Kasırga ektiler tayfun biçiyorlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Önce rüzgâr ektiler, rüzgâr ekinleri olgunlaştı, fırtınalar biçtik… Sonra fırtına ektiler, kasırgalar biçtik… Kasırga ektiler, tayfunlar biçiyoruz…
Toplum çılgın bir toplum oldu. Seks manyaklığı her yeri sardı.
Ahlâksızlık yapılan okulun ismini niçin vermiyorlar?.. Üç kişi bir köşede namaz kıldığı için Adana’da bir liseyi günlerce tefe koymuşlardı.
Ülke büyük bir meyhaneye döndü. Kumar, lotarya aldı yürüdü. Allah’a ve Resulüne savaş açmak demek olan riba iliklerimize kadar girdi. Rüşvet bir rutubet gibi her yere sindi.
Karı zina yapıyormuş, altı yaşındaki çocuğu görmüş, çocuğunu öldürtmüş ve sonra haftalarca gözyaşları içinde
diye ağlamış, aramış. On yedi yaşındaki liseli kız çok serbest hayat sürüyormuş. Başı kesilerek öldürülmüş. Affedersiniz iç çamaşırında birkaç erkeğin meni izleri bulunmuş. Ülke modern bir
ama birileri hâlâ
diye sayıklıyor.
TV programcısı ve sunucusu bir hanım ayda 120 bin lira maaş alıyormuş. Bu kadar büyük parayı faydalı bir iş yaptığı için mi alıyormuş? Fitne fesat saçan bir yazara bir buçuk milyon dolar transfer parası ödenmiş.
ihya edile edile süper zengin ve ünlü olmuş.
Ellerinde öyle imkânlar var ki, uçan bir serçeyi bile tespit edebiliyorlar. Buna rağmen beyaz ticareti bir türlü önlenemiyor.
İstanbul’da satışa arz ediyorlar. Kadınlar köle. Kadınlar tuzağa düşmüş bir kere. Kaçamazlar. Hele bir kaçmaya yeltensinler. Önce ağızlarını burunlarını dağıtırlar, sonra gebertip cesetlerini köpeklere atarlar.
Türkiye’yi bir Rantistan’a çevirdiler. Medyayı takip ediniz, hiç faziletten, hikmetten, ahlâktan bahs ediliyor mu?
zihniyeti.
Çarşaflı kadına nasıl bağırılmıştı:
Toplum çıldırdı. Trabzon’da denizde bir kadın cesedi bulunmuş. Çoluk çocuk, yaşlı binlerce kişi sahile koşmuş, kimisinin elinde dürbünler, kimisinde fotoğraf makinaları.
Önce rüzgâr…Sonra kasırga…. Daha sonra tayfun…Tayfundan sonra ne ekecekler? Tufan ekecekler tufan!..
Ehl-i sünnetin Mâturidî ekolünde, “Mü’min misin?” sorusuna “Hakka
(Elbette, kesin olarak)
mü’minim…” cevabı verilmesi gerektiği beyan edilir. Bendeniz de, Allah’ın lütfuyla mü’min olduğumu kesin olarak söyler ve yazarım.
“Kendimi mü’minlerin en sonuncusu olarak görürüm” cevabını veririm. Mü’min ve gerçekten Müslüman olmak o kadar büyük bir şereftir ki, en sonda olmak bile bendenize yeter de artar. Hem böylece (yüzde yüz kurtulmanın mümkün olmadığı) benlikten bir dereceye kadar kurtulmuş olurum.
Dünyada çeşit çeşit Müslümanlıklar var. Senin Müslümanlığın nasıldır diye sorarlarsa:
* Rab ve ilâh olarak
,
* Nebi, kaaid, en güzel örnek ve model olarak
aleyhisselâtü vesselamı.
* Kitab, imam ve düstur olarak
* Din olarak
,
* Nizam olarak
* Delil olarak
* Yol olarak
* Kendilerine uyulacak tâife olarak
kabul ettiğimi söylerim.
