Cuma

 

Hindistan’daki Brahmanizm dininde kastlar sistemi vardır. Kastlar eşit değildir. En üstte Brahmanlar sınıfı vardır. Nüfusça azınlıkta olmalarına rağmen ülkeyi onlar idare ederler, gelirin büyük kısmını onlar paylaşır. En altta paryalar denilen birkaç yüz milyon kişilik bir sınıf vardır ki, onların halleri perişandır. Bırakın onlara el sürmek, gölgeleri bile değenleri kirletir. Dehşetli bir sefalet, itilme, ezilme, dışlanma içindedirler.

Bizde de maalesef sinsi bir kastlar sistemi mevcuttur. Halkın çoğunluğunu meydana getiren dindar Müslümanlar nice hususta eşit muamele görmemektedir. Bazıları benim bu iddiamı yersiz bulabilir. Onlara sorarım:

(1) Dindar ailelerin kız çocukları, başları eşarpla örtülü olarak okullara, üniversitelere niçin sokulmuyor? “Efendim, okulların ve üniversitelerin nizamları, kuralları var, kızların başlarının açık olması gerekiyor…” cevabı verilecektir. O zaman tekrar sormak isterim: Peki, İngiltere, ABD, Almanya, Kanada gibi medenî ülkelerde niçin böyle yasaklar yoktur da tesettürlü Müslüman kızlar oralarda serbestçe okuyabilmektedir? Bu yasak bir kanun, nizam, kural meselesi değildir. Müslümanlardan çekinmenin, onları hor ve hakir görmenin, onları eşit saymamanın bir neticesidir.

(2) Müslümanlar tarafından yayınlanan yahut Müslümanların haklarını savunan bazı gazeteler, birtakım resmî toplantılara davet edilmemekte, dışlanmaktadır. Bu da vatandaşların hukuk ve devlet katında eşitliği prensibine aykırı bir muameledir.

(3) Başlarını örten hanım avukatlara avukatlık ruhsatı verilmemekte, mahkemelere bu kıyafetle girmeleri yasaklanmış bulunmaktadır. Demek ki, bizde başları açık kadınlar kastı ile başları kapalı kadınlar kastı diye iki ayrı kast vardır ve bunların mensupları eşit muamele görmemektedir.

Ülkemizdeki kast sisteminin taraftarları, bu ayırım ve eşitsizliğin devletin ve Cumhuriyetin selameti namına yapıldığını iddia ediyorlar. Bu iddiaları bahaneden ibarettir. Onlar kendi inançlarını ve ideolojilerini devletle özdeşleştirmişlerdir. Devletimizi ve Cumhuriyetimizi tenzih ederiz.

Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşları arasında din, inanç, inandığı gibi yaşamak konusunda ayırım yapmaz. Demokrasi önünde, hukuk önünde, insan hakları prensipleri önünde dindar ile dinsiz aynı haklara ve hürriyetlere sahiptir.

Türkiye’de dindar Müslümanlara baskı yapan, onlara üvey evlat olarak bakan zihniyetin devletle, Cumhuriyetle hiçbir ilgisi yoktur.

Dindar kesime mensup bazı vatandaşlar, yeterli genel ve siyasî kültüre sahip olmadıkları için mâruz kaldıkları haksızlıklar yüzünden devlete küsmüş bulunmaktadır. Asıl en büyük tehlike işte bir kısım vatandaşların devlete küsmüş olmalarıdır.

Devlet ve Cumhuriyet hepimizindir. Hepimiz onları korumak, yüceltmek için elbirliği ile çalışmalıyız.

Bundan binlerce yıl önce, eski Mısır’da Hyksos’lar adını taşıyan yabancı kökenli bir azınlık, iktidarı ele geçirmişti. Bizde de, ülkenin sosyal, siyasî, iktisadî, kültürel, malî yapısı üzerinde kolonyalist bir hakimiyet kurmuş olan Hyksos’lar vardır. Dindar müslümanları horlayan zihniyet onların zihniyetidir; devletin, Cumhuriyetin bu işte bir dahli yoktur.

Devletimizi, Cumhuriyetimizi, ülkemizi, milletimizi, sosyal barışımızı, toplumsal uzlaşmamızı tehdit eden en büyük tehlike Türkiye Hyksos’larının hegemonyacı, tekelci, tabucu zihniyetidir.

Ülkemizde öyle gizli zümreler vardır ki, hem Müslümanlara ve Türklere “Acı Soğan” diyorlar, hem de dıştan Müslüman görünüyorlar.

Prof. Yalçın Küçük, bu zümrenin iki büyük marifeti olduğunu iddia ediyor.

1. Ehli olmadıkları yüksek mevkilere geçerler,

2. Türkiye’nin rantını yerler.

Yazılı ve edebî Türkçe, tarih, millî kimlik, millî örfler ve âdetler, millî mimarî, millî sanatlar, millî hayat tarzı gibi konularda Hyksos’ların görüşleri demokrasiye, insan haklarına ve millî menfaatlerimize taban tabana zıttır.

Hyksos’ların dil siyaseti sonunda Türkiye’de büyük bir kültür kopukluğu olmuş, yeni nesiller geçmiş asırlarda yazılmış edebî, tarihî, Türkçe metinleri okuyamaz ve anlayamaz hale gelmiştir. Hiçbir medenî ve bağımsız milletin ve ülkenin tarihinde böyle korkunç ve vahim bir kopukluk olmamıştır.

Tarih konusunda da bir ikilik bulunmaktadır: Gerçek tarih ve düzmece, uyduruk tarih.

Gizli bir güç, Türkiye’de millî mimarî üslubunda bina yapılmasını engellemektedir. Mimarlık ve şehircilik bakımından çok gerilemiş, çok zevksiz bir hale düşmüşüzdür.

Toplumu ayakta tutan değerler darbelenmiş, yozlaştırılmış, geçerli olmaktan çıkartılmıştır.

Türk toplumunun temeli olan aile sarsılmış, dinamitlenmiştir.

Türkiye soyulmuş, hortumlanmış, yüz milyarlarca dolar dolandırılmış bulunmaktadır.

Türkiye’nin eğitim sistemi ve üniversiteleri çökertilmiştir.

Ziraat, hayvancılık, sanayi darbe üzerine darbe yemektedir.

Memleket IMF tuzağına düşürülmüştür. Devlet bütçesi, değil ana paraları ödemek, borçların faizlerini bile ödeyemeyecek hale getirilmiştir.

Ortadoğu cadıkazanı içinde Türkiye, İsrail siyasetinin dümen suyuna sokulmuştur.

Gırtlağa kadar kokuşma bataklığına batılmıştır.

Bunca felaket, rezalet, hıyanet içinde gündemin birinci maddesi hâlâ başörtüsüdür.

Birtakım ağızlar hâlâ “Köktendincilik en büyük tehdit ve tehlikedir” diye feryat edebilmektedir.

Cumhuriyet erdemli idare sistemidir. Cumhuriyeti kendi şahsî menfaatleri ve emelleri uğrunda kullanmak isteyenler hiçbir islahat ve değişiklik istememekte, statükonun aynen muhafaza edilmesine taraftar bulunmaktadır. Gerçek, erdemli, demokratik, hukuka bağlı, insan haklarına saygılı bir sistem isteyenlere “İkinci Cumhuriyetçi” denilerek saldırılmakta, hakaret edilmektedir.

Yasaklar ve tabular o hale gelmiştir ki, yüksek tahsil yapