Çarşamba

 

İslâm’ın temel öğreti ve hükümlerinde hiçbir değişiklik, ilâve, çıkartma yapılamaz. Böyle bir şey başka dinlerde olabilir, çünkü onların kutsal metinleri kaybolmuştur, tahrife uğramıştır.

Diyalogcular

“Cennet Müslümanların tekelinde değildir, Müslüman olmayanlar da oraya girebilir”

diyorlar. Onlara soruyoruz:

“Cennet Müslümanların tekelinde değil de sizin tekelinizde midir?”

Cennet, Müslümanların, Yahudilerin, Hıristiyanların tekelinde değildir. Kimin tekelindedir. Mülkün sahibi olan Yüce Allah’ın tekelindedir. Dilediğini cennete koyar, dilemediğini koymaz.

Biz Müslümanlar kutsal kitap ve metin olarak Kur’ân-ı Kerîm’i kabul ederiz. Kur’ân, din konusunda ne diyor: “Allah katında din İslâm’dır.” Yedinci miladî yüzyılda Allah, Hazret-i Muhammed’i (s.a.v) Elçi ve Haberci olarak insanlığa göndermiş ve ebedî selâmet ve saadet isteyenlerin ona iman ve itaat etmelerini istemiştir. Bu husus muhkem Kur’ân ayetleriyle sabittir. Hazret-i Muhammed (s.a.v), peygamber olarak gönderildikten ve davet ve tebligatına başladıktan sonra, bu davet kendisine ulaşıp da inkâr edenler için kurtuluş yoktur.

Bir adam

“Ben Allah’ın bir olduğuna inanıyorum, fakat Hazret-i Muhammed’in risaletini ve davetini kabul etmiyorum”

dese kurtuluşa erer ve cennete girer mi? İslâmî öğretilere göre girmez. Allah’ın bir olduğuna inanan kimse muvahhiddir; lâkin Hazret-i Muhammed’e inanmaz ve İslâm’ı din olarak kabul etmezse mümin ve müslim sayılmaz.

Peygamberimizin gelmesinden önceki hanîfler, kurtuluşa ermişlerdir ama Peygamber geldikten ve daveti kendisine ulaştıktan sonra sadece hanîflikle kişi cenneti hak edemez. Yeryüzünde ilâhi barışın hüküm sürmesi için İslâm’ın öğreti ve hükümlerinin hâkim olması gerekir. Birtakım diyalogcular, reformcular, dinde yenilikçiler, değişimciler sanki cennet babalarının mülkü imiş gibi kapılarını sonuna kadar açıyorlar ve Hazret-i Muhammed’e yalancı diyenleri, Kur’ân’a düzmece diyenleri, İslâm’a uyduruk din diyenleri içeriye dolduruyorlar.

Diyalogcular akıllarınca Hazret-i Peygambere iman etmeyenlere merhamet ediyorlar.

Yahu siz merhamet konusunda Allah’ın sınırlarını aşabilir misiniz?

Müslüman olmayanlara kâfir demek caiz değilmiş… Evvel yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı…

Kur’ân bazılarına kâfir demiyor mu? Peygamber kâfir demiyor mu? Fıkıh ve Şeriat kâfir demiyor mu? Ulemâ kâfir demiyor mu?

Açın Kur’ân-ı Kerîm fihristlerini, kaç yerde kâfir kelimesi geçiyor?

Müslümanlar,

Hazret-i Muhammed’e yalancı diyenlerin, Kur’ân’ı inkâr edenlerin, İslâm’ı kabul etmeyenlerin kâfir olduğunu kabul ederler lâkin önüne gelene de alenen sen kâfirsin demezler.

Resulullah Efendimiz Necran’dan gelen Hıristiyan heyetine iyi muamele etmiş, hatta onların Mescid-i Nebevî’de ibadet etmelerine izin vermiştir. Bir de emanname yazdırıp ita etmiştir. Onun Hıristiyanlara iyi muamele etmiş olması, risaletini inkâr edenlerin gerçeği örtenler (kefere) oldukları realitesini ortadan kaldırmaz.