Din konusunda bid’atları, şazz ve aşırı görüşleri sevmem ve tutmam. Dinî bilgileri icazetli ulemâ ve fukahadan öğrenirim. İcazeti olmayanları İslâm âlimi, hoca, kendilerine uyulacak kimseler olarak kabul etmem. Dinde yenilik, değişim, reform indirim kabul etmem.
Peygamberimizin sünnetine çok önem veririm. Sünnetin de bir tür vahy olduğunu bilirim. Kur’ân’a ve Şeriata aykırı olmamak şartıyla tasavvufa taraftarım. Din konusunda Ümmet içinde bir ihtilâf çıkarsa Sevad-ı A’zama (Büyük karaltıya ve topluluğa)tâbi olurum.
Kelime-i Şehadeti bir bütün olarak kabul ederim ve onun ikinci cümlesini yüksek sesle ikrar ve tasdikten asla vaz geçmem. Bütün mü’minleri, salih olsunlar fasık olsunlar kardeş bilirim. Kâfirleri dost ve velî edinmem. Zamanımızın imam-ı kebirine, emîrü’l-mü’minîne gıyabında biat etmişimdir. Ashab-ı Kiramın (radiyallahu anhüm ecmâîn) hepsinin din konusunda âdil olduklarına inanırım ve onlara rahmet okurum.
Şu anda elimizde olan
Mütevâtir ve sahih hadîslerle bildirilmiş olan bütün haberlerin doğru olduğuna inanırım. Hz. İsa aleyhiselamın nüzulü, Hz.Mesih’in zuhuru gibi…
Hz. Âdem Safiyyullah aleyhisselamdan bu güne kadar
olduğuna inanırım.
olduğunu kabul etmem. Hz. Muhammed aleyhisselatü vesselamın risaletini, Hak katından getirdiği dini, Kur’ân’ı inkâr edenlerin ehl-i necat ve ehl-i Cennet olmadıklarına inanırım.
Müslümanların temel vazifelerinden birinin, insanların akıllarına ve kültürlerine uygun bir şekilde Tevhid’e, imana, İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriat-ı İslâmiyeye davet edilmesi olduğuna inanırım. Allah’ın âyetlerini ucuza satan din bezirganlarının, din sömürücülerinin şerir ve kötü olduklarını bilirim. Allah ile olan işlerimizde ihlâslı, yaratıklar ile olan işlerimizde adaletli ve merhametli olmamız gerektiğini bilirim.
Haram kazancın, haram yemenin, haram servetin cehennem ateşi olduğunu bilirim. Merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceğinden haberim vardır. İnsanın en büyük düşmanının nefs-i emmâresi (kötülükle çok emreden kendi benliği) olduğunu iyi bilirim. İslâm dininin azgınlıkları yasakladığından haberim vardır.
Kur’ân’da, Sünnette ve Selef-i Sâlihîn eserlerinde (sözlerinde, yaptıklarında, menkabelerinde) memduh ve mezmum, iyi ve kötü ahlâka dair ne kadar bilgi varsa bunların doğru olduğuna, memduh huylara sahip Müslümanın inşaallah kurtulacağına inanırım.
Allah’ın velî kulları olduğuna, onların imanlarının güçlü olduğuna, onların dosdoğru namaz kıldıklarına ve diğer ibadetleri eda ettiklerine, ahlâklarının çok düzgün olduğuna, Haliq için yaptıklarının ücretini mahlûkattan istemediklerine, her birinin örnek ve model Müslümanlar olduğuna inanırım, onları severim.
Din sömürücülerinin salih ve velî değil, şaki ve fasık olduklarını bilirim. İyi bir Müslüman olmadığımı iyi bilirim. Havf ile reca arasında bulunmak gerektiğini bilirim ve O’ndan çok ümid ederim. Çok değersiz bir kişi olduğumu bilirim.
İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnete aykırı hiçbir şeyi hak, doğru, iyi kabul etmem. Doğru yol, sadece Peygamberin getirmiş ve bildirmiş olduğu İslâm’dır. Son olarak tekrar ederim: Kendime değer vermem. Cenâb-ı Hak bütün mü’minlere rahmet ve keremiyle hüsn-i hâtime nasib etsin. 01 Haziran 2009