11.1991