Cuma

 

Bazı kötülükler, hıyanetler, sabotajlar kendi kendine, tesadüfen olmaz. Birtakım kasıtlar, kötü niyetler, hainlikler vardır bunların arkasında. Türkiye son derece vahim krizler içindedir. Ülkede yerinden oynamamış bir tek çivi kalmamıştır. Fenalık, şer topyekûndur. Bunlar durup dururken mi oldu sanıyorsunuz? Hepsi dıştaki düşmanlarımız ve içimizdeki işbirlikçiler tarafından kasıtlı, planlı, programlı bir şekilde bilerek isteyerek yapılmıştır.

1. Türk parası kasıtlı olarak değersizleştirilmiş, şu anda dünyanın en fazla sıfırı olan ve uluslararası para piyasalarında itibarı bulunmayan hale getirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin yıkılış zamanında, mütareke yıllarında bile Türk lirası çok kıymetli, çok haysiyetli bir paraydı. 1946’ya kadar devalüasyon hiç yapılmamıştır. 1950’li yıllarda 1 dolar, resmî kur ile 2.8 TL. idi. Şimdi ise, 1 milyon 300 küsur bin lira. Bu ne korkunç değer kaybediştir. Bizi devlet, ülke, halk olarak çökertmek isteyenlerin marifetidir bu.

2. Türkiye iki yüz yetmiş beş milyar dolarlık bir borç tuzağına düşürülmüştür. Alınan kredilerle ticaret, sanayi, üretim teşvik edilmiş olsaydı, bu muazzam meblağ iktisat ve kalkınma sahasında harcanmış olsaydı Türkiye çağ atlayabilirdi. Ne yazık ki, birtakım şerefsiz, vatan haini, alçak, hain, rezil, domuz çeteler bu paraların büyük kısmını çeşitli gayr-i meşru yollar ve spekülasyonlarla zimmetlerine geçirmişlerdir. Sonunda sistem, önceki borçların faizlerini ödeyebilmek için, yeni borç para bulmak kısır döngüsü içine girmiştir. Türkiye bunca borcu ödeyebilecek mi? Ödeyemezse ne olacak? Esaret…

3. Medeniyetin, kültürün, millî kimliğin ana vasıtası olan yazılı ve edebî Türkçe kasıtlı olarak, planlı ve programlı olarak, haince çökertilmiştir.Bunun sonucu toplumumuz şifahî zihniyetli, ilkel, geri bir yığın haline gelmiştir. Lisanla birlikte eğitim ve üniversiteler de dinamitlenmiştir. Çocuklarını ve genç nesillerini vasıflı insanlar ve vatandaşlar, kaliteli Türkiyeliler olarak yetiştiremeyen bu memleketin geleceği, bugünkü haliyle çok karanlıktır. “Liradan altı sıfır atılacak, çok şey düzelecek… Yeni bir anayasa yapılacak, önümüz açılacak…” böyle ucuz düşünenlere hem acınır, hem gülünür.

4. Kasıtlı olarak, planlı, programlı olarak, sistemli olarak Türk halkı birbirine düşman, yabancı, rakip kamplara ayrılmıştır. Dış düşmanlarımız ve içimizdeki hain işbirlikçiler bu milleti Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, ilerici gerici, dinci laik, tutucu çağdaş diye hasım gruplara ayırmışlar, onlar birbiriyle çekişir ve tepişirken (bazen boğazlaşırken) düşmanlarımız yüz milyarlarca dolarımızı götürmüştür. Bu ülkede çeşitlilik, alt kimlikler, farklılıklar, değişik kültürler olabilir ama, bunlar birer zenginlik olarak mütalaa edilmeli; millî ve toplumsal barış ve mutabakat bu çeşitliliğin üzerine bina edilmelidir. 1979’daki üzücü Maraş hadiseleri, Sivas’taki provokasyonlar, Başbağlar katliamı hep planlı, hep kasıtlı kışkırtmalardır.

5. Neşe Düzel, Radikal gazetesinde Avni Özgürel ile yaptığı röportajda, dehşet verici, korkunç gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı oldu. PKK savaşı kasıtlı olarak uzatılmıştır… PKK’dan alınan silahlar, birtakım çeteler tarafından tekrar PKK’ya satılmıştır… PKK son zamanlarında Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun mermilerini kullanmıştır… Birtakım çeteler uyuşturucu maddeleri helikopterle taşımıştır… Gazeteci Uğur Mumcu bazı gerçekleri öğrendiği ve bunları yayınlamaya hazırlandığı için havaya uçurulmuştur… Bütün bunlar kendi kendine olacak şeyler değildir. Tekrar ediyorum: Kasıtlıdır, planlıdır, programlıdır.

