Pazar

 

12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997…

Ülkemizde birtakım anti-demokratik hareketler, baskılar, insan hakları ihlalleri, engellemeler oldu ama, şu son otuz yıl içinde hürriyet ve genişlik zamanları da görüldü.

Bizde yüzde yüz hürriyet ve demokrasi yok, lakin İslâm dünyasında bizdeki kadar hürriyet ve genişlik bulunmuyor.

Bizde parti kurmak serbest. Gazete, dergi, broşür, kitap çıkartmak serbest. Televizyon yayınları serbest. Oldukça geniş bir fikir hürriyeti var. Yüzde yüz değil; Amerika’da, Batı Avrupa ülkelerinde, Japonya’da olduğu kadar değil ama, yine de var.

Hürriyet, genişlik, serbestlik büyük bir nimettir.

Peki, Müslümanlar, son otuz yıldaki hürriyet ve genişlikten yararlanabildiler mi? Osmanlıcada iğtinam kelimesi vardır;

Müslümanlar

bu geniş hürriyet ve serbetliği

ganimet

bilip de

yükselmek, kurtulmak, selamet ve izzet bulmak için akıllıca çalıştılar mı?

Ben bu soruya müsbet cevap veremiyorum. Fırsatlar, imkânlar kaçırılmıştır.

Nefislerimizin, şeytanların, düşmanların oyunlarına geldik, bir sürü tuzağa düştük.

Büyük bir potansiyeli değerlendiremedik. Milyarlarca dolarlık maddî imkânlar heba edilmiştir. Enerjiler boşa harcanmıştır. Ümitler ziyan edilmiştir.

Dünyada kendi dinleri, idealleri, ideolojileri için çalışıp çabalayan cemaatler var.

Meselâ

Mormonlar

, meselâ

Yahova Şâhitleri.

Onların nasıl çalıştıklarını incelemiyoruz. İncelesek, çok ibretler ve dersler alabiliriz.

Mormonlar Amerika’nın Utah eyaletinde hakimdir.

Salt Like City

bir Mormon şehridir. Onlar orada hayata öylesine hakim olmuşlardır ki, birkaç ay önce yapılan kış olimpiyatlarında yarışmacıların vücut hatlarını belli eden dar elbiseler giymelerine, kadınların açık saçık oynamalarına bile izin vermediler. Mormonlar, kendi dinlerinin ölçü ve hükümlerine göre çok sofudur. Onlar çay ve kahve bile içmezler. Utah’ta açık saçık filmler gösterilmez, orada gece hayatı yoktur, ahlâk hayata hakimdir.

Bosquet adında bir Fransızın Mormonlarla ilgili bir kitabını

(Que sais-je serisinden)

okumuştum.

“Mormonların teşkilâtı yanında Katolik kilisesinin teşkilâtı çocuk oyuncağı gibi kalır”

diyordu. Onların inançlarına göre, bir Mormon geçmiş zamanda yaşamış ecdadını da kurtarabilir, Cennet’e sokabilir. Bu konuda soykütükleri hazırlamışlar, muazzam bir arşiv kurmuşlardır. Bu arşivi dağların altında, atom bombası atılsa bile yıkılmayacak, tahrip olmayacak müstahkem bir sığınakta saklamaktadırlar.

Mormonlar, kendi dinlerine böylesine bağlıdırlar ama başka din mensuplarının haklarını ve hürriyetlerini de tanırlar.

Orada Amerikalı bir kadın polis memuru Müslüman olmuş, tesettüre girmiştir.

Mormon idarecileri o kadının üniforması üzerinde başörtü olduğu halde hizmet görmesine izin vermişlerdir.

Peki Mormonlar bu hakimiyeti tereyağdan kıl çeker gibi kolaylıkla mı elde etmişlerdir? Onların tarihini incelerseniz, mazilerinin kan ve gözyaşı ile dolu olduğunu görürsünüz.

Peygamberleri Joseph Smith linç edilerek öldürülmüştür.

Yahova Şahitlerinin dinî teşkilatını incelerseniz,

onların Mormonlardan daha çalışkan, daha tesirli, daha gayretli olduğunu anlarsınız.

