Cuma

 

Afganistan’ın başına gelenleri gördünüz. Irak’ta neler oluyor, onları da gazetelerde okuyor, televizyonlardan seyr ediyorsunuz. Çeçenistan’ın durumu malum. Gürcistan, Acaristan karıştı. Balkanlar barut fıçısı gibi. Filistin’deki facialara yürek dayanmıyor. En son Nijerya karıştı. Evangelistler tarafından kışkırtılan ve silahlandırılan Hıristiyanlar Müslümanlara saldırdı, tavuk gibi insan boğazlandı, sel gibi kan attı. Taylan’da Müslümanlar camilerde kurşunlandı, oluk oluk kan aktı.

Filistin, Ortadoğu, İslâm dünyası, peşinden bütün insanlık âlemi dehşetli bir uçuruma doğru hızla yuvarlanıyor. Şimdiye kadar insanlıktan, haktan hukuktan, hürriyetten bahseden Amerikalıların içyüzleri meydana çıktı. Irak’ta halka, mahkûmlara, tutuklulara, savaş esirlerine yapılan zulüm ve şenaatleri vaktiyle Sovyetler Birliği’nde Stalin bile yapmamıştı. Evet Stalin zamanında çok vahşet sergilenmiş, çok adam öldürülmüş, Gulag’lar milyonlarca zavallı ile doldurulmuştu ama bugün Irak’ta yapıldığı gibi cinsel işkenceler, tecavüzler, mahkûmların bilmem nelerine süpürge sapı sokmalar görülmemiştir.

Zalim denilen Hitler bunların yanında Zemzemle yıkanmış gibi temiz kalır. Alman ordusu İkinci Dünya Savaşı’nda uluslararası hukuk kurallarına, savaş hukukuna, savaş esirleriyle ilgili anlaşma ve sözleşmelere uymuştur. Ebeveyninden biri Alman, biri Fransız olan ve Alman ordusunda askerlik yapan bir kimsenin hatıralarında okudum; Alman ordusu Rusya’dan çekiliyor, bu bir bozgun ve karmakarışık bir kaçış değil, nizamlı, intizamlı bir geri çekiliştir. Birliği Karpat dağlarından geçerken asker, bir ağacın dalına asılarak idam edilmiş bir Alman eri görüyor. Cesedi rüzgârla sallanmaktadır. Boynunda, idamına yol açan suçunu yazan bir yafta vardır: Sahipli bir bahçeden haksız olarak bir elma kopartıp yemek. Evet, bir elma yüzünden, yağmacılık suçuyla idam edilmiştir.

Bir de bugünkü Amerikalılara bakınız. Amerikan halkının tamamını suçlamıyorum. Ancak yapılanlar bütün Amerika’yı bağlar, bütün Amerika’nın yüzünü kızartacak mahiyettedir.

Gelecek günlerin, ayların, yılların biz Türkiyelilere ne gibi sürprizler hazırladığını bilemeyiz, tahmin edemeyiz. Ancak bir şeyi kesin olarak söyleyebiliriz ki, durum parlak değildir, olup bitenler vahimdir. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş…

Peygamberimizin yüzlerce hadisi var, muteber din kitaplarında yazılıdır. İslâm âlimleri ahir zaman alâmetleriyle, tarihin sonuna doğru olup biteceklerle ilgili yüzlerce kitap yazmışlardır. Gaybı Allah bilir. Ancak, Peygamberimiz ileride olacak bir şeyi haber vermişse mutlaka doğru söylemiştir. Çünkü o muhbir-i sâdıktır, yani her ne haber vermişse doğru söylemiş olan bir zattır.

Alâmetler, beklenen Mehdi’nin zuhurunun yakın olduğunu gösteriyor. Mehdi, öyle gazetelere haber ve ilân vererek ortaya çıkmaz. Mehdi’nin zuhurundan sonra akıllara hayret verecek, dünyayı altüst edecek hadiseler, savaşlar, karışıklıklar, iğtişaşlar olacaktır.

Ahir zamanda nüzul edeceği (ineceği) bildirilen İsa aleyhisselamın gelmesi de çok uzak bir tarihte olacak değildir. Ahir zamanda vakit hızlanırmış. Vaktin hızlanması ne demektir?..

Irak’ta büyük savaşlar olacaktır. Kürtler yanlış ata oynadılar, başlarına çok işler gelecektir.

Bizim Hatay vilayetimizin güneyinde Amik ovasında kanlı bir savaş yapılacaktır. Sizleri üzmek istemem ama hayli savaştan, tahribattan sonra İstanbul Müslümanlar tarafından tekrar alınacaktır. Be adam açık konuşsana, ne demek istiyorsun?.. Daha fazla yazamam.