Dinlerarası diyalog meselesi

bir an önce ulemâ tarafından müzakere edilmeli ve netice, gerekçeli bir fetva ile Müslümanlara bildirilmelidir. Bu maksatla hepsi de icazetli olmak şartıyla on beş büyük din âlimi bir araya gelmeli ve gerekli müzakere ve tartışmalardan sonra bir karara varmalıdır. Bir kısım diyalogcular takiyye yapıyorlar. Müslümanlara takiyye yapılmaz. Gerçekler bellidir; hak bellidir, bâtıl bellidir, bir konuda doğru olan neyse çok açık ve seçik bir şekilde Müslümanlara bildirilmelidir.

Şu on dört asırlık İslâm tarihinde, kâfirlerin hatırı için Kelime-i Tevhid’in ikinci kısmının telâffuz edilmemesi gibi bir fitne görülmemiştir.

Bu fitne ateşinin biran önce söndürülmesi gerekir. Diyalogcular kemkümü bıraksınlar ve cesaretleri varsa bu konuda tertiplenecek büyük bir açıkoturuma katılsınlar, eteklerindeki bütün taşları döksünler ve çıkacak neticeye razı olsunlar.

Bediuzzaman Hazretlerini bozuk doktrinlerine alet etmesinler.

Tokat yemekten korksunlar. Âhir zamanda Bolşeviklere, ateistlere, mülhidlere karşı İslâm ulemâsı ile Hıristiyan ruhbanlarının işbirliği yapması başka, Teslis inancının doğru olduğu hezeyanı başka şeydir. Birtakım diyalogcular herkesi kör, âlemi sersem mi sanıyorlar?

Yahudiler ve Amerikalılar İçin Ölmek

Başkan Bush’un hizmet süresinin bitmesine az kaldı. Giderayak bir delilik yapması ihtimalden uzak değildir. Eskiden alkolikmiş, sonra Evangelist bir kilise tarafından

“yeniden canlandırılmış”

. Hayata, siyasete, dünyaya, insanlığa normal bir gözle bakmıyor, agresif Evangelistlerin gözlüğüyle bakıyor.

Bu Evangelistler kraldan ziyade kralcı, Yahudilerden daha fazla Siyonist ve İsrailseverdir. Hazret-i İsa’nın yeryüzüne dönüşünü çabuklaştırmak için

Yahudilerle Müslümanlar arasında dehşetli bir savaşın kopması gerektiğine inanıyorlar.

Bu yüzden de İsrail’i kayıtsız şartsız destekliyorlar.Müslümanları hiç mi hiç sevmiyorlar… Peki, Başkan Bush ile Recep Tayyip Erdoğan’ın samimi görüşmeleri ne oluyor? Bunların hepsi siyaset icabıdır.

Başkan Bush’u Amerikalılar da durduramıyor, frenleyemiyor. Afganistan’da durum parlak değil. Irak tam bir bataklık ve şimdi de İran’a saldırma planları yapıyorlar.İran Türkiye’nin iki misli büyüklüğünde bir ülke… Engebeli bir arazisi, dört bin yıllık mazisi var. Irak’ta başarılı olamayan orada hiç olamaz.

Türkiye’yi üs olarak kullanıyorlar, İncirlik Havaalanı Amerikalıların kontrolünde. İran-ABD savaşı patlak verince bizim durumumuz ne olacak? Konunun uzmanı değilim, çok ciddi kaynaklardan ABD’nin İran’a önümüzdeki nisan ayında saldırmasının muhtemel olduğuna dair yazılar okuyorum. İran’daki İslâm Cumhuriyeti rejimi ABD saldırıları neticesinde çöker mi, Amerika oraya kara birliklerini gönderir mi, yahut bizzat çarpışacağı yerde, başka bir büyük Ortadoğu ülkesini taşeron olarak kullanır mı?

Yaşlı bir insanım, beni askere almazlar,

olan Türkiye’nin genç nesillerine olur

. Amerika’nın ve İsrail’in kışkırttığı İran-Irak savaşında iki taraf da birer milyon civarında insan kaybetmişti. Yaralanıp sakat kalanlar cabası.

Yahudiler ve Amerikalılar için ölmek ne kötü bir şey.

15 Şubat 2007