Kâfirden Dost Olmaz!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Aralık 2018
Ümmetin bugünkü parçalanmış, perişan, zelil, yenik hale düşmesinin ana sebeplerinden biri de,
Allahü Teala Kur’ân-ı azimüşşanda çok açık olarak bizleri kâfirleri dost ve velî edinmekten men’ ediyor, bu mevzuda öğüt veriyor.
Resul-i Kibriya, aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz uyarıyor. İslâmı bizden iyi bilen ve iyi anlamış olan büyüklerimiz, râsih ulema uyarıyor. Maalesef
Din bilgisi ve din kültürü yeterli olmayan Müslümanların bir kısmını da kandırıyorlar.
İslâm, Tevhid, Kur’ân, Resulullah, Şeriat düşmanı kâfirleri dost ve velî edinenlerin burunları pislikten kurtulmaz.
Mü’minlerin dostları mü’minlerdir. Sâlih Müslüman kardeşine cephe alıp da kâfirleri ve münafıkları bağırlarına basanların yüreklerinde maraz vardır.
Kâfirler İslâmın hak din olduğunu kabul etmiyor,
diyor. Onlar Tevhid inancını kabul etmiyor. Onlar Kur’ânın Allah kelamı ve hak Kitab olduğunu kabul etmiyor.
Onlar Resulullahın hak peygamber olduğunu inkâr ediyor. Onlar İslâm Şeriatini reddediyor. Ve sonra birtakım sözde Müslümanlar onlarla kardeşlik, dostluk yapıyor,
Onlar benim hak dinimi kabul etmiyor da ben niçin onların muharref batıl dinlerini kabul edecekmişim.
Kâfirlerin eşeddleri ve ehvenleri olabilir ama neticede onların hepsi kâfirdir. Kâfirin az iyisi, daha iyisi olmaz.
Kâfir ne demektir?
demektir? Neyi? İlahî gerçekleri…
Bizim onlara karşı birinci vazifemiz İslâmı tebliğ etmek, kendilerini hakka davet etmektir. Bu, onlara yapabileceğimiz en büyük iyilik ve hizmettir.
Bu hizmet ve davet ilimle, irfanla, kültürle, medeniyetle, güzellikle, anlayacakları dil ile ve
yapılmalıdır. Cahillikle, kabalıkla, hoyratlıkla, kırıcılıkla davet olmaz.
Biz mü’minlerin,
Allah buna izin vermiyor.
Bize düşmanlık etmeyenlerle, bizimle iyi
biz de iyi geçiniriz
Kâfirlerle dost olur, onları velî edinirsek ne olur? Şu halimize bakın… İşte böyle olur. İki yakamız bir araya gelmez… Zillet ve esaret içinde kalırız, yenilgiden yenilgiye koşarız..
Zina, riba, yüksek bina… Lüks, israf, sefahat=beyinsizlik… Namazı bırakıp şehvetlerine uyanlar… Haram rantlar, haram gelirler, haram zenginlikler… Haram komisyonlar…
Mü’min kardeşlerine düşmanlık edenler… Ehl-i Tevhid’i ve Ehl-i Kıble’yi kolayca tekfir edenler… Meşreblerini din haline getirenler…
Dünyevileşenler… Sahte dindarlar,
mühtediler… Ümmet olmamakta, birleşmemekte inat edenler… Boyunlarında biat ve itaat bağı olmayanlar…
Dinleri para, kıbleleri karı olanlar… Nemrudlar, Firavunlar, Hamanlar, Şeddad’lar… Deccalların, kezzabların peşinden gidenler…
Dıştan Müslüman görünüp Tâğut’a hizmet edenler. Rant-horlar, Haram-horlar… Kur’ân deyip, Kur’ânın emirlerini yapmayan, yasaklarından kaçmayanlar…
Seher vakitlerinde leşler gibi uyuyanlar…
Kendilerini lâ yuhti ve lâ yüs’el sanan gafiller…
Fâsıklar, fâcirler, âsiler…
Gıybetçiler, yalancılar, müfteriler, tecessüs edenler…
Kâfir ve müşriklere yumuşak ve şefkatli, mü’minlere sert ve yavuz olanlar…
Şu yalan dünyayı Cennete çevirmeye çalışanlar…
Bozuk düzenlerin haram, necis, kirli, kara gelirlerine ve menfaatlerine saldıranlar…
Dünkü sahte mücahidler…
Bugünkü müteahhitler…
Tevbe edip doğru yola girmez, haram kazanç ve servetlerinizi tasfiye etmezseniz sizleri korkunç bir akıbet bekliyor. Bizi kimse uyarmamış, haberdar etmemişti diyemeyesiniz diye yazdım bu satırları… 14.12.2014