Her şey dönüyor dolaşıyor, sonunda kalite meselesine geliyor… Türkiye niçin iyi idare edilemiyor? İdarecilerimiz, tepedekiler kaliteli değil de ondan. Eğitimimiz niçin bozuk, yetersiz ve müflistir (İflâs etmiştir)? Çünkü okullarımız, eğitim ordumuz, tedrisat sistemimiz kalitesizdir. Türkiye’de üretilen otomobiller niçin ihraç edilemiyor? Çünkü bunları üreten işadamları kalitesizdir, dolayısıyla otomobiller de kalitesiz oluyor. Büyük medyamız niçin din ile, dindar kesim ile, millî kimlik ile, gerçek tarih ile kavgalıdır? Çünkü büyük gazetelerin ve televizyonların başındaki adamlar, kadrolar kalitesizdir.

Üretimi ve ihracatı artırmak için kaliteyi yükseltmekten bahsediyorlar da, ülkedeki insan kalitesini yükseltmek için bir şey düşündükleri yok. Yahu, insan kalitesi yükseltilmezse hiçbir iş yoluna girmez, bunu bilmiyor musunuz?

Ben bir Müslüman olarak, islâmî kesimdeki insan unsurunun gayet kalitesiz olduğunu kabul, teslim ve itiraf ediyorum. Lakin ateistler, çağdaşlar, ilericiler, solcular, şucular bucular özeleştiri yaparak kendi kesimlerindeki kalitesizliği itirafa yanaşmıyorlar.

Ülkemizde şu anda köşebaşlarını tutmuş bir miktar dinsiz var. Bunlar hem dinsiz, hem densiz. Şahsen onların kaliteli insanlar olmasını istiyorum. Çünkü kaliteli bir insan kendi ülkesinin, kendi milletinin dini ile savaşmaz. Aksine halkın din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini kabul eder, ona saygı gösterir ve kavga biter.

Ülke içindeki düşmanlıklar kalitesizlikten ileri geliyor. Kürt asıllı bir aydın, kaliteli bir Türkiyeli olduğu takdirde ülkeyi parçalamayı düşünmeyecektir. Dinsizler din düşmanlığı, İslâmcılar din sömürüsü yapmayacaktır. Çünkü kalite ilim, irfan, ahlâk, fazilet, estetik, insaf, adalet demektir. Bunlara sahip insanlar huzur ve barış için çalışır; ülkeye, millete, devlete zarar vermez.

Avrupa’da, ABD’de dinsiz, ateist yok mu? Bir sürü var. Lakin onlar kendi ülkelerinde yaşayan Müslümanlara eziyet etmezler, onların inandıkları gibi yaşama haklarına ve hürriyetlerine engel çıkartmazlar. ABD, İngiltere, Almanya ve diğer medenî Batı ülkelerinin üniversitelerinde binlerce, onbinlerce başörtülü Müslüman kız öğrenci vardır. Orada hiçbir dinsiz, ateist çıkıp da bunların başlarını açmaya çalışmaz.

Bizde bütün sosyal bünyeyi sarmış olan kokuşmanın, rüşvetin, hırsızlığın, talanın, namussuzluğun, hortumlamanın ana sebebi de kalitesizlik değil midir? Kaliteli kişi hırsızlık yapar mı, rüşvet alır mı, irtikâba bulaşır mı?

Her kesime, bilhassa mensubu bulunduğum Müslüman kesime hitap ediyorum: Kurtulmak istiyorsanız, bu millete ve memlekete hizmet etmek istiyorsanız, bu devletin âdil ve güçlü olmasını istiyorsanız, huzur ve selamete kavuşmayı arzuluyorsanız kaliteli olmak için çalışınız var gücünüzle. Sizlere kalite temin edecek ilme, irfana, kültüre, ahlâka, fazilete, hikmete, ilmî araştırmaya sarılınız.

Ülkenin bütün siyasî, sosyal, iktisadî, kültürel işleri ilim, irfan, ahlâk, fazilet, fütüvvet üzerine bina edilmelidir. Böyle yapıldığı takdirde namussuzluklar, şerefsizlikler, hırsızlıklar, kokuşma, rüşvet, zulüm kalkacaktır.

