Perşembe

 

(1) Evleriniz, yazıhaneleriniz, işyerleriniz güzel döşenmiş olsun. Güzel döşeme demek, ille de çok para harcayarak yapılan şatafatlı, gösterişli bir döşeme değildir. İçinde millî zevk, estetik, millî kimlik ve kişilik, millî sanat olan bir dekorasyon güzeldir, kalitelidir. Güzel bir büro veya salon döşemek için zengin olmak gerekmez. Bu iş, dar bir bütçe ile de yapılabilir. Yeter ki, zevk olsun. Zevkiniz, birikiminiz yetişmiyorsa bilenlerden yardım isteyiniz. Bir Müslüman olarak kesinlikle kabak gibi, zevksiz, ruhsuz, kişiliksiz bir mekânınız olmasın.

(2) Kazancınızın, orta halli geçiminize yetecek kısmının dışındakini ziyan ve israf etmeyiniz, sermayenize ekleyiniz. Sermayenizi gayr-i menkule yatırmayınız. Pahalı bir mesken satın almaktansa kirada oturunuz, ev parasını çalıştırınız.

(3) Yemekte, içmekte, giyinmekte, otomobilde kanaat ile, orta halli yaşayınız. Azgınlık, aşırılık, kuduzluk Müslümana yakışmaz. Türedi, sonradan görmüş, maganda, zonta rolüne soyunmayınız. Rezil olursunuz, başka bir şey kazanamazsınız.

(4) Zekatınızı fıkıh, Şeriat, ilmihal kitaplarında yazılı olan prensip ve hükümlere göre, hakedenlere veriniz. Tüzel kişilere (hükmî şahıslar) dernek, cemaat ve tarikatlara zekat verilmez. Karun gibi zengin din baronlarına zekat verilmez. Zekat parası ile cami yaptırılamaz.

(5) Allah rızası için temiz ve halis niyetle verilen sadakalar size bereket ve hayır getirecektir. Bol bol sadaka dağıtınız, fakir ve muhtaçlara yardım ediniz.

(6) Hem sağlığınızı korumak, hem de kanaatli yaşamak için ucuz, yavan, basit yemekler yiyiniz. Nohutu, mercimeği, patatesi, makarnayı, hamsi veya istavrit balığını, sebze yemeklerini sofranızdan eksik etmeyiniz. Pahalı, lüks, ağır yemekler sizi hem hasta eder, hem de bir sürü masrafa sokar.

(7) Dünyaya, dünya zenginliklerine ve zevklerine fazla düşkün olmayınız. Unutmayınız ki, dünya fânidir, onun zevkleri, menfaatleri, servetleri de gelip geçicidir. İslâm’ın temel prensiplerinden birinin zühd olduğunu hiç hatırınızdan çıkartmayınız.

(8) Faydalı, kaliteli, hikmetli kitaplar okuyunuz. Evinizde mutlaka şahsî özel kütüphaneniz bulunsun. Aylık bütçenizde “Kitap, kültür, sanat harcamaları” bölümü bulunsun. Gelirinizin yüzde onunu bu sahada harcayınız.

(9) Ömrünüzü televizyon seyrederek, boş dedikodular yaparak geçirmeyiniz.

(10) “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” hadîsini unutmayınız. Her gün daha fazla bilgi, hüner, marifet, hikmet sahibi olmaya çalışınız; her gün, bir önceki günden daha fazla iyilik yapmaya çalışınız; her gün daha güzel olmaya çalışınız.

(11) Devletimizi kötü yönetim ve kötü ideoloji ile özdeşleştirip devlet yıkıcılığı yapmayınız. Devletimiz, içinde yolculuk ettiğimiz gemi veya uçak gibidir. Onun batmasını veya düşmesini istemek beyinsizlik değil de nedir? Devlet adamlarına beddua etmeyiniz, islahları için dua ediniz. Hem unutmayınız ki, bir toplum ne haldeyse öyle idare olunur…

(12) Zararsız da olsa yalan söylemeyiniz, emanete hıyanet etmeyiniz, yapamayacağınız bir vaadte bulunmayınız.

(13) İyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman, iyi komşu olunuz.

(14) Bütün insanlar gibi Müslümanların da üç sınıfa ayrıldıklarını; iyi ve olgun Müslümanlar, orta Müslümanlar, kalitesiz ve moloz Müslümanlar olduğunu biliniz ve siz var gücünüzle iyi, olgun, vasıflı Müslüman olmaya çalışınız.

(15) Kendi kusur, günah ve ayıplarınıza bakmaktan, onlar için üzülmekten, başkalarınkileri görmeye vaktiniz olmasın.

(16) Materyalistler ve hedonistler gibi lükse, konfora, şatafata, aşırı tüketime, israfa, gösterişe mübtelâ ve esir olmayınız.

(17) Din ve mukaddesat kutsaldır. Yüce İslâm dinini şahsî veya siyasî nüfuz veya menfaatinize, ikbalinize âlet etmeyiniz. Din sömürüsü, kadın satmaktan daha büyük bir alçaklık ve namussuzluktur.

(18) Doğrudan doğruya emr-i maruf ve nehy-i münker yapacak durumda iseniz bizzat yapınız; bizzat yapamaz iseniz yapan samimî, ihlaslı, namuslu, haysiyetli kimselere yardım ediniz, onları destekleyiniz.

(19) Kaal (laf, söz) ehli değil, hal ehli olunuz.

(20) Zaruret ve lüzum olmadıkça tartışmayınız.

(21) Bütün mü’minlerin kardeş olduğunu hiç hatırınızdan çıkartmayınız. Müslümanlar arasında fitne, fesat, ihtilaf, nifak, şikak çıkmaması için aranızda fikir, görüş, meşreb ayrılığı olan din ve iman kardeşlerinizin “has kardeş olduğunu” düşününüz ve onlara öyle muamele ediniz.

(22) Hiçbir İslâmî hizbi, fırkayı, cemaati, tarikati, meşrebi, mezhebi Yüce İslâm dini ile özdeşleştirmeyiniz. Müslümanların, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil etmesi gerektiğini unutmayınız.

(23) Tarikatli olabilirsiniz ama asla tarikatçı olmayınız.

(24) Dinî konularda reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı, şucu, bucu olmayınız. Ehl-i sünnet ve cemaatin orta yolundan, ana caddesinden, sevad-ı azamdan yürüyünüz. Cemaatten ayrılmayınız.

(25) Bir Müslümanın ne mal olduğunu anlamak için onun paraya, maddî menfaate olan tutum ve muamelesine bakınız. Parayı ve menfaati din iman gibi benimsemişse ondan hayır gelmez. O, münafığın tekidir.

(26) Dininizi öğrenmek için muteber ilmihal kitaplarını okuyunuz. Dinî bilgiler Kur’ân meâl veya tefsirinden, hadîs tercümesi külliyatından okunup öğrenilmez. Kur’ân’ı, hadîsleri kendi re’y, heva ve hevesi ile yorumlayan, mânalandıran kâfir olur hadîsini unutmayınız.

(27) Az yiyiniz, az uyuyunuz, az konuşunuz, halkla az ihtilat ediniz.

(28) Bulabilirseniz, nasibiniz varsa hakikî ve icazetli bir şeyhe, bir kâmil mürşide, bir rehbere intisab ediniz. Şeriat hükümlerine, Sünnete uymayanlara intisab etmeyiniz.

(29) Şu temel gerçeği hiç hatırınızdan çıkartmayınız: En büyük düşmanımız nefsimizdir.

(30) Tükürmek için bir yüz ararsanız aynaya tükürünüz. 05 Mart 2004