Kara Para
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Pazar
Konunun uzmanları, Türkiye’de 40-50 milyar dolar kara para bulunduğunu tahmin ediyor. Gayr-i meşru yollarla elde edilmiş haram paralar. Uyuşturucu ticaretiyle, mafyacılıkla, hortumlamakla elde edilmiş pis ve kirli paralar…
Bu kadar kara, pis, kirli, haram, uğursuz paranın bulunduğu ülkede, tek değerin para olduğu gerçeğini de dikkate alırsanız ülkemizin, milletimizin, devletimizin, istikbalimizin ne korkunç karanlıklara gebe olduğunu kolayca anlarsınız. Şu anda Türkiye’de en büyük iktidar bu 40-50 milyar dolar kara paranın babalarınındır. Kara para iktidarı, muhalefet falan kabul etmez. Karşısına dikilen diğer bütün güçleri yok eder. Kara para satın alır, sindirir, susturur, gerekirse öldürür. Kara para iktidarı seçimle meçimle değişmez.
Kara para saltanatı ile mücadele edebilmek için bu ülkedeki bütün namuslu, şerefli, dürüst güçlerin ve kesimlerin ona karşı birleşmeleri ve faturası ağır bir mücadeleye hazır olmaları gerekir.
Kara para gazete satın alır, televizyon satın alır, kalem ve vicdan satın alır. Kara para icabında bir adama ayda 25 bin dolar (on küsur milyar TL) maaş verir, onu servet ve sâmâna garkeder ve emrinde çalıştırır. Kara paranın, paralı ve kiralık askerlerden müteşekkil bir ordusu vardır. Tâviz vererek, yumuşak davranarak, çekingen hareket ederek kara para ile savaşmanın imkanı yoktur. Türkiye’de bugün siyaset kirlendiyse; iktisat, ticaret ve finans çöktüyse, kara bulutlar geleceğimizi gölgeliyorsa, görülmemiş bir çözülüş, kokuşma, çökme varsa bunlar hep kara para babalarının eserleridir. Kara parayı hesaba katmadan yapılan bütün plan ve programlar, bütün iyileştirme gayretleri boştur.
Ümidinizi kırmayayım; kara para ile elbette mücadele edilebilir, ülke bu pislikten temizlenebilir. Ancak bunun için akıl, irade, siyaset, deha lazımdır. Kabak gibi kafalar, küçük zekalar, bitmiş bir sistem ve sapsız adamlar bu işi yapamazlar.
Kara para kendisini emniyet altına almıştır. Koca koca adamlara ve onların yakınlarına ve etraflarına milyonlarca dolarlık kemikler temin ederek onları hem kendine bağlamış, hem de gebe bırakmak suretiyle aleyhinde çalışmalarını önlemiştir. “Türkiye’de şu anda en büyük güç nedir?” sorusuna tereddüt etmeden “Kara paradır” cevabını verebilirsiniz.
Bazı medenî Avrupa ülkelerinde, bir şoför kırmızı ışık yanarken dinlemeyip geçerse orada bulunanların birkaçı defterlerini çıkartır ve otomobilin plaka numarasını alarak ilgili mercilere şikayette bulunurlar. Böylece kural dinlemez kişi cezalandırılmış, toplumun huzuru ve âsâyişi temin edilmiş olur.
Yine İsveç’te, kırmızı ışıkta geçen arabanın şoförünü yakaladıkları gibi tımarhâneye sevkederler, aklî dengesi yerinde mi diye…
Bizde böyle hassasiyetler yoktur. Halkımız sindirilmiş, nemelazımcı edilmiştir. Vicdanlar nasırlaşmış, kötülüklerle mücadele bitmiştir.
Sokakta yaralı bir adam bulup hastahaneye götürseniz, başınız belâya girer. Yardım edeyim derken, câni ve suçlu durumuna düşersiniz. “Ben onu yolda gördüm, insanlık olsun diye hastahaneye getirdim” diye feryat etmenize kimse aldırmaz.
Hele mafyadan, babalardan birinin bir kötülüğünü engellemeye kalkarsanız hapı yuttuğunuzun resmidir. Canınız bile tehlikeye girer.
İslâm’ın temel farzlarından biri “Emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker”dir. Yâni iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak. Tabiî her Müslüman bu farzı fiilen, elle yapamaz. İktidar sahipleri, âmirler, vazifeliler fiilen yaparlar. Âlimler, rehberler, münevverler söz ve yazı ile. Halk da kalben yapar. Lakin ilgili mercilere şikayet etmek herkesin hakkı ve vazifesidir. İşte bu bizde hemen hemen hiç yapılmamaktadır.
Diyelim ki, şerefsiz bir köşeyazarı İslâm dinine ve Müslümanlara ağır şekilde saldırdı ve hakaret etti. Onbinlerce, yüzbinlerce, hattâ milyonlarca Müslümanın dilekçelerle adliyeye ve diğer ilgili mercilere müracaat etmesi ve hakkını araması gerekmez mi? Gerekir ama bizim halkımız böyle şeyleri yapmaz.
Düzen halkı sindirmiştir. Maalesef Müslüman baronlar da sindirmiştir. Para ver, destekle, körü körüne bağlan ve başka şeye karışma…
Kur’ân-ı Kerim Müslümanları, “Siz insanlar için çıkartılmış öyle hayırlı bir Ümmetsiniz ki, mâruf ile emr eder ve münkerden yasaklarsınız” şeklinde târif etmektedir.
Bazen İslâm adına ortaya çıkmış olan bir kişi öyle hatâlı bir iş etmekte, öyle yanlış bir söz söylemektedir ki, bunu sükûtla karşılamak mümkün değildir. Fakat islâmî kesimin bu gibi konulardaki duyarlılığı, hassasiyeti son derece zayıftır. Din baronu ne yaparsa doğrudur, ne söylerse haklıdır. İsterse yamukluk yapsın, isterse sapıtsın, hezeyanlar savursun…
Bazen de birtakım cemaatli ve hizipli Müslümanlar başka bir cemaat ve hizbin hocasına verir veriştirirler. Sıra kendi hocalarının hatâlarına, yamukluklarına gelince sus pus olurlar. Çifte standartlıdır bu kişiler. Onların hocası hiç hatâ yapmaz, bütün kabahat öteki hocalarda, öteki Müslümanlardadır. Böyle kafalarla köy olmaz, kasaba olmaz. Sürünme, zillet, zebunluk, esaret sürer gider. 02 Ağustos 1999