Cuma

1. Vehhabiler İbn Teymiye’yi ve Muhammed ve Abdülvehhab’ı önder-imam kabul ederler. Onların uygulaması bugünkü Suudî Arabistan rejimidir. 1925’te iki devlet İslâm tasavvufuna cephe almış, tekke ve tarikatları kapatmıştır. Biri Türkiye, diğeri Arabistan’dır. İslâm bir dünya nizamıdır. Suudî Arabistan’da din ve devlet beraberdir. Meşrebleri, görüşleri, anlayışları ne kadarsa, İslâm’dan nasibleri ne ölçüdeyse dünyevî uygulamaları da o kadardır. Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz / Görünür şahsın rütbe-i aklı eserinde…

2. Reformist Müslümanlar Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’yı önder-imam kabul ederler. Mısır’daki, Pakistan’daki, diğer Arap ülkelerindeki siyasî islâmî hareketler Afganî’nin açtığı yoldan gitmektedir. Bunlar şimdiye kadar hiçbir İslâm devleti kuramamıştır. Afganiciler parlak parlak laflar ederler, lakin uygulamada dişe dokunur bir başarıları yoktur. İslâm’ı bir ideoloji, bir siyaset, bir aktivizm haline getirmişlerdir; dinî heyecanı, potansiyeli, enerjiyi boşuna harcıyorlar.

3. Reşid Rıza’nın ortaya attığı “telfik-i mezahib” (Fıkıh mezheplerinin hükümlerini birbirine karıştırma) çığırı boş, faydasız, zararlı, oyalayıcı bir konudur. Böyle yaparak bir İslâm toplumunun yükselmesi, kurtulması hayalden ve kuruntudan başka bir şey değildir. Reşid Rıza kesinlikle muteber, güvenilir, sağlam bir kişi ve kaynak sayılmaz. Maalesef Türkiye’de yıllardan beri bu telfik-i mezahib ile vakit öldüren şahsiyetler ve gruplar vardır.

4. Türkiye Müslümanlarının itikad konusunda Ehl-i Sünnet ve Cemaat, fıkıh konusunda da hangi hak mezhebe bağlıysalar onun dairesinde hareket etmeleri gerekir.

5. İtikadda selefilik, İbn Teymiyye ve Muhammed ibn Abdülvehhab mezhebinin başka bir ismidir. Selefiliği Hazret-i Peygamber’in ve Sâlih Seleflerin mezhebi olarak göstermek bir aldatmacadır.

6. Şeriat dairesinde olmak şartıyla tarikat ve tasavvuf haktır. İslâm’ın bâtınî boyutudur. Tarikatlara ve tasavvufa cephe almak, onlarla mücadele etmek İslâm’ın bir kanadını kırmak demektir.

7. İslâm ilim, irfan, kültür, ahlâk, fazilet, sanat, güzellik, estetik, hukuk, adalet, incelik, mimarlık, ihlas, istikamet, mürüvvet, kerem, ihsan dinidir. Bu konularda ve sahalarda Müslümanların aydın, idareci, seçkin, mümessil kesimi kaliteli, güçlü ve üstün olmadıkça Müslümanlar için kurtuluş, selamet, felah, necat yoktur.

8. Afganistan’da, Cezayir’de, başka yerlerde İslâm adına bazı mutaassıplar ve teröristler tarafından çok çirkin ve utanç verici işler yapılmaktadır. Cezayir’de bir taraftan zâlim cunta rejimi, öte taraftan silahlı Müslüman çeteler oluk gibi kan akıtıyor. Afganistan’da çeşitli Müslüman gruplar yüz kızartıcı bir iç savaşa bir türlü son veremiyor. Türkiye’de de bu kafada adamlar vardır. Bunların İslâm dinine ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetine verdiği zararı azılı dinsizler veremez.

9. Pakistan’ın resmî ismi “Pakistan İslâm Cumhuriyeti”dir. Oranın halkı elbette Müslümandır, lakin oradaki rejime, siyasî uygulamaya islâmî sıfatını vermenin imkanı yoktur. Sünnî çoğunluk ile Şiiler arasında kavga vardır. Kokuşma son haddindedir. Kara para çeteleri ülkeyi birbirine katmaktadır.

