Kaliteli Adam Yetiştirmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Salı
Türkiye Müslümanlarının son elli yıl içindeki en büyük hatâsı vasıflı, güçlü, üstün insan yetiştirme konusunu ihmal etmiş olmalarıdır. Dindarlar binlerce hâfız kursu açtılar. Bir milyon, beş milyon, diyelim on milyon hâfız yetiştirilmiş olsa bile bunlarla yirminci ve yirmibirinci asırda koskoca bir ülkeyi idare etmek mümkün müdür? Şu on dört asırlık İslâm tarihinde hâfızlarla, hocalarla, imamlarla, müezzinlerle, ilahiyatçılarla idare edilmiş bir devlet var mıdır?
İslâmî hareketin başarılı olması için dünya çapında, çağ seviyesinde, karşıtlarımızın elemanlarından daha vasıflı, daha güçlü, daha üstün hukukçulara, politikacılara, aydınlara, mimarlara, sanatkârlara, eğitimcilere, uzmanlara ihtiyacımız var. Müslümanlar bunu düşünmediler ve bütün ağırlıklarını hâfız kurslarına, İmam-Hatip mekteplerine, İlahiyat fakültelerine verdiler. Sonunda bugünkü yetersizlik ve iflâs tablosu meydana geldi.
Peki vasıflı, güçlü, üstün elemanlar nasıl yetiştirilecekti? Hazret-i Musa’nın Firavun’un sarayında büyüyüp yetişmesi gibi, bu Müslüman elemanlar dünyanın en kaliteli kolej ve üniversitelerinde okutulacaktı. Kayıp verilmez miydi? Elbette kayıplar olacaktı. Lakin hangi savaş kayıpsız ve firesiz kazanılmıştır?
Müslüman kesimin şu anda Harvard, Yale, Chicago, Sorbonne, Heidelberg, Oxford gibi büyük ve güçlü batı üniversitelerinde başarıyla okumuş binlerce hukukçusu, mimarı, medyacısı, tarihçisi, eğitimcisi, sosyoloğu olmalıydı.
Elbette ki hâfızlara, imamlara, müezzinlere, ilahiyatçılara karşı değilim. Ama bunlarla zafer kazanmanın, hedefe ulaşmanın mümkün olmadığını açıkça söylüyorum.
Cemaatler, tarikatler, klikler hâlâ sayıklamaya devam ediyor: Bizim çocuklarımız pırlanta gibidir… Bizim adamlarımız altın gibidir… Artık bu gülünç edebiyata son verilmelidir. İslâm dâvasının pırlantalara, altınlara ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin en güçlü, en tesirli, en büyük tirajlı, en ciddî, en güvenilir günlük gazetesini çıkartacak medya dâhin var mı? Yok… Öyleyse altın, pırlanta diye sayıklayıp durma.
Hoş zaten bizdeki din baronlarının böyle bir medyacıya ihtiyaçları yoktur. Çünkü onların böyle bir gazete çıkartmak gibi dertleri yoktur. Onlar kendilerine, benliklerine, saltanatlarına hizmet edecek yayın organları istiyor.
Son elli sene içinde islâmî hizmet ve faaliyetler için bu ülkede milyarlarca dolar toplandı ve harcandı. Nelere harcandı? Camilere helâ yaptırıldı. İmam ve müezzinlere lojman (meşruta) yaptırıldı. Kurban etlerini bir sene boyunca saklayıp, hâfızlık ve din dersi okuyan çocuklara bol bol kavurmalı türlü yedirmek için soğuk hava depoları yapıldı. Camilere ışıldak, zırıldak, fırıldak, kalorifer yaptırıldı. Din baronlarının tantanaları ve kaprisleri uğrunda trilyonlar harcandı. Bu hayuhuy içinde bir kısım paralar onun bunun zimmetinde kaldı. Sonunda koskoca bir elli yıl ve milyarlarca dolar ziyan oldu.
İslâmî sistemi kuracaklar, Asr-ı Saâdet’i geri getireceklermiş. Fesubhanallah! Hangi güçlü ve üstün kadrolarla geçekleştireceksin bu inkılabı? Hâfızlarla, İmam-Hatiplilerle, İlahiyatçılarla mı? Sizde hiç akıl, iz’an, feraset, mantık yok mu?
Peki son iki buçuk yıldır mâruz kaldığımız buhranlar, musibetler, belâlar gözümüzü açtı mı, bize birer ibret dersi oldu mu? Görünene bakılırsa hâlâ uyanmış değiliz.
Birtakım geri zekalılar ve hâinler İslâm davasını harcadılar. Müslümanların hem elli yılı, hem de milyarlarca dolarlık parası çar çur edildi.
Bazıları benim bu görüşlerimden rahatsız olacaktır. Olsunlar, ben doğruyu söylediğim için dokuz köyden kovulmuş bir adamım. Gerçekleri yazıyorum. Gerçekler acıdır.
Bir zat vardı. Zengin bir kişi değildi. Dava için toplanan muazzam miktardaki paralar onda emanet olarak duruyordu. Nezdinde büyük bir servet bulunuyordu. Bu paralarla hizmet edilecek, millet ve memleket kurtarılacaktı. Ecel ne zaman gelecek, bilinmez. Ansızın o zat vefat etti ve serveti çoluk çocuğuna kaldı. Varisleri, “Bu servet, bu muazzam paralar, mallar, mülkler bizim değildir. Bunlar hizmet için toplanmış emanet paralardır” demediler; aksine “Ölüm hak, miras helâldir” deyip o karunî servetin üzerine oturdular.
Yakın tarihimizde işe sıfırdan başlayıp dünya çapında zengin olan birtakım ünlüler vardır. Bürokrat ve politikacı maaşından başka geliri olmayan birileri öldüklerinde akıllara durgunluk verecek servetler bırakmışlardır. Bunlar bunca parayı, malı mülkü, serveti, altını gümüşü nasıl toplamışlardır?
Sermayeye savaş ilan etmiş öyle marksistler vardır ki, servet bakımından kapitalistleri imrendirecek bir mameleke sahiptirler, işçilerin haklarını korumak için ortaya çıkmış bazı sendika ağaları trilyonlar içinde yüzmektedir.
Memur maaşından başka geliri olmayan şu bürokratlara bakınız. Bunlar bunca parayı hangi yoldan elde etmiştir?
İslâm davası ve kutsal din hizmetleri için toplanan paralar ne olmaktadır? Bunların hepsi yerli yerinde hizmet ve dava işleri için harcanmakta mıdır?
Halk cahildir, her şeyi zevahire (dış görünüşe) bakarak değerlendirir. Bilmez ki, vatan, millet, Sakarya teranelerinin ardında ne gizli, ne kirli, ne çirkin dalavereler vardır.
Sağcılık solculuk, şuculuk buculuk kavgalarının yüzde doksanı birer rant kavgasıdır. Hesabı Mahşer’de, Mahkeme-i Rûz-i Ceza’da görülecektir. 18 Ağustos 1999