İsrail’in nükleer silâh yaptığını İngiliz basınına yazdıktan sonra kaçırılarak Tel-Aviv’e götürülen, muhakeme edilen ve on sekiz sene zindanda kaldıktan sonra birkaç hafta önce tahliye edilen Vanunu adlı zatı tanıyor musunuz? Evet bu Yahudi (Sonradan Hıristiyan olmuştur) tam on sekiz sene zindanda çürütüldü, bu müddetin on iki yılını tek kişilik bir hücrede tek başına geçirdi. İsrail’in elinde müdhiş, muazzam miktarda nükleer silâh bulunmaktadır. Çok dar bir boğaza girdiğinde bunları kullanmakta tereddüt etmeyecektir.

Rivayetlerde, ahir zaman savaşları esnasında Medine-i Münevvere’nin düşman güçler tarafından işgal edileceği haber veriliyor.

Bazı İslâm ülkelerinde rejimler değişecek, birtakım hanedanlar yıkılacaktır.

Velhasıl patlamaya hazırlanan, derinliklerinden homurtular gelen korkunç bir yanardağ üzerindeyiz.

Bizdeki bazı İslâmcılar, bazı tatlısu Müslümanları, bazı çıtkırıldım dindarlar yoğun bir gaflet içinde günlerini gün ederek vakit geçiriyor. Dünya yıkılsa umurlarında değil. Sanıyorlar ki, âhir zaman savaşlarını, dehşetli hadiseleri evlerinde televizyonları karşısındaki rahat koltuklarından seyredecekler. Onları uyarıyorum, bir anda nazik bedenlerini, mallarını mülklerini ateş ve dehşet içinde bulabilirler.

Şimdi bu gibilere bazı tavsiyelerim olacaktır:

1. İleride ortalık toz duman, kül ile dolacağından pırıl pırıl cilalı ayakkabılarının tozunu almak için arka ceplerinde birer kadife parçası bulundursunlar.

2. Lüks, pahalı, gösterişli limuzin arabaları tozlanacağı için gerekli malzemeyi, pasta ve cilayı da bir kenara koysunlar. Sık sık temizlik yaparlar.

3. Cep telefonlarının yedek kontürlerini depolasınlar. Büyük hengamede bulamazlar ve cep zırıltılarından mahrum kalırlarsa büyük ıstırap çekebilirler.

4. Savaş ve yokluk yıllarında lazım olacaktır; yeterli miktarda çikolata, bademezmesi (En iyisi, Bebek’te yapılan ve satılandır), fındık drajesi, bonbon ve diğer zaruri ve gerekli malzemeyi istiflesinler. Dünya yanıp yıkılırken onlar sığındıkları sıçan deliklerinde bunları kıtır kıtır, kütür kütür yerler. Fareler gibi…

5. Derin dondurucularına havyar, bıldırcın eti, kuzu pirzolası, kaymaklı şöbiyet ve mango suyu doldursunlar.

6. Gökten ince bir kar gibi yağacak bol radyoaktif atom küllerini üstlerinden başlarından silkelemek için deve kuşu tüylerinden yapılmış lüks yelpazeler edinsinler.

7. Bol miktarda taze çiğ yumurta bulundurmayı da asla ihmal etmesinler; bunların sarısını çırpıp içerler ve sesleri açılır, böylece “Sayın bakanım, sayın bakanım… Sayın başkanım, sayın başkanım… Sayın müdürüm, sayın müdürüm…” diye zırlayıp dururken sesleri daha berrak, daha çıngıraklı, daha üst perdeden çıkmış, duyulmuş ve ihsanlara, yağlı kemiklere nailiyet kazanılmış olur…

Bu kadar latife ve mizah yeter. Efendiler, kendinize geliniz. Zaman gaflet, zevk ü sefa, vur patlasın çal oynasın, gel keyfim gel zamanı değildir. Büyük tufan, büyük zelzele, büyük melhame yaklaşmaktadır. Öyle savaşlar olacağı haber verilmiş ki, yüz kişi katılacak, ancak biri sağ kalacakmış.

Herkes aklını başına toplasın; ibadetle, ihlâsla, sadaka ile, büyük cihad ile, hayır hasenat ile, tevbe istiğfar ile Allah’a yönelsin.

Haram, şüpheli, şaibeli para saymaktan tesbih çekmeye, ibadet etmeye vakit bulamayanlar! Haliniz, gidişiniz parlak değildir. 08 Mayıs 2004