Perşembe

 

60’lı yılların sonuna doğru marksist militanlar ve aktivistler Türkiye’deki bozuk düzeni sarsacak bir güce sahip olmuşlardı. O tarihlerde siyasî bir İslâm hareketi yoktu. Ülkede bir rejim değişikliği olduğu takdirde Müslümanlar kötü bir sistemden, çok berbat bir sisteme geçmiş olacaklardı. O tarihlerde Bugün gazetesini çıkartıyordum. Bütün gücümle marksistlerin başarılı olmamaları için çalışıyordum. Kamboçya’da kızıl Pol Pot iktidarı esnasında, 6.5 milyonluk o ülke halkının 2.5 milyonu katledilmiştir. Mermi yetişmediği için insanları kazma ve küreklerle öldürüyorlardı. Kızıllar bizde de iktidar olsaydılar, belki de milyonlarca vatandaşı cânice, cellatça, hunharca katledeceklerdi.

Bugün gazetesinin rejimi yıkmak isteyen marksistlere karşı şiddetli yayını bazı kimseler tarafından yanlış anlaşılıyordu. Onlar, bizi bozuk düzeni korumakla, ayakta tutmaya çalışmakla suçlamışlardır. Aradan şu kadar zaman geçtikten sonra sakin bir şekilde düşünüyorum da, o günlerde çok isabetli hareket etmiş olduğumu anlıyorum. Yetersiz de olsa çoğulcu bir demokrasi elbette kızıl bir zulüm rejimine tercih edilir.

Marksistler, ateistler, aşırı solcular o yıllardaki yayınlarımı, yazılarımı, siyasetimi asla affetmemişlerdir. Hâlâ temcid pilavı gibi ısıtıp ısıtıp beni “Kanlı Pazar’ın kışkırtıcısı” olarak göstermeye çalışırlar. 1969’da Taksim’de Kanlı Pazar olayları patlak verdiğinde Arabistan’da bulunuyordum. O zamanlar Arabistan ile Türkiye arasında telefon bağlantısı yoktu. Gazetede basılacak yazılarımı bin zahmetle elden gönderiyor, ülkede ne olup bittiğini öğrenemiyordum. Kanlı Pazar adı verilen hadise önceden planlanmış, programlı ve planlı bir hadise değildir. Marksist militanlar nümayiş ve yürüyüş yapmışlar; ülkenin komünist olmasını istemeyen bir grup milliyetçi ve Müslüman vatandaş da sokağa dökülmüş, iki grup Taksim’de kapışmış, bu çatışma esnasında yanılmıyorsam bir veya iki kişi hayatını kaybetmiştir.

Ben olup bitenleri Arabistan’da günlerce sonra öğrenmiştim. O zaman biri Millet Meclisi, diğeri Senato olmak üzere iki meclis vardı. Senato’da, 27 Mayıs’ı yapan kişiler hayat boyu üye olarak bulunuyorlardı. Bunlardan biri, hadiseden sonra eline Bugün gazetesini almış, beni kastederek, “Bu adam yurtdışından da memleketi karıştırıyor” gibi iftiralar atmıştı.

Marksistler ve ateistler o zamanın terörist kızıl gençleri Deniz Gezmiş’ler, Mahir Çayan’lar için ağıtlar düzüyor, onların çok vatansever, çok idealist gençler olduklarını anlata anlata bitiremiyor. Hiç de öyle değildi. Gezmiş, Çayan ve yoldaşları İsrail konsolosunu kaçırmışlar ve katletmişlerdi. Güç kullanarak bozuk düzeni yıkmak, yerine çok bozuk, en bozuk bir düzen getirmek istiyorlardı. Bugün bazı sahte Atatürkçüler onlara sahip çıkıyor. Sanki onların Atatürk rejiminin en azılı düşmanları olduğunu bilmiyorlar.

İslâmcı kesimde de, ateist marksistlerle pek sıkı dostluk kurmuş olan bazı kişiler ve gruplar vardır. Benim gibi bir ehl-i sünnet Müslümanına yılda bir kere bile merhaba demeyen bu İslâmcılar Allah, Peygamber, Kur’ân, Şeriat düşmanı militan ve azılı ateistlerle can ciğerdir. Nasıl oluyor bu iş?

Bu gibi İslâmcılar (da) beni 1968-69’daki yayınlarım dolayısıyla şiddetle ve insafsızca tenkit ederler.

