Kanun, Hukuk, Adalet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Perşembe
Ülkemizdeki genel çözülme ve bozulmadan hukuk ve adalet sistemi de büyük bir pay almış bulunuyor. Gerçek mânâda bir Türk hukuku yok, önemli kanunların hemen hepsi tercüme veya kopya. Medenî Kanun İsviçre’den, Ceza Kanunu İtalya’dan. Haddinden fazla kanun var, hukukumuz yamalı bohça gibi. Hukuk elbiselerimiz artık bedenimize uymuyor.
Toplumda dirlik, düzen, huzur, ahenk, barış yok. Halkın yarısı birbiriyle nizalı (kavgalı), mahkemeler davalara bakmaya yetişemiyor. Bir günde elli davaya bakan mahkeme var.
Açılan davaların sonuçlanması yıllar sürüyor. Mahkemelerde hak aramak çok zor, çok pahalı bir iş halini aldı. Hakkını aramak yahut kendisini müdafaa etmek için avukat parası bulamayanlar ne yapsın.
Çok fazla suç işleniyor. Kanunlar, suç işlemeyi önleyecek korkuyu veremiyor. İşlenen suçların cezaları da kimseyi ürkütmüyor ve caydırmıyor.
Yakın tarihimizde o kadar çok af çıktı ki, hapishaneler yol geçen hanına döndü.
Türkiye’nin bugünkü durumundan çıkartılması gereken bazı neticeler ve hükümler var:
(1) Bugünkü sistem, düzen, resmî ideoloji ülkenin sosyal ve kültürel yapısına uygun değildir. Türkiye’yi yükseltmemekte, aksine alçaltmaktadır. Devlete, ülkeye, halka zarar vermekte, zaaf sebebi olmaktadır.
(2) Bugünkü hukuk ve adalet sistemi de yetersizdir, uygun değildir.
Peki, hukuk ve adalet konusunda neler yapılmalıdır?
Dünyada farklı hukuk sistemleri vardır. İngiltere’deki Anglosakson hukuk ve adalet sistemi Kara Avrupa’sındaki sisteme benzemez. Türkiye’nin ille de Kara Avrupası hukukuna paralel bir hukuk sistemine sahip olması bir zaruret değildir. Biz, tarihin kaydettiği iki büyük cihan devletinden birini, Osmanlı devletini kurmuş bir milletiz. Büyük bir kültür mirasına sahibiz. Türkiye gibi bir ülkenin başka milletlerin kanunlarını tercüme ve kopya etmesine lüzum yoktur. Bizim kendi hukuk geleneğimiz, kendi hukuk koşullarımız vardır. Sosyal ve kültürel bünyemize uygun kanunları, hukuku onlar pekâlâ hazırlayabilir.
Dünya demokrasiye gidiyor. Temel ve evrensel insan hakları artık bütün insanlığın müşterek değerleridir. Kanunlarımızın, hukuk sistemimizin demokrasiye, evrensel insan haklarına uygun olması gerekmektedir.
1920’lerde, 30’larda dünyada totalitarizm vardı, ideolojilerin hakimiyeti vardı. Günümüzde ise devletlerin artık resmî ideolojileri yoktur. Totaliter rejimler tarihe karışmıştır.
Köklü ve derin değişikliklerle hem demokrasiye ve insan haklarına uygun, hem de kendi millî kimlik, kişilik ve kültürümüzle uyum içinde olan kanunlar yapılması gerekir.
İstanbul şehri tarih boyunca iki büyük kodifikasyonun mekânı olmuştur. Biri Jüstinyanus Digestleri, diğeri de Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye. Ahmet Cevdet Paşa, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin Roma hukukundan üstün olduğunu iddia eder. Şimdi bu şehirde üçüncü bir hukuk inkılabı yapılmalı, Türkiye’nin kendi millî kanunları ve hukuk sistemi hazırlanmalıdır.
