Kafası Karışıklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazartesiİftardan sonra dört-beş saat sohbet edildi. Hayli münakaşa (tartışma) oldu. Orada bulunanlar inançlı, dindar insanlardı ama çoğunun kafası son derece karışıktı. Ülkemizdeki eğitim, düşünce, kültür seviyesinin ne kadar düşmüş olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Din ve siyaset konusunda dehşetli bir yozlaşma olmuş. Buna hayret etmemek gerekir. Ülkenin köklü din eğitimi müesseselerini kapattılar, kaliteli hocalar yetişmedi, millet dinini öğrenemedi. Sonradan açılan ilâhiyat fakülteleri, İmam-Hatip mektepleri boşluğu dolduramadı. Osmanlı devrinden kalma; Bulgaristan ve Yugoslavya krallıklarından gelme, Ezher tahsili görmüş eski hocalar rahmet-i Rahman’a kavuştuktan sonra anarşi başladı. 60’lı yıllardan itibaren ülkemize Arap dünyasından, Pakistan’dan yeni islâmî doktrinler ve metodlar sokuldu. İlâhî bir din olan İslâm’ı beşerî bir ideoloji gibi gösteren çeşit çeşit İslamcılıklar çıkartıldı. Din, enaniyet ve menfaat vasıtası haline getirildi. Onbinlerce çeşit din kitabı çıkartıldı, kafalar karıştırıldı. Mezhebsizlik, telfik-i mezahib (Fıkıh mezheplerini birleştirmek), Selefîlik gibi yıkıcı cereyanlara kapılar açıldı.
Birtakım şer mihrakları zındık ilâhiyatçıları kullanarak fıkıhsız, şer’î hükümsüz yeni bir İslâm türetmek için sinsice harekete geçtiler. İslâm’ı bozmak, tahrif etmek, değiştirmek için Sünnet’i, icmâ-i ümmeti, kıyası inkâr ettirdiler. Piyasaya, ehliyetsizler tarafından hazırlanmış milyonlarca adet Kur’ân tercümesi, meâli, tefsiri sürüldü. Halka ve aydınlara “Kutsal kitabınızı alınız ve ondan kendi kafanıza, re’yinize, hevâ ve hevesinize göre hüküm çıkartınız; onu bizzat kendiniz yorumlayınız” denildi.
Bütün bunlar olurken eğitim ve üniversiteler de bitirildi, batırıldı. Liselerde yazılı-edebî Türkçe okutulmadı, öğretilmedi. Mantık, psikoloji, ahlâk, metafizik, estetik, sosyoloji kültürü verilmedi.
Büyük medya beyinleri yıkadı, on milyonlarca vatandaşı esirler, robotlar, zombiler haline getirdi. Ülkeyi çılgın bir tüketim, lüks, konfor, zevk ü sefa, hedonizm felsefesi sardı.
Bütün bu kötülüklere karşı en hikmetli, en akıllı, en uygun şekilde muhalefet yapmaları, dinlerinin emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farzını yerine getirmeleri gereken Müslümanlar neler yaptılar? Maalesef boş ve faydasız işlerle uğraştılar. Geçen gün Küçükyalı taraflarında yeni bir cami gördüm, tam dört minaresi ve her minarenin üçer şerefesi vardı. Gece karanlığında yekûn olarak on iki minare ışıl ışıl yanıyordu…
Türkiye’deki islâmî hareket son otuz yıl içinde kırsal kesim, gecekondu, varoş zihniyeti bataklıklarına düştü. Müslümanlardan milyarlarca dolar hizmet ve faaliyet parası, bir nevi kurtuluş akçesi toplayan baronlar ne bir bilgi bankası, ne bir stratejik araşırmalar enstitüsü, ne bir sanat ve kültür merkezi kurdular.
Arivizm, din sömürüsü Müslümanların, islâmî hareketin belini kırdı. Zaten bu ülkenin, bu halkın, bu devletin başındaki en büyük iki belâ, militan din düşmanlığı ile din sömürüsüdür. Türkiye bunlardan kurtulmadıkça selâmet sahiline çıkamaz.
İhtisası (uzmanlığı), ehliyeti, liyakati, icazeti olmayanların dinî konularda kendi heva, re’y ve hevesleriyle konuşmaları, işkembe-i kübradan indî hükümler, fetvalar vermeleri, saçma sapan görüşler beyan etmeleri çok büyük bir felâkettir. Bu bir anarşidir.
