Kaliteli Beyin
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Salı
Türkiye’nin en mühim meselesi bence kalite meselesidir. Siyaset, eğitim, iktisat, idare, hukuk, adalet… Bütün temel konuların ana meselesi kalitedir.
Türkiye kalitesizlikten bu hale gelmiştir. Türkiye kurtulmak, yücelmek, güçlenmek istiyorsa bütün gücüyle kaliteli insanlar, kaliteli kadrolar, kaliteli müesseseler kurmalıdır.
Bugünkü eğitim son derece kalitesizdir. Bu eğitimle ülkeyi bataklıktan çıkartacak kadrolar kurulamaz. Şu liselerin ve kolejlerin haline bakınız. Doğru dürüst zengin Türkçe bile öğretemiyorlar. 1928’den önce bin yıl kullanılmış olan ve milyonlarca yazma ve matbu kitabın, evrakın, belgenin onunla kayıtlı bulunduğu yazıyı bile öğretemiyorlar. Liselerde bitirme ve bakalorya imtihanları kaldırılmış, sınıfta kalma diye bir şey kalmamıştır. Böyle liselerin seviyesi ile kesinlikle güçlü, vasıflı, üstün beyinler yetişmez.
Üniversiteler de bitmiş, bitirilmiştir. Sosyal ve edebî ilimlerde eski rüşdiyelerin seviyesine düşürülmüş üniversitelerle hangi güçlü ve üstün kadroları yetiştireceksiniz?
Bizde demokrasi dejenere edilmiş, parti ağalarıyla taban kütlelerinin kaprislerine hizmet eder hale getirilmiştir. Böyle bir demokrasi ile kaliteli siyaset elbette mümkün olmaz.
Türkiye’nin şiddetle beyne ihtiyacı vardır. Ülkeye kalite getirecek beyinler şu anda yeterli miktarda mevcut değildir. Az miktardaki kaliteli beyinler de, çoğunlukta olan ve hakimiyet kurmuş bulunan beyinsizler tarafından dışlanmakta, bir kenarda âtıl vaziyette bekletilmektedir.
Bugün ABD’yi güçlü ve üstün kılan sebeplerin başında, dünyadaki kaliteli, seçkin, üstün, güçlü beyinlerin oraya gitmiş olması, orada hizmet vermekte bulunmasıdır.
Osmanlı devleti altı yüz küsur sene, yetmiş iki millet ve kavimden devşirilen ve din ü devlet hizmetinde kullanılan üstün ve parlak beyinlerle yücelmiş, ayakta kalmıştır. Osmanlı devletinin başında bulunan Oğuz Türklerinin en büyük dehası buradadır.
Türkiye’ye beyin lazımdır. Beyin getirelim demek çok kolay, böyle bir şeyi yapmak ise çok zordur. Kafatasının içinde biraz akıl, kalbinde biraz vicdan bulunan aydın ve imkanlı kişiler gece gündüz düşünerek ülkeye beyin temini konusunda çare ve çözümler araştırmalıdır.
Hikmet, din, akıl, iz’an, ahlâk bize emrediyor: “İşleri, emanetleri ehil olanlara veriniz.” Bizde ise tam tersine bir uygulama var. Böyle bir ülkenin işleri bozulmaz da ne olur?
1950’den bu yana, ülkeye kaliteli aydın ve beyin yetiştirecek, İngiltere’deki Eton Koleji gibi bir tek lise açmış olsaydık, şimdiye kadar binlerce vasıflı, güçlü, üstün insan yetiştirmiş olurduk. Bunu bile yapmadık. Aksine liselerin ve eğitimin seviyesini her gün biraz daha düşürdük.
Kaliteli adam ve beyin olmazsa, alınacak bütün tedbirler boşa gidecektir.
Kalite ilim, irfan, kültür, mantık, iz’an demektir. Kalite ahlâk, fazilet, vicdan, doğruluk demektir. Kalite güzellik demektir. Türkiye kalitesiz adamların elinde kaldığı müddetçe rüşvet, talan, hortumlama, yiyicilik, devlet bütçesini yağma, belediye bütçelerini ganimet malı gibi görme, devlet bankalarını soyma pislikleri devam edecektir. Kalitesizlik yüzünden bugün Türkiye’de tek değer para olmuştur. Dini imanı para ve madde olan adamlar bu ülkeyi daha da batıracaktır.
Müslümanlar bu memlekete, bu millete, bu devlete hizmet etmek istiyorlarsa kaliteli adam yetiştirsinler ve işleri kaliteli adamlara versinler. “Bu adam bizdendir… Bu kişi bizim ihvanımızdır… Şu Müslüman pırlanta gibi temizdir… Bu kişi hocamıza çok bağlıdır… O zat bizdendir… Bizim çocuklarımız elmas gibidir…” mealindeki boş laflara ancak gülünür. Müslümanlar! Sizin adamlarınız, kendilerine eman verdiğiniz kişileriniz kaliteli mi değil mi, siz ona bakın.
O zatı tanırım, dürüst bir insandı. Vazifesini ve hizmetini yaparken rüşvet almaz, iş sahiplerinden çeşitli bahanelerle haraç toplamaz, zoraki bağışlar istemez, makamının rantını yemezdi. Siz ise rant peşinde koşuyordunuz. Bu dürüst adama bir komplo tertiplediniz, adaylığını önlediniz. Halk onu seviyor ve tutuyordu. Neticede kaybettiniz. Kazananlar şimdi sakallı ve namaz kılan personeli işten atıyor, birtakım kötü işler yapıyor. Bunun vebali sizin üzerinizedir.
İslâm dâvası, islâmî hizmet ve faaliyetler kesinlikle rant edinmeye, zenginleşmeye, nefs-i emmareleri tatmine âlet edilmemelidir. Bugün Müslümanların en vahim meselesi, din rantı yenilmesi, din sömürüsü yapılmasıdır.
Adam yüz trilyona yakın gayr-i meşru para edinmiştir. Gerekçe olarak da, “Ben bu para ile ileride dinime hizmet edeceğim” demektedir. Böyle bir şeyi İslâm dini, İslâm Şeriatı asla kabul etmez. Kur’an, Sünnet, Şeriat, Sâlih Selefler bize mutlak doğruluğu emretmektedir.
Türkiye’nin başındaki iki büyük belâdan biri din düşmanlığı, ötekisi din sömürüsüdür. Bu iki beladan kurtulmadıkça iflah olmamıza, selamet bulmamıza imkan ve ihtimal yoktur.
On milyon dolarlık köşkler, yüz milyar liralık lüks limuzinler, katrilyonluk servetler, mallar, mülkler… Bunlar hangi meşru yollardan elde edilmiştir?
Para kazanmak isteyenler sanayi, tarım, nakliyat, inşaat, üretim, ithalat, ihracat gibi meşru yollara başvursunlar. Din ve mukaddesat ticaret konusu yapılamaz. “Biz İslâmcıyız, davamız için her şeyi yaparız” diyen herifler, çok alçak kişilerdir. Onlar için dünyada da âhirette de rezillik ve rüsvaylık vardır.
Aklı başında bir Müslüman, “Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende bazı kötü ve münker işleri yapmak caizdir” diyemez. Dinimiz bize istikameti (doğruluğu, dürüstlüğü) emrediyor.
İslâmî hareketin içine sızmış olan münafık rantçıları, yiyicileri, hortumlayıcıları tasfiye etmedikçe hedefimize ulaşamayız. 16 Haziran 1999