Hukuk ve adalet konusunda yapılacak işler aklın, mantığın, hikmetin, millî kimliğin ışığında gerçekleştirilmelidir. Bu konu çocuk oyuncağı değildir. Büyük bir hukuk geleneği olan bu millet, bu ülke nevzuhur muz cumhuriyetleri gibi kanun yapamaz, sistem ithal edemez.
Pozitif kanunlar kanun olur ama hukuk olmaları ve hele adaleti sağlamaları çok güçtür, hattâ imkânsızdır. Mazideki acı tecrübelerden ders almalıyız.
Kanunlar ve hukuk suç işlenmesini azaltmak, toplum içindeki nizaları-kavgaları asgarî seviyeye indirmelidir. Şayet bir milletin yarısı birbiriyle davalı ise, orada iyi kanunlar da olsa, iyi bir adalet sistemi de olsa o ülke hasta demektir.
Bir Alman mütefekkiri “Hukuk asgarî ahlaktır” demiş. Çok doğru bir söz. Ahlakın olmadığı yerde hukuk tek başına bir şey yapamaz. Bizde ahlakın ana kaynağı dindir. Genç nesillere iyi bir din terbiyesi verilirse onlar aynı zamanda ahlaklı da olacaktır. Ahlak ve edeb veremeyen bir eğitim gerçek bir eğitim değildir.
Hukukta ve kanunda asıl olan mana ve özdür. Şeklin, üslubun, eskiliğin fazla önemi yoktur. İngiltere’de, şekil ve üslub itibarıyla eski, arkaik görünen nice metinler adaleti, nizamı mükemmelen sağlamaktadır.
Tesiri olmayan, halkın itibarını kazanmış bulunmayan, adalet temin etmeyen yeni ve modern kanunların faydası olmaz.
Devlet kendisine karşı işlenmiş cürümleri affedebilir ama fertlerin vatandaşların haklarını affedemez. Cinayetlerde, cürümlerde iki çeşit hak mevzubahistir. Biri âmmenin hakları, diğeri kul ve vatandaş hakları. Bir katili sadece devlet affedemez. Böyle bir af, dilerler ve razı olurlarsa öncelikle maktulün (öldürülenin) vârislerine ve velilerine aittir. Bir vatandaşın sevgili bir yakını öldürülüyor; kiminin babası, kiminin eşi, kiminin kardeşi ve sonra devlet af kanunu çıkartarak katili affediyor. Acılı yakınlara “Siz bu affa razı mısınız?” diye sormuyor. Böyle adalet olmaz, böyle af olmaz.
İdam cezası elbette ki, çok ağır, tüyler ürpertici bir cezadır. Ancak hukukun verdiği idam cezası sebepsiz bir ceza değildir. Bir kimse aklı başında olarak, şuurlu ve kasıtlı şekilde müteammiden bir cana kıyarsa, adalet ve hikmet gereği o da idam edilirek suçunu canı ile öder. Zamanımızdaki idam cezası aleyhtarlığı adalete, hikmete, ters bir akımdır.
Millî kimliğimize, kültürümüze, kişiliğimize, bünyemize, karakterimize uymayan tercüme ve kopya kanunlar toplumu yozlaştırır, çürütür, çökertir. Milletler ve ülkeler gömlek veya papuç değiştirir gibi kanun ve hukuk değiştiremez. Her kanun hukuk değildir. Her hukuk sistemi adaletli değildir. İyi kanunlara, iyi bir hukuka, iyi bir adalet sistemine sahip bir ülkede mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız olur. Sağlıklı bir toplum suçlu üretmez, yine sağlıklı bir toplumda vatandaşlar arasında zuhur eden nizalar (anlaşmazlıklar) mahkeme safhasından önce hall ü fasl edilir.
Bizdeki bugünkü kanunlar, bugünkü hukuk sistemi (veya sistemsizliği), bugünkü adalet teşkilatı vahim tehlike sinyalleri vermektedir.
Kanunlarda, hukukta, adalet sisteminde derin, köklü, hayırlı reformları hangi irade, hangi kültür, hangi kadrolar yapacaktır?14 Eylül 2001