Çin taraftarı bir marksist vardır ülkemizde. Bu adam vaktiyle, 70’li yıllarda yayınladığı haftalık derginin bir sayısında Atatürk hakkında çok ağır hakaretler savurmuş, ithamlarda bulunmuştur. 28 Şubat’tan sonra ise su katılmadık bir Atatürkçü kesilmiş, rejimi 30’lu yılların metodları ve kanunlarıyla İslâm ve Müslümanları ezmeye, sindirmeye çağırmıştı. Maalesef bu Allah, Peygamber, Kur’ân, İslâm, Şeriat düşmanı kızılın islâmî kesimde birtakım yakın dostları bulunmaktadır. Müslümanlar bu konu üzerinde durmaya, düşünmeye, tedbir almaya mecburdurlar.

Müslüman bir araştırmacının son yirmi beş yıllık gazete ve dergi koleksiyonlarını karıştırarak bu konularda ilmî, objektif, ciddî bir araştırma yapmasını temenni ederim.

Allah, Peygamber, Kur’ân, İslâm, Şeriat düşmanı marksistlerle, kızıl ve militan ateistlerle sıkı fıkı dostluklar kurmuş olan İslâmcılar kimlerdir? Bu adamlar ne yapmak istiyorlar?

Birkaç defa yazdım, tekrarlıyorum: İslâmî kesim, İslâmî hareket içinde sürüyle ajan, casus, provokatör bulunmaktadır. Bunlar birtakım müesseselerin içine sızmışlar, hem yönlendirme yapıyor, hem de büyük paralar yiyorlar. Bu adamlar İslâmî hareketi kirletmekte, Müslümanların dikkatini verimsiz sahalara çekmektedir.

Yakın tarihimiz böyle ajanlarla doludur. Mevlanzâde Rıfat Bey, Halep’te sürgünde iken bastırdığı ve Millî Mücadele’nin içyüzünü anlattığı önemli eserinde, Osmanlı Türkiyesine Azerbaycan’dan gelmiş sahte bir milliyetçinin Çarlık rejiminin ajanı olduğunu yazar.

Tekin Alp takma adını kullanarak Türkçülük yapan, kitabında “Kahrolsun Şeriat” diye fasıl başlığı atan Moiz Kohen de bu ajanlardan biridir.

Osmanlı sistemini benimsemiş bir ehl-i sünnet Müslümanı olarak gayr-i müslim vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerini tanıyan bir kimseyim. Ermeni olsun, Rum olsun, Musevî olsun onlarla iyi geçinirim. Lakin asıl kimliğini gizleyip, yalancıktan Müslüman olmuş gibi görünen kimselere iyi bakmam. Etyen Mahcupyan beyi takdir ederim, isabetli fikir ve görüşleri olduğunu kabul ederim. Bir mevkute çıkartacak imkanım olsa, ona devamlı yazmasını teklif ederim. Rum azınlığa mensup Stefanos Yerasimos’un kültürünü, ihtisasını inkar etmek mümkün müdür?

Maalesef İslâmî hareketin içine birtakım marksistler, sahte mühtediler, ajanlar, casuslar, provokatörler sızmış bulunuyor. Otuz senedir bu adamlar büyük tahribata sebebiyet vermiştir. İçimizde ibn Sebe’ler mevcuttur. Böyle yazdığım için beni antisemitizm yapmakla suçlayanlar çıkabilir. Tekin Alp ismiyle sözde Türkçülük ve milliyetçilik yapan ve kitabına “Kahrolsun Şeriat” diye bir bölüm koyan Moiz Kohen’i tenkit etmek antisemitizm midir? Asla değildir.

Hakikî mühtedilere hürmet ederim. Fakat İslâm’ı içinden darbelemek, Müslümanları şaşırtmak, İslâmî hareketi dejenere etmek için aramıza sızan sahte mühtedilere saygım ve güvenim yoktur.

Bediüzzaman hazretlerinin yazdığı gibi biz Müslümanlar, Allahsızlığa ve militan dinsizliğe karşı Hıristiyanlarla elele çalışabiliriz, ittifak edebiliriz. Ama ateist, Allah ve peygamber düşmanı, İslâm’ı yıkmaya ahdetmiş kafirlerle hiçbir Müslüman dost olamaz.

Müslümanları bu gibi konularda firasetli olmaya çağırıyorum. Sık sık birlikte yemek yiyen, sohbet eden, aralarında sıkı bir muhabbet bulunan sahte İslâmcılarla azılı İslâm düşmanları kimlerdir? Ne gibi dolaplar çevirmektedirler? Bu adamların yedikleri büyük paralar nereden gelmektedir?

Saflığı bırakalım, gözümüzü dört açalım, oyuna gelmeyelim. 31 Mart 2000 Cuma