Kara Sonbahar Geliyor
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Salı
Sayın Kemal Derviş’e bazı çevrelerde “Vali” denilmeye başlanmış. Yani uluslararası sömürgeci finans güçlerinin “Genel Vali” olarak gönderdikleri zat-ı muhterem. IMF, aslında Türkiye’ye başka bir zatı gönderecekmiş. Ecevit çifti (Bülent–Rahşan) “Derviş gelsin” diye ısrar etmişler.
Türkiye’de neler oluyor:
(1) Dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan ülkemizde artık ihtiyaca yetecek kadar buğday yetişmiyor ve halkımızın bu temel gıda maddesi dışarıdan getirtiliyor.
(2) Şeker sanayii ve ziraati çökertilmiştir, dışarıdan şeker almak zorundayız.
(3) Başta ayçiçeği yağı olmak üzere yağımız ABD’den gemilerle getirtilmektedir.
(4) Hayvancılığımız çökertilmiş olup dışarıdan son derece kötü kaliteli etler ve bu arada domuz eti ithal edilmektedir.
(5) Son krizde binlerce fabrika, atölye, işyeri kapanmış, milyonlarca vatandaş işsiz kalmıştır.
(6) Türkiye’de traktör fabrikası vardır ama devlet, ihtiyacı olan traktörleri dışarıdan satın almak suretiyle yerli fabrikaları iflas ettirmek için elinden geleni yapmaktadır.
Ülke ekonomisi, ticaret ve iş hayatı çökerken yolsuzluk, soygun ve pislik selleri tufanlar gibi akıyor. Gırtlağımıza kadar pislik içinde yaşıyoruz.
Yolsuzluklarla mücadele eden içişleri kadroları çil yavruları gibi dağıtıldı. Yolsuzlukların üzerine giden bazı savcılara ve hakimlere alenen tehditler savruldu.
Aradan iki sene geçmesine rağmen depremzedelerin yaraları sarılamamıştır. Depremzedeler için yurt dışından ve yurt içinden sağlanan yardımların bir kısmının başka yerlere aktarıldığını duyuyoruz.
Derviş’in, yakını olan Dinç Bilgin’i kurtaracağını bazı kimseler ısrarla söylüyordu. Dedikleri çıktı. Çok uzun taksitlerle ve düşük faizlerle Bilgin’in borcunu ödeyip kurtulması için çareler ve çözümler bulundu.
28 Şubat hadiseleri Müslüman kesimi gaflet uykusundan uyarmadığı gibi son kriz de çağdaş ve laik kesimi sarhoşluktan ayıltmaya yetmedi. Milyonlarca halk sefalet içinde sürünürken zengin tabaka eğlenmek, zevk ü sefa, keyif ve çılgınlık konusunda akıllara sığmaz azgınlıklar ve taşkınlıklar içinde.
Ülke Bizans’a dönmüştür. Entrika, ayak oyunları, sen ben kavgaları, siyasî ve şahsî ihtiraslar, kokuşma, rüşvet, soygun, talan… Devletin, ülkenin, halkın imkanlarını ve kapasitesini aşan iç ve dış borçlar nasıl ödenecektir? Bu konuda çare ve çözüm yok, ciddî bir teklif yok.
Sonbaharda düze çıkarız demişlerdi. İşte sonbahar geldi sayılır, ufukta bir düzlük ve ışık görülmüyor.
Bu yaz kuraklık oldu, kırsal kesimde ekinler büyük zarar gördü. Ne olacak?
Garih cinayeti tahkikatı, içinde çırpındığımız bataklığı bir kere daha gözler önüne serdi. Küçük bir çocuğu katil diye yakaladılar. Teşhir ettiler, rezil ettiler. Emniyet ve basın mensuplarının herbiri bir türlü haber verdi. Cinayeti bir kenara bırakan büyük medya, Garih’in Şeyh Küçük Hüseyin Efendi’ye olan bağlılığı hakkında yazılar döktürmeye başladı.
Saadettin Tantan azledilince, Emniyet’e onun getirdiği kadrolar da tasfiye edilmişti. Emniyet teşkilatı ülkenin temel kurumlarındandır. Hükmî şahsiyeti vardır. Filan bakan gitti, onun adamları da gitsin demenin acı neticelerini gördük.
On milyonlarca halk perişan. Onlar bu kışı nasıl geçirecek? Erzurum gibi kışı çok soğuk olan yerlerdeki fakir halk odun kömür alabildi mi? Yaz aylarındaki sefalet bir ise, kış aylarındaki ikidir. Hem açlık, hem soğuk.
İslâmî kesimdeki bazı hafif akıllılar kurtuluşu yeni oluşumlara bağlamışlar. İlk seçimlerde iktidarı alacaklar ve memleketin başına geçip herşeyi düzeltecekler. Ne ucuz, ne kolay, ne basit reçete.
Siyasal İslâm diyoruz. Peki RTÜK Kanunu Meclis’te oylanırken siyasal İslâm neredeydi? Kanuna karşı 54 muhalif oy verildi. Halbuki Meclis’te siyasal İslâm’ın 100’den fazla, diğer muhalif grup DYP’nin 80’den fazla milletvekili vardı. Kanun 150 küsur lehte oyla kabul edilmiştir. Biz memleketi bu kafayla mı düzelteceğiz?
Türkiye bu iflas uçurumuna nasıl yuvarlandı?
Birinci sebep idarecilerin ehliyetli ve vasıflı olmamasıdır. Bu idarecileri kim seçmiştir? Halk seçmiştir. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş. Niçin kızıyorsun, ağlıyorsun, feryad ü figan kopartıyorsun? Bu kadrolar senin sandığa attığın oylarla işbaşına gelmedi mi?
İkinci sebep Türkiye’de akıl, beyin, vasıflı, seçkin ve aydın kalmamıştır,
Latin ve lâdin zihniyetiyle ve eğitimiyle böyle adamlar ve kadrolar yetiştirilemez. Ülke o hale getirildi ki, kafatasının içinde vasıflı beyin olan herkes yurt dışına kaçmaya çalışıyor. Türkiye’nin felaketini tek kelime ile ifade etmek gerekirse beyinsizliktir derim.
Üçüncü sebep Müslümanların perişanlığıdır. Müslümanlar bu memlekette hâkim, dominant unsuru teşkil ediyor. Onlar iyi, doğru, akıllı, firasetli, cesaretli, hikmetli, azimli, sabırlı, kültürlü, vasıflı, uzak görüşlü olursa Türkiye kurtulur, böyle olmazlarsa batar. Müslümanların ilk yapacağı iş din sömürüsünü, din rantı yeme haydutluğunu, dinin istismar ve istihdamını kaldırmaktır. İslâm dâvası birkaç rantçı eşkiyanın oyuncağı olamaz. 02 Eylül 2001