Perşembe

İlahiyat fakültelerinin birinin kapısına

“Anayasaya ve Anayasa Mahkemesi kararına göre bundan böyle fakültemiz binasına başı örtülü kız öğrenciler giremeyecektir”

mealinde bir yafta asılmış. Böyle bir yafta hukukun, medeniyetin idam yaftasıdır. Çünkü ceza hukukunun şu temel prensibi medeniyetin de temelidir:

“Kanunsuz suç ve ceza olmaz.”

Başını eşarpla örtmüş bir kız öğrencinin fakülteye sokulmaması çok büyük bir cezadır. Çünkü okuma, tahsil yapma hakkı çiğnenmektedir. Böyle bir ceza verilebilmesi için:

1. Başı örtülü kız öğrencilerin bu kıyafetleriyle üniversitelere giremeyeceklerine ve tahsil yapamayacaklarına dair sarih (açık) ifadeli bir kanun maddesi bulunması gerekir.

2. Bir öğrencinin bu kanunla cezalandırılması için de âdil bir mahkemenin hüküm vermiş olması ve hükmün kaziye-i muhkeme haline gelmiş bulunması icap eder.

Anayasaya göre giremezmiş… Bu cümle medeniyete, hukuka, insan haklarına ne kadar aykırıdır. İlahiyat fakültesinin dekanı, idarecileri kendilerini ne sanıyorlar ki, Anayasa’yı ceza kanunu gibi uygulamaya kalkıyorlar? Savcı mıdırlar, hakim midirler? Anayasaya dayanarak normal mahkemeler bile ceza veremez. Ya Ceza Kanunu’nda, yahut ceza mevzuatı içinde sarih bir madde olmalıdır ki, ceza verilebilsin. Anayasa Mahkemesi kararları kanun değildir. Sırf onlara dayanarak da vatandaş cezalandırılamaz.

Mütedeyyin (dindar) bir kız öğrenci başına bir eşarp örtecek ve bu örtüsü yüzünden yüksek tahsil yapmak hakkı engellenecek. Böyle bir yasak, böyle bir ceza medeniyete, adalete, hukuka, insafa, vicdana, akl-ı selime (sağduyu) sığar mı?

Başörtüsü siyasal İslâm’ın simgesiymiş de bu yüzden karşı çıkıyorlarmış… Be adamlar, Karakuş musunuz? Fakülteye sokmadığınız başörtülü kızın bunu siyasal İslâm’ın bir simgesi olarak kullandığını nereden biliyorsunuz? Böyle bir iddianın, o da bu konuda sarih bir kanun varsa; bağımsız, bîtaraf, âdil mahkemeler tarafından araştırılması gerekmez mi? Adamlar hem savcı, hem hakim, hem de infaz memuru.

Fakülte dekanı bıçaklanmış da, bu yüzden başörtülü kızları içeriye sokmama kararı almışlar. Böyle bir şeyin hukuka, adalete, medeniyete, insafa sığar hali var mıdır? Biri dekanı bıçaklamış, o halde kurşunî renkli elbise giyen öğrenciler içeriye alınmayacaktır… Başörtüsü konusunda verilen karakuşî karar, yukarıdaki hükümden daha az saçma değildir.

Başörtüsü siyasal bir simge değil, islâmî tesettür tarzıdır.

İslâmî İlahiyat fakültesindeki kız öğrencilerin başlarını örtmelerinden daha tabiî ne olabilir? O fakültelerde başörtüsünü yasaklamaktan daha gayr-i tabiî ne olabilir? Başörtüsünü siyasal bir simge olarak kullananlar varsa ki, hiçbir aklı başında Müslüman böyle bir şey yapmaz, Allah onların da belasını versin! Binde bir nisbetinde birkaç beyinsiz; tesettürü, başörtüsünü siyasal simge olarak kullanıyorlar diye binlerce mütedeyyin öğrenciyi cezalandırmak hukuka, ahlâka, adalete, insafa, medeniyete sığar mı?

ABD’nin, Kanada’nın, İngiltere’nin, Batı Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde ve okullarında tahsil gören başörtülü Müsülman kızlara güçlük çıkartılıyor mu? Hiçbirinde en ufak bir güçlük çıkartılmıyor. Sadece Fransa’da, liseye başörtüsüyle giden Müslüman kızlar engellenmek istenildi. Mahkemeler onların lehinde karar verdi.

Bu milletin Çanakkale savaşlarında şehid olan 250 bin evladı bu saçma sapan yasaklar için mi şehid olmuştur?

Birinci cihan savaşından sonra İstanbul’u işgal eden galip devletler, o zaman İslâm hanımlarının ve kızlarının başörtülerine, tesettür kıyafetlerine karışmamışlardı.

Bazılarına ne oluyor ki, Don Kişot’un yeldeğirmenlerine saldırması gibi İslâm kadınlarının başörtülerine saldırıyor?

Başörtüsü laiklik için bir tehdit ve tehlikeymiş… Bu bir fikirdir bir iddiadır. Fikir hürriyetinden yararlanılarak söylenebilir, tartışılabilir. Lakin hiç kimsenin fikri, iddiası kanun değildir. Başörtüsü cumhuriyet için bir tehlikeymiş… Cumhuriyet senin babanın malı mı? Cumhuriyet, bu memlekette yaşayan herkesin malıdır. Cumhuriyet başörtülü oldukları için fakültelere sokulmayan kızların da cumhuriyetidir.

Militan Sabataycılar, Farmasonlar, bu ülkenin yağını balını yiyen mutlu ve güçlü azınlıklar cumhuriyeti tekellerine almak istiyor. Cumhuriyet için en büyük tehdit ve tehlike onların bu tekelciliği değil midir?

Eskiden Avrupa Birliği’ne mutlaka girmeliyiz diye ter ter tepiniyorlardı. Şimdi tam tornistan ettiler, feryatlar kopartıyorlar. AB’ye girersek laiklik elden gidermiş, ülke parçalanırmış. Fransa, dünyadaki anayasasında laiklik ilkesi olan tek medenî ülkedir. O Avrupa Birliği’ne üye olunca laiklik tehlikeye mi girdi? Orada Bretonlar, Baskılılar, Korsikalılar, Alsas Lorenliler var; AB’ye girdikten sonra ülke parçalandı mı?

Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesini niçin istemediklerini anlamak, sezmek çok kolaydır. Şayet girersek cumhuriyet üzerindeki tekelleri ve ipotekleri kalkacak, bu ülkede çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar din konusunda hürriyete kavuşacaklardır. AB üyesi bir ülkede başörtülülerin yüksek tahsil yapma haklarını engellemek ne mümkün. Bırakın üniversiteleri, lise ve diğer okullarda da isteyen kızlar başlarını örtebileceklerdir. İngiltere’de olduğu gibi.

Şu bilgi çağında, globalleşen dünyada siyasî bir rejimin, bir ideolojinin başörtüsünü, islâmî ve şer’î tesettürü uzun müddet yasaklaması mümkün müdür? Bunun mümkün olduğunu sananların akıllarına şaşmak gerekir.

Türkiye Avrupa Birliği’ne girerse din-devlet kavgası bitecek, laiklik de rayına oturacaktır. Müslüman çoğunluğu ez, inlet ve sonra bu uygulamaya laiklik de. Olur mu böyle bir şey? Siz herkesi sersem mi sanıyorsunuz? Bu ülkede gerçek laiklik olsaydı isteyen her kadın ve kız başını serbestçe, hiç bir baskı ve engelle karşılaşmadan örtebilirdi. 19 Ocak 2001