Kamulaştırmak… Özelleştirmek…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
Çarşamba
70’li yılların sonlarına doğru ülkemizde bir sürü silahlı terör ve şiddet grubu faaliyet gösteriyordu. 12 Eylül askerî hareketinden sonra bunlar çökertildi, yakalanan teröristlerin bazısı da idam edildi. “O Şafağın Atlıları – 12 Eylül İdamları” adlı kitabı (Yazarı: Hayri Argav, Belge Uluslararası Yayıncılık, 1997) şu paragraf dikkatimi çekti:
“Toplanan istihbarata göre, İskenderun Vergi Dairesi’nde, özellikle haftanın son çalışma gününde biriken para 10 milyon civarındaydı. TKP/ML HAREKETİ Güney Bölge Komitesi bu durumu değerlendirdi. Ve sonunda bu paranın 22 Ekim günü “kamulaştırılmasını” kararlaştırdı. Bu tür işler için oluşturulmuş, eylemlerde bir araya gelen ve sonrasında herkesin kendi alanına döndüğü “askerî birimleri” vardı örgütün…” (s. 225)
Bakın terör ve şiddet örgütü silahlı baskınla vergi dairesinin parasının alınmasını “kamulaştırma” olarak görüyor.
Bugün de bazı politikacılar, bazı büyük işadamları, bazı büyük bürokratlar, bazı medyacılar bankaların diplerinin delinerek milyarlarca doların hortumlanmasını bir nevi “özelleştirme–şahsîleştirme” olarak görmektedir.
1980 öncesi silahlı terör–şiddet çetelerinin kamulaştırmalarına büyük tepki gösteren düzen, nedense bugünkü banka “özelleştirmeleri ve şahsîleştirmelerine” karşı aynı iradeyi, azmi, kararlılığı gösteremiyor.
Son on beş yıl içinde Türkiye devlet, millet ve ülke olarak 200 milyar dolar dolandırılmıştır. Vaktiyle silahlı terör çetelerinin “kamulaştırmaları”, son soygunlar ve hortumlar karşısında, çocuk oyuncağı kalır.
Ülkemizde muazzam, akıllara durgunluk verecek bir kara para birikimi olmuştur. Bu kara paralar hangi yollardan, kaynaklardan temin edilmiştir?
1. Uyuşturucu ticaret ve trafiğinden.
2. Silah kaçakçılığı yoluyla.
3. Devlet bütçesini hortumlayarak.
4. Belediyelerin, mahallî idarelerin hortumlanması suretiyle.
5. İhaleler yoluyla, Yüzde on komisyonlar… Beş yüz milyara yapılabilecek bir işi bir trilyona yaptırmalar.
Kara paranın belli başlı kaynakları bunlardır. Başka yolsuzluk ve yamukluk sahaları da vardır. Gümrüklerde dönen dolaplar, vakıfların yağmalanması gibi.
Günümüzde kokuşma o kadar genelleşmiş, o derece büyük boyutlar kazanmıştır ki, adeta millî bir felaket halini almıştır.
Son yıllardaki banka soygunlarına karşı millet iki şey bekliyor:
A. Soyguncular en şiddetli cezalarla cezalandırılsın.
B. Zimmetlerine geçirdikleri paralar onlardan sökülüp alınsın; tekrar millete, devlete, ülkeye kazandırılsın.
Nice bankayı “özelleştiren–şahsîleştiren” saygın soyguncular ise bütün güçleriyle kanunların pençesinden kurtulmak, zulaya koymuş oldukları milyarlarca doları zevk ü sefa içinde yemek için bin türlü entrika ve dalavere peşinde koşuyor.
Adam bir milyar dolar götürmüş ve paçayı ele vermiş. Bu özelleştirici, kendisini ve servetini kurtarmak için beş on milyon dolar, hattâ daha fazlasını harcamaz mı? Elbette harcayacaktır.
Adliye teşkilatı tek başına bu büyük hırsızlarla başa çıkamaz. Medyanın yardımcı olması gerekir. Bütün medyanın bu konuda adalete yardımcı olacağını sanmak safdillik olur. Çünkü bazı büyük patronlar, babalar da bu soygunun içindedir.
Pisliklere, kara para işlerine, hortumlamalara karışmamış olan birtakım namuslu, şerefli vatansever medyacıların, yazarların çok gayretli, çok uyanık, çok cesur olmaları gerekiyor.
Elde ettiğim istihbarî (sübutî değil) bilgilere göre bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti milyarlarca dolar çarpanların bazısı kendilerini ve çarptıkları parayı kurtarmak için on milyonlarca dolarlık “…….”ler teklif ediyorlarmış. Bu konuda bilgiler, belgeler, şahitler bulup planlarını akamete uğratmak gerekir.
Bütün medenî ülkelerde gazetecilerin, aydınların, sivil kuruluşların, entelektüellerin bir kısmı dedektif gibi çalışıyor ve pisliklerin, yolsuzlukların, kokuşmanın engellenmesi için var güçleriyle gayret gösteriyor.
Gazeteciler ve aydınlar elbette hem savcı, hem hakim, hem infaz memuru veya cellat değildir. Ancak onların yeterli kısmının adalete ve devlete yardımcı olmaları hem bir vazife, hem de bir haktır.
Bilgiler, belgeler toplanmalı ve dosyalar halinde ilgili resmî makamlara verilmelidir. Bunların birer sureti de basına, yazarlara dağıtılmalıdır.
Uğur Mumcu tek başına kaldığı için kötü adamlar, çeteler tarafından havaya uçurularak susturulmuştur. Yüzlerce gazeteci ve sivil kuruluş sorumlusu bu hizmetleri üzerlerine alırsa, onların hepsine bir şey yapamazlar.
Hırsızlık, kokuşma, yolsuzluk, hortumlama konusunda taraf tutulmamalıdır. Bu adam bizden, onun üzerine gitmeyelim demeye hakkımız yoktur. Ben dindar bir vatandaşım. Kokuşmacılar ve hortumcular içinde en fazla dindar kesime mensup olanlara kızıyorum.
Sahte bir milliyetçi ve Türkçü yolsuzluk, hortumlama yapıyor, yüzde on komisyon alıyorsa, onun karşısına öncelikle hakikî milliyetçiler ve Türkçüler çıkmalıdır. Tapınak Şövalyeleri lafa geldi mi, parlak edebiyat yaparlar; onlar da loca biraderleri içinde yolsuzluk yapanların üzerine gitmelidir.
Doların milyarı ile dolandırıcılık yapanlarla uğraşmak, onların çanlarına ot tıkamak o kadar kolay bir iş değildir. Onlar çok cesur, çok gözükara, çok atılgan insanlardır. Çalmaya devam etmek, çaldıklarını elde tutmak, kendilerini kurtarmak için yapmayacakları yoktur. ABD’de Watergate skandalını bir gazeteci çıkartmış ve Nixon’un koltuğundan düşmesine yol açmıştı.
Şu anda bu millete, bu ülkeye, bu devlete yapılacak büyük hizmet ve iyiliklerin başında kokuşmayla mücadele gelmektedir. Bütün vatansever aydınlar, medyacılar, gerçek entelektüeller bu konuda seferber olmalıdır. Sakın “Bana ne” demeyiniz. Kokuşma böyle devam ederse Türkiye daha da batacaktır. 02 Ağustos 2001