10. Şu anda İslâm dünyasında İsviçre, İsveç, Kanada, Danimarka gibi hukukun üstünlüğü üzerine oturmuş, huzurlu, güvenli, insan hak ve haysiyetlerinin geçerli olduğu, dünya işleri yolunda giden hiçbir ülke yoktur. Türkiye’de zulme, haksızlığa, baskıya uğrayan bir Müslüman, maalesef İslâm dünyasına mensup bir ülkeyi değil, hür Batı ülkelerinden birine kaçıp sığınmaktadır.

11. Türkiye’de İslâm dâvasının ve Muhammed Ümmeti’nin başındaki büyük bir belâ vardır, o da din sömürüsüdür. Birtakım uğursuz, yetersiz, ehliyetsiz, liyakatsiz, prensipsiz, arivist küçük adamlar din yoluyla şahsî menfaat ve nüfuz temin etmek maksadıyla ortaya çıkmışlar ve Müslüman kitleleri aldatıp durmaktadırlar. Hem aldatıyorlar, hem afyonluyorlar, hem oyalıyorlar, hem yanlış yollara, çıkmaz sokaklara sokuyorlar, hem de onları soyuyorlar, sömürüyorlar. İslâm adına yapıldığı iddia edilen hizmet ve faaliyetlerin büyük bir kısmının İslâm’la, Kitab’la, Sünnet’le, Şeriat hükümleriyle, ahlâkla ve faziletle, hikmetle ilgisi yoktur. Dindar, temiz, saf, akılsız halkın işin içyüzünden haberi yoktur. Yüzbinlerce, milyonlarca mü’minin beyinleri yıkanmış; bağlılar şartlı refleksli mahluklar haline getirilmiştir. Cemaat, hizip, fırka, tarik, sekt fanatizmi almış yürümüştür. Allah’a ve Peygamber’e saldırılınca ses çıkartmayan, tepki göstermeyen birtakım alçaklar kendi şeyhlerine, hazretlerine, baronlarına saldırılınca küplere binip havalara çıkmaktadır.

12. İslâm’a ve Müslümanlara hizmet ettikleri iddia edilen birtakım adamların Karun gibi servetleri vardır. Bunlar faize, haram gelirlere, Şeriat’ın ve fıkhın bâtıl olarak kabul ettiği ticarî, mâlî, iktisadî muamelelere batmışlardır. Nemrud’lar Firavun’lar ve Neron’lar gibi lüks, tantanalı, israflı, nümayişli bir hayat sürmektedirler. Milyonlarca Müslümanın rehberleri ve kılavuzları böyle adamlar olursa, işin encamını siz düşününüz.

13. İnkârcılar, münafıklar, ateistler, gerçeği örtenler Müslümanları şaşırtmak için birtakım zındıkları vazifelendirmişler ve ortaya Şeriatsız, fıkıhsız, mezhebsiz, sünnetsiz yeni bir İslâm çıkartmak için harekete geçmişlerdir. Bu yeni İslâm ilahî bir din değil, kul yapısı bir ideoloji ve hümanizmadır. Dünyevî ahkamı olmayan, muamelata ait âdil hükümleri bulunmayan, ferdî ve sosyal hayatı tanzim için prensipleri bulunmayan bir İslâm eksiktir, gerçek İslâm değildir. Zındıklar, gayelerine erişmek için, “Ölümünden sonra Peygamber’in işi bitmiştir. Sünnete lüzum yoktur, hadîsler uydurmadır” diyerek zihinleri karıştırmakta, cahilî hayat nizamını kabul etmiş safları taraflarına çekmektedir.

14. Bunca kargaşaya, iğtişaşa, çekişmeye rağmen Müslümanlar, isteseler beş on sene içinde kalkınır, zilletten izzete, esaretten hürriyete kavuşabilirler. Bunun için gerçek mânasıyla Kur’ana, Sünnet’e, Şeriat’a uymak gerekir. Sâlih Seleflerin yolundan gitmek gerekir. Bilgi, azim, niyet, sabır, vasıf, güç, üstünlük, birlik, hiyerarşi gerekir. 27 Şubat 1999