CumaBütün dünyadaki din kardeşleri gibi Türkiye Müslümanları da dehşetli bir karışıklık, kaos, şaşkınlık, fitne fesat içindedir. İmamet-i Kübra müssesesi yıkılmış, hiyerarşi kalmamış, bin çeşit bozukluk zuhur etmiştir.

Öyle Müslümanlar görülüyor ki, fıkıh ilmi ve fıkıh mezhepleri zaruret derecesinde lâzım iken, “Kahrolsun mezhepler… Mezhepler birer put haline gelmiştir!..” diyebiliyor.

Cuma namazı şeâr-i islamiyeden önemli bir ibadet iken bu namazın kılınmaması gerektiğini söyleyenler var.

Haricîlik hortlamıştır. “Bizim gibi düşünmeyenler kâfirdir, fâsıktır, sapıktır” diyen zümreler yok mudur? Bunlar neo-haricî değil midir?

Adam Batınîliğin ne olduğunu bilmez ama hâlis bâtınîdir, çünkü bir üstada intisab etmekle kurtulacağını sanıyor, üstadını mâsum (günahtan korunmuş) sanıyor.

Paraya, maddeye, menfaate tapınış korkunç boyutlara ulaşmıştır. Peygamberimizin haber verdiği “Onların dinleri paraları, kıbleleri karılarıdır” dediği kimseler ne kadar çoğaldı.

Yine Peygamber aleyhisselam haber vermiş: Âhir zamanda süslü camiler yapılacak, ancak bu binalar mânen harap olacak. Niçin harap? Çünkü ezan okunduğu zaman Müslümanlar akın akın gelip de içinde cemaat halinde namaz kılmıyorlar.

Hakikî icazetli din âlimleri çok azaldı. İlahî bir din ve nizam olan İslâm’ı beşerî bir ideolojiye dönüştürmek isteyen sapıklar var. Din rantı yemek aldı yürüdü. Her yıl milyarlarca dolar yardım ve hizmet parası toplanıyor. Bunlar ne oluyor? Emr-i mâruf ve nehy-i münker terkedildi. Peygamber “Din nasihattir” (öğüttür) buyurmuş. Şimdi nasihat kaldı mı?

İstanbul İslâm âleminin büyük ve önemli şehirlerindendir. Bir cuma günü, öğleyin Ezan-ı Muhammedî okunduktan sonra bu şehrin haline bakınız. Sokaklar, caddeler, meydanlar, otobüsler, dükkanlar, kahvehaneler, çarşılar, pazarlar, vapurlar, trenler sel gibi adamla dolu. Milyonlarca Müslüman haftada bir cuma namazı bile kılmıyor. Bu duruma üzülmeleri ve ellerinden gelen bütün tedbirleri almaları gereken sorumlu Müslümanlar ne yapıyor? Kimi servet, kimi ikbal, kimi ün, kimi şan peşinde. İhlâsla, istikametle, şuurla, hakkıyla çalışan kaç hizmetkâr kaldı?

İtikadın sıhhati konusunda hassasiyet kalmamış. Namaz terk edilmiş, yığınlar şehvetlerine uymuş, riba yaygınlaşmış, ticaret ve para işlerinde helâl haram ayırımı yapanlar azınlığa düşmüş… Lüks, israf, gösteriş, aşırı tüketim, dünya-perestlik almış yürümüş…

Cadde ve meydanlarda birtakım uğursuz güruhlar “Kahrolsun Şeriat” diye haykırırken, bazı ahmak ve vicdansız kişiler “Benim şeyhim daha büyük… Senin şeyhin küçük…” kavgaları yapıyor.

Ciltleri yaldızlı binlerce din kitabı yayınlanıyor ama din kültürü, din ilimleri, dinî hikmet, islamî uygulama her geçen biraz daha geriliyor.

Nefs-i emmâreler azdıkça azmış. İnsan kılıklı şeytanlar hiç durmadan ben ben ben diye zikrediyor.

İnsanlar mal, menfaat, servet konusunda kudurmuş gibi. Bir vâdi dolusu servet edinen bununla yetinmiyor, ikinci vadiyi istiyor. Peygamber bunlar için “Onların gözlerini toprak doyurur” demiş.