Dinî konularda kaosu, anarşiyi, tartışmayı, çekişmeyi kaldırmak için dikkat edilecek ve uyulacak hususlar şunlardır:
1. Her Müslüman dinî bilgileri ve hükümleri güvenilir, muteber din, akaid, ilmihal, ahlâk kitaplarından öğrenmelidir. Ömer Nasuhî Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali” ile Hacı Zihni Efendi’nin “Ni’met-i İslâm”ını tavsiye ederim.
2. Mezhebsizlik büyük bir belâ ve tehlikedir. Fıkıh ve Şeriat hükümlerinde her Müslüman dört hak mezhebden birini bütünüyle tatbik etmelidir.
3. Telfik-i mezahib yanlış bir metoddur, dini oyuncak haline getirmektir.
4. Dinî hükümlerin dört kaynağı vardır: Kur’ân, Sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha. Kur’ân dışındaki kaynakları kabul etmeyenlere kesinlikle itibar edilmemelidir.
5. İslâm’ın kesin hükümleri zamanla değişmez, bunlar Kıyamet’e kadar baki kalacaktır.
6. Birtakım ilâhiyatçılar şer güçlerinin direktifiyle dinimizi tahrif etmek, reform yapmak, Müslümanları şaşırtmak istiyorlar. Bunları bilmek ve onlardan uzak durmak gerekir.
7. İslâm bir dindir, ideoloji değildir, beşerî bir hümanizma olarak da görülemez. Hiçbir fırka, hizip, cemaat, meşreb, mezheb, hareket kendini din ile özdeşleştiremez.
8. İnsanın en temel birinci vazifesi Yaratanı ve Rabbi olan Allah’a kulluk ve ibadet etmektir. İbadeti ikinci plana indirip de birtakım dünyevî ve siyasî faaliyetleri birinci plana çıkartanlar yanlış yoldadır. Dinimizde elbette din ve dünya ayırımı yoktur ama esas ve asıl olan dindir.
9. Muhammed ibn Abdülvehhab’ın doktrinini kabul ederek tasavvufa, tarikatlara cephe alanlar; onları küfürle, şirkle, sapıklıkla suçlayanlar aşırı ve azgın kişilerdir. Bunlara itibar edilmemelidir.
10. Dinin temellerine aykırı olmayan çeşitlilikler rahmanîdir.
11. Tarikata, mezhebe, meşrebe dâvet olmaz. Dâvet imana ve İslâm’a olmalıdır. Tarikata girmek nasip meselesidir.
12. Din hizmetleriyle, din işleriyle ticaret işleri kesinlikle ayrı tutulmalıdır. Din ticaretin, siyasetin, nefsaniyetin üzerinde tutulmalıdır.
13. Yarım hekim candan, yarım hoca dinden imandan edermiş. Yarım hocaların, sahte şeyhlerin, din bezirgânlarının peşlerinden gidilmemelidir. Rabbanî ve ‘âmil âlimlere, kâmil şeyhlere ve mürşidlere tâbi olunmalıdır.
14. Resûlullah Efendimizin bu güne kadar gelen ehl-i sünnet ve cemaat çizgisinden asla ayrılmamak; ümmet içinde bir ihtilâf çıktığı zaman sevad-ı azama (büyük karaltıya, topluluğa) tâbi olmak gerekir.
15. Bazı zındıklar, Resûlullah Efendimizi dışlamak ve O’nun yerine kendilerini koymak istiyorlar. Kendilerini beşîr (müjdeleyici) ve nezîr (uyarıcı korkutucu) olarak gösteren, sinsice peygamberlik taslayan kişiler vardır. Bunlar zamanımızın Müseylimetü’l-kezzab’larıdır. Bunlara tâbi olanlar Mevlâ’yı değil, belâlarını bulurlar.
16. Doğru dürüst mantık, usûl-i fıkh, usûl-i tefsir, usûl-i hadîs okumamış olan cahil kişiler, başka uzmanlık sahalarında ordinaryüs profesör de olsalar din işlerine burunlarını sokmamalı, hevalarıyla konuşmamalıdır. 19 Aralık 2000