Kara ve Haram Para Zenginleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazar
Tarihçi Üstad İsmail Hami Danişmend’in bir Mavi Defteri vardı. Ondan bir vecize/özlü söz kalmış hatırımda: “Ne gebertilecek ölüler vardır.”
Yakın tarihimiz bir sürü, yığın yığın hıyanet ve cinayetle doludur.
Birinci sınıf fâhişeler olduğu gibi birinci sınıf hâinler de vardır.
Uzaklara gitmeyelim, son kırk-elli yıl içinde Türkiye nasıl soyuldu? Bu büyük soygunu küçük hırsızlar, karmanyolacılar, cepçiler, kapkaççılar, muslukçular yapmadı. Koca koca, iri iri, büyük büyük kişiler yaptı.
Ömrünce hiç ticaret, sanayi, para kazandıracak bir hizmet yapmamış şu adamlar bunca serveti nasıl kazanmışlardır?
“Be adam isim versene!..” Verir miyim hiç. Siz benim çarpılmamı mı istiyorsunuz?
Bir ara, “Nereden buldun?” kanunu çıkartılmıştı. O kadar rahatsızlığa, tedirginliğe, sıkıntıya yol açtı ki, kaldırıldı.
Adamın veya kadının yedi sülalesi zenginmiş, onlardan büyük miktarda mal mülk, servet kalmış. Hepsinin kaynağı belli. Bunlara bir şey dediğimiz yoktur. Ben Marksistler gibi helâl servet düşmanı değilim, mülkiyet hakkına inanıyorum.
Yeter ki, helâl olsun, tayyib olsun, temiz olsun…
Nereden buldun kanununu isterler mi hiç…
Eskiden uzak, kıytırık, marjinal Kara Para Cennetleri (Cehennemleri) vardı. Oralarda cafcaflı isimlere sahip naylon şirketler kurulur, bunların üzerinden bin dalavere yapılırdı. Artık uzaklara gitmeye lüzum kalmadı.
Tıpta, krimonolojide isterikler vardır. Bizde paraya, mala, servete doymayan isterikler çoktur. Önce bir milyon dolardan başlar. Buna sahip olunca iştahı açılır, bir milyon ne ki… Dolar milyonları sökün eder. Beş milyon, on milyon, yüz milyon… Canavarın gözleri ve ağzı açılmıştır… Bunlardan birkaçı milyar dolara ulaşır. Bir milyar doları olunca durur mu? Durmak ne, hırsı, şehveti, azgınlığı daha da artar. Filancanın 10 milyarı var da benim niçin olmasın?..
Sultan Ahmet Hapishanesi’nde yattığım günlerde Eminönü eski Emniyet Âmiri, 27 Mayıs-zede Zeki Şâhin anlatmıştı: 1950’li yıllarda Taksim civarında yüksek tabakaya mensup kibar bir kadın varmış. Gece gündüz birkaç erkekle halvet olur, yine yetmezmiş.En sonunda gecenin ilerleyen saatlerinde (o zaman çok yaygın olan) gece bekçileri ile sohbet edermiş…Doymazlık, aşırı şehvet…
Merhum Şeyh Adanalı Sami Efendi Hazretleri bir sohbetinde, “Riyaset sevgisi cinsî şehvetten 360 derece şiddetli bir hırstır” buyurmuşlar. Para, mal, servet şehveti veya hırsı da öyledir.
Türkiyemiz yakın tarihte bir Kara Para Cenneti (Pardon cehennemi) haline gelmiş, getirilmiştir. Bunların nereden bulunduğunu, elde edildiğini sormak mümkün değildir.Eskiden cadılar çarpardı, şimdi Kara ParaSahipleri çarpar. Onların çarpmaları cadı çarpmasına benzemez, bir çarparlar pîr çarparlar.
Adam ve karı alnının teriyle çalışmış, çabalamış, efsânevî bir servet sahibi olmuş. Efendi senin ne hakkın var ona “Nereden buldun?..” diye sormaya. Kıskançlık, haset ne ayıp şey… İstiyorsan, bunun da ilmi, tekniği vardır, onları kullan ve sen de paralan, karalan…
İhâlelere fesat karıştır…
Komisyon al… (Yüzde 10’dan başlıyormuş…)
Kapalı kapılar ardında anlaş…
Saçı bitmedik yetimlerin haklarını ye…
“Gök Akım” işleri yap…
Ne yaparsan yap, ne halt yersen ye ve paralan…
Acele et, ecelin ne zaman geleceği bilinmez. Geberdikleri zaman bütün kara ve haram servet sahipleri iki metrelik bir çukura defn edilecektir.
Onlar bu fanî dünyada doymaz… Onların gözünü toprak doyurur…
İran, karasularında yakaladığı İngiliz askerlerini serbest bıraktı. Esirler temiz bir yerde, oldukça konforlu bir ortamda tutulmuşlar, yemeklerini yemişler, çaylarını içmişler, satranç oynamışlar, ailelerine mektup yazmışlar… Doğrusu İran ayıp etmiş, esirlere Batılılar gibi medenîce ve insanca muamele etmemiş. Amerikalılar Guantanamo Bay’da Müslüman esirlere neler yapıyor? Onların Cenevre konvansiyonları tarafından kabul edilmiş haklarını bile tanımıyor. Mezbahaya sevk edilen hayvanlara bile yapılmaması gereken zulümler, işkenceler, cinsel tâcizler yapıyor… Irak’taki Ebu Garib Cezaevi’nde de bunlara benzer facialar cereyan ettiğini biliyoruz. Bazı Haçlı ve Siyonistler ve bizdeki kuyrukları ateş püskürüyor: Neymiş efendim, İran rejimi esir düşen İngiliz kadın askerin başına bir örtü koydurmuş… Aman ne zulüm ne zulüm… Irak’ta Müslüman kadınlara tecâvüz edilirken pek sesleri çıkmıyordu.
İngiliz esirlerine yapılan insanî muameleler, bütün dünyaya ABD medeniyetinin mi üstün, yoksa İslâm medeniyetinin mi üstün olduğunu gösterdi.
Somali’de durum her geçen gün kötüleşiyor. ABD ve İsrail bu İslâm ülkesini Etiyopya’ya işgal ettirdi, meşru Şeriat Mahkemeleri Birliği hükümetini devirtti. Somali’de Müslümanlar iktidardan düşüp geri çekilince bizdeki dinsizler sevinçlerinden dolayı neredeyse def çalıp oynayacaklardı. Bütün ciddî gözlemciler Şeriat Mahkemeleri Birliği iktidarının ülkeye huzur, barış, sükûn, güvenlik ve adalet getirmiş olduğunu kabul etmişlerdi. İslâmî iktidar haklı ve meşru idi. ABD, İsrail ve Habeşistan bu kardeş ülkeyi korkunç bir anarşi, esaret içine yuvarladılar. Lakin, oradan her gün gelen haberler zâlim istilâcıların kolay ve rahat şekilde hüküm süremeyeceklerini gösteriyor. Müslümanlar teşkilâtlanıyor ve ülkeyi kurtarmak, bağımsız hale getirmek için silâha sarılıyor. İslâm düşmanlarına sorarsanız onlar teroristtir. Öyle ya, ABD ve müttefikleri Somali’ye demokrasi, hürriyet, medeniyet getirmek istiyorlar.Irak’a kucak kucak demokrasi, hürriyet ve bağımsızlık getirdikleri gibi… 23 Nisan 2007