6. Türkiye’yi çökertmek isteyenler kokuşmayı, rüşveti, ehliyetsizliği var güçleriyle destekliyor, teşvik ediyorlar. Ahlâklı ve faziletli bir sistemle, halkının barış ve birlik içinde yaşadığı bir sosyal yapıyla, ahlâkın ve faziletin hakim olduğu bir düzenle Türkiye elbette yıkılamaz. Düşmanlarımız ve içimizdeki işbirlikçileri ise birliği, beraberliği, ahlâkı, fazileti, emanetlerin ehil olanlara verilmesini baltalamaya çalışıyorlar. Hiçbir ülke tesadüfen, kendi kendine, durup dururken bu kadar bozulamaz.

7. Bir ülke, bir toplum; üreterek, ticaret yaparak, çalışarak, helal ve meşru kazanç elde ederek yücelebilir, ayakta durabilir. Faizle, riba ile, spekülasyonla, alavere-dalavereyle, yiyicilikle, rantçılıkla, kazanmadan tüketmekle sağlıklı bir toplum yapısı kurulamaz. Bizi yıkmak isteyen hainler, gece gündüz propaganda yaparak asalaklığı, üretmeden tüketmeyi, rantçılığı, avantacılığı, lotaryacılığı teşvik etmişlerdir. Çin geçen sene yüzde dokuzdan fazla bir kalkınma hızına ulaşmış; şimdi sanayicilerimiz, iş adamlarımız kara kara düşünüyor. 2005 yılında sınırlar, korumalar kalkacakmış ve Çin malları ülkemizi istila edecekmiş. Rüzgar eken, fırtına biçer… Karınca ağustos böceğine ne demiş: “Yazı çalgı çalarak mı geçirmiştiniz? Şimdi de oynayınız…”

8. Dünyanın hiçbir âdil, sağlıklı, hakkaniyetli sisteminde müzmin bir din-devlet kavgası ve çekişmesi yoktur. Türkiye’de ise, laiklik bahane edilerek Müslümanların temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmaktadır. Ülkeye, millete ve devlete en fazla zarar veren şey, İslâm’ın ve dindar Müslüman çoğunluğun bir tehdit ve tehlike olarak görülmesidir. İtalya’da Katoliklik, Seylan’da Budizm, Norveç’te Protestanlık, Japonya’da Şintoizm, o ülkeler ve devletler için bir tehdit ve tehlike teşkil etmiyorsa, Türkiye’de de İslâmiyet devletimiz, cumhuriyetimiz için tehdit ve tehlike değildir.

9. Türkiye ne zengin bir ülke imiş. Soya soya, talan ede ede, tokatlaya tokatlaya yine de bitiremediler. Tevekkelli, devletin malı deniz, yemeyen domuz dememişler. Eskiden atalarımız savaş yaparlar, muharip düşmanlardan ganimet alırlarmış. Şimdi içimizdeki yiyici haramiler ülkeyi, halkı, devleti soyuyorlar. Ne zamana kadar? Elbet bir gün gelecek soyacak bir şey kalmayacak, sistem çökecek. Soyguncular tedbirli… Güvenilir dış ülkelerde villalar, uluslararası bankalarda gizli hesaplar, çifte vatandaşlıklar… Acaba kaçmaya, biriktirdiği haram paraları yemeye fırsat bulabilecekler mi? Sanırım burada enkazın altında kalacaklardır.

10. Türkiye’de maalesef tuz da kokmuştur. Bir kısım İslâmcılar da, haram rantlara karışmışlar, talandan hisselerini almak için çapulculuğa başlamışlardır. Bu haşarat İslâmî hareketi kirletmiştir. Yüzde on komisyon almalar, ihalelere fesat karıştırmalar, nüfuzlu babalarının gölgesinde malı götüren mahdum beyler, bazı zengin Yahudilerle yapılan şaibeli işler, kısa zamanda akıl almaz şekilde elde edilen efsane çapında korkunç servetler… Böyleleri İslâmcı mislamcı değil, katmerli münafıktır.

Müslümanlara hitap ediyorum: Hepimiz aklımızı başımıza toplayalım, kulaklarımız önce vicdanımızdan gelen sesi dinlesin. Kur’an’ın, Sünnetin, İslâm ahlâkının, İslâm fıkhının hükümlerine, prensiplerine, emir ve yasaklarına uyalım. Düzen bozuk, sistem yamuk diye bozukluk ve yamukluk yapmaya kalkmayalım. Kirâmen katibin melekleri (biz onları görmüyoruz ama…) yaptıklarımızı yazıyorlar, ileride şâhidlik edeceklerdir, bunu hiç unutmayalım. İslâm bize, dosdoğru olun diyor, emanete hıyanet etmeyin diyor, haram yemeyin diyor… 31 Ocak 2004