New York’ta muazzam bir matbaaları vardır, günde bir milyon ciltli kitap basabilirler.

Tarassut Kulesi

adlı dergileri dünyanın belli başlı doksan küsur dilinde yayınlanmaktadır. Elliden fazla dilde ciltli kitaplar çıkartıyorlar. Herhangi bir kitaplarını aldığınız takdirde iç kapağın arka tarafında

“Bu kitap otuz lisanda yekûn olarak on beş milyon adet basılmıştır”

gibi ibareler görebilirsiniz.

Onlar bizim dinimizi bâtıl görürler, biz de onların dinini kabul etmeyiz. Konumuz teolojik tartışma yapmak değildir. Bizim dinimiz bize, onların dini onlara. Dikkatinize sunmak istediğim husus onların kendi dinleri ve inançları için ne kadar gayretli, ne kadar azimli, ne kadar verimli olduklarını göstermektir.

Ortaçağda Hıristiyan dünyasının lingua francası

Latince

idi. Bugünün dünya dili İngilizcedir.

Biz Türkiye Müslümanları son otuz yılda insanlığı İslâm’a çağırmak için kaç İngilizce kitap, broşür çıkartmışızdır; bu yayınların kaçta kaçı mükemmel bir İngilizce ile, hitap edilen insanların zihniyetlerine göre kaliteli bir üslûpla kaleme alınmıştır?

Yahova Şâhitlerinin kendi dinleri için yaptıkları ile Müslümanların yaptıkları mukayese edilecek olursa, bizim onların binde biri kadar bile çalışmadığımız ortaya çıkar.

Evet biliyorum, bizim dinimizde misyonerlerin yaptığı gibi davet yoktur. Bizim davetimizin metodları daha başkadır. Kendi dinimizin hükümleri ve metodları ile hakkıyla çalışıyor muyuz? Maalesef çalışmıyoruz. Biz, bırakın yabancılara, kendi halkımıza, kendi gençliğimize bile doğru dürüst, gereği gibi dâvet ve tebligat yapamıyoruz

. Niçin? İlmimiz, irfanımız, kültürümüz, ahlâkımız yeterli değil de ondan.

İslâm’ın ilk asırlarında gayretli Müslümanlar hadîslerin kaynaklarını araştırmak için, meselâ

Horasan’dan Kahire’ye aylarca süren yolculuklar yaparmış.

Şimdi İslâm dünyasının bir ucundan uçağa biniyorsunuz, bir gün bile geçmeden öbür ucuna ulaşıyorsunuz.

Her imkan, her fırsat var ama gayret yok.

Zamanımızda medya, kitapçılık çok büyük bir güç.

Biz bu güçten dinimiz için yararlanabiliyor muyuz? Bu konuda yaptıklarımız, yapmamız gerekenlerin yanında kaçta kaçtır?

Para mı yok? Her yıl bu ülkede İslâmî hizmetler, faaliyetler, hayır hasenat işleri için milyarlarca dolar toplanıyor.

Bu paralar otuz yıldan beri yerli yerinde, akıllıca, planlı ve programlı bir şekilde harcanmış olsaydı değil Türkiye, bütün İslâm dünyası nurlar içinde kalırdı.

İslâm’ın üç büyük gayesi vardır:

1. Bilgi, düşünce ve inançlarda doğrulara,

2. Amel, aksiyon, iş, hareket konusunda iyiye,

3. Her hususta güzele yönlendirmek, götürmek.

İslâm adına toplanan paraların bu üç gayeyi gerçekleştirmek için Kur’ân’ın, akl-ı selîmin, Sünnet’in, hikmetin ışığında harcanması gerekir.

İslâm’a ihlâsla, istikametle, tevazu ile hizmet edenler ne kadar hayır duaya, tebcile, övgüye layıklarsa; dinimizi kendi

şahsî ihtirasları ve nefsaniyetleri uğrunda kullanan din sömürücüleri

, mukaddesat baronları da o nisbette lânete, protestoya, kötülenmeye layıktırlar.

Yarın Büyük İlahî Mahkemede, boşa harcanan fırsatların, imkânların

din adına toplanıp da yerli yerinde harcanmayan milyarlarca doların hesabı sorulacaktır.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 29 Nisan 2002