Kaliteli adam faziletli olur. Faziletli bir insan benim inanç ve görüşlerimi paylaşmasa da bana zulm etmez, beni ezmez, benim temel hak ve hürriyetlerimi çiğnemez.

Ülkeye kalite geldiği zaman, birçok sapık, şaşkın, yanlış yolda giden kişi doğruyu bulacaktır.

Evet, kalite, kalite, kalite…

Kuzey Kore

Le Monde gazetesinin 27 Nisan tarihli nüshasından Kuzey Kore ile ilgili iki sayfalık büyük bir röportaj yayınlandı. Tâvizsiz sıkı bir marksist rejimle idare edilen bu uzakdoğu ülkesinde 22 milyon nüfus varmış; son dört yıl içinde en az 1,5 milyon, en çok 3 milyon kişi açlıktan ölmüş. Ülkede korkunç bir devlet terörü hüküm sürüyormuş. Halk açlık ve sefalet içinde kıvranıyormuş. 1998’de 400 bin Kuzey Koreli Kızıl Çin’e sığınmış.

Röportajda dehşetli bilgiler yer alıyordu. Sınıra yakın bir şehirde açlıktan ölmüş insanların cesedleri sokaklarda çürüyormuş. Genç kadınlar para ile satılıyormuş, bir lokma gıda için binlercesi fahişelik yapıyormuş. Üç dört senedir maaş alamayan işçiler varmış. Marksist rejim bir milyon kişilik bir ordu besliyormuş, atom bombası yapmak istiyormuş.

Stalinist kızıl bir rejimin bir ülkeyi ne hale getirdiğini görmek isteyenler Kuzey Kore’yi incelesinler.

Bizde de sürü sepet komünist aydın, fikir adamı, sanatkâr vardı. Bozuk düzeni beğenmiyorlar, yerine komünist bir rejim kurmak istiyorlardı. Bu adamlar, asılarak idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşları için hâlâ ağıtlar yakmaktadır.

Maalesef İslâmcı kesimde de, komünistlerle pek sıkı fıkı dostluklar, yakın alakalar kuran kişiler vardır.

Kuzey Kore ile Güney Kore ortadan bölünmüş bir elma gibi birbirlerinin aynısı olan iki ülkedir. Aynı coğrafya, aynı halk, aynı dil, aynı kültür, aynı kimlik, aynı tarih… Bir Güney Kore’deki zenginliğe, bolluğa, üretime, bayındırlığa, refaha bakınız; bir de Kuzey Kore’deki sefalete, terörü, geriliğe, rezalete, perişanlığa.

Bizim eski komünistler şimdi demokrat, laik, çağdaş, ilerici oldu. Sıfat değiştirdiler ama mahiyetleri hep aynı kaldı.

Kuzey Kore’deki gayr-i insanî rejim daha kaç yıl ayakta kalabilir? Le Monde yazarına göre üç beş sene. Sonra işler düzelecek mi? Ne gezer. Kızıl rejim o kadar büyük bir tahribat yapmış, insanları öylesine robotlaştırmıştır ki, yaraların sarılması, bozuklukların düzeltilmesi uzun yıllar alacaktır.

Kötü bir rejim en istidatlı, en imkanlı, en müsait bir ülkeyi ve halkı bile yerin dibine batırır.

Komünistsever İslâmcılara soruyorum: Marksist Kuzey Kore ile demokrat Güney Kore arasındaki farkları görmüyor musun?.. Kamboçya kızıl Pol Pot’un hükmü altına girdiğinde, nüfusun yarısına yakını katledilmişti, bu facia size bir şeyler söylemiyor mu?

Son elli yıl içinde Türkiye kızıl bir rejimin pençesine düşmüş olsaydı, ne büyük facialar yaşanacaktı. Belki de milyonlarca insan öldürülecek, muhalif aydınlar ve politikacılar idam edilecek veya zindanlara tıkılacak, zâlim mahkemeler kurularak halka dehşet verilecek, ilmî sosyalizm adı altında saçma sapan nazariyeler hayata geçirilecek büyük kütleler açlığa ve sefalete mahkum edilecekti.

Kızıl aydınlar hâlâ içimizdedir. Evet onlar şimdi demokrat, laik, çağdaş, ilerici maskesiyle iş görüyor. 01 Mayıs 1999