Hem bu düzen bozuktur diyorlar, hem de bu bozuk düzenin rantlarına, menfaatlerine, yağlı kemiklerine köpekler gibi tâlip oluyorlar.

Mülümanlıkta işlerden yüzde on komisyon almak var mı? Alanlar İslamcı mıdır, yoksa haydut mu?

Milyonlarca Müslümanın beyinlerini yıkamışlar, onları futbol kulübü tutar gibi hiziplere, fırkalara, cemaatlere bağlamışlar. Niçin, nasıl diye sormak yok, denetlemek yok, hesap istemek yok, sadece ver, ver, ver… Bu paralar ne oluyor diye soran maazallah müşrik olur, kâfir olur, münafık olur, hâin olur. Onların vazifeleri sadece vermek, alkışlamak, desteklemek, körü körüne itaat etmektir.

Tasavvuf ve tarikat ne demektir? Öncelikle zühd, dünyaya sırt çevirmek değil midir? Peki, şu hodingleşen tarikatlar ne biçim tarikattır?

Dünyanın en zengin onbeş insanından onu İslâm dünyasında. Bunların birincisi de küçük bir petrol ülkesi. Buranın sultanı zaman zaman Avrupa ve Amerika’nın en gözde şarkıcılarını, mankenlerini, filim yıldızlarını, her birine milyonla dolar vererek ülkesine ve sarayına çağırıp onlarla âlem yapıyor. İ’lâ-ı kelimettullah yolunda akıllıca ve hikmet ışığında harcanması gereken paralar fısk fücur günah yolunda harcanıyor.

Gayret, hamiyet, mürüvvet kalmamış. Cihadın büyüğü de küçüğü de terk edilmiş. Yularlar nefislerin, şeytanların, dinsizlerin ellerine verilmiş.

Ezan okunuca camilere seğirtmeyenler, yemek vakitlerinde lokantalara, sofralara koşuşturuyor.

Ümmet mi? O ne demek? Şimdi zaman cemaat, hizip, fırka, zümre, meşreb, klik asabiyeti ve militanlığı zamanıdır.

İki eşek tartışıyor: Biri benim cemaatim en haktır, ötekiler berbattır… diyor. Ötekisi ise hayır asıl benim cemaatim en haktır, seninki dahil ötekiler berbattır… cevabını ceviyor.

Birkaç ay önce bir kahvehanede adamın biri sandalyede otururken öldü. Acından ölmüş, Etrafı Müslüman doluymuş.

Bazı cemaatler zekâtları bile kendileri için topluyor. Peki Şeriat buna izin veriyor mu? Vermiyor ama onlara para, daha fazla para, en fazla para, daima para lazımdır.

Birtakım sapık adamlar kendilerini peygamber sanıyor. Bunlara hadlerini bildiren yok.

İlahiyatçı bozuntusunun biri İslâm dininde tesettür olmadığını iddia ediyor. Bu adamı kim reddedecek? Netameli iş, zamane ecinnileri çarpabilir; bu hizmete kimse tâlip değil.

Birtakım kurtarıcılar, büyük mücahitler, kerametleri kendilerinden menkul şeyh bozuntuları yıllar boyunca kurtuluş edebiyatı yaparak Müslümanlardan para toplamışlardı. Şimdi o adamlar hangi delikteler? Onlardan niçin hesap sorulmuyor?

Memleket batıyor, İslâm dinine saldılıyor, Müslümanların durumu acınacak halde, kötülükler yaygın; dindar sayısı çok ama bunların bir ağırlığı yok. Böyle bir durumda bazıları mükellef sofralarda yemek yiyor, müzeyyen evlerde keyf çatıyor, muhteşem otomobillerle geziyor. Onların enseleri kalın, göbekleri şişkin, yüzleri beşuş. Bazen ikindi çayını içtikten sonra bahçelerindeki gülleri suluyorlar. Hayat ne tatlı!.. Bu gafiller, bu vicdansızlar Allah’ın gazabından ve azabından korkmuyorlar mı? Böyle Müslümanlık olur mu? 05 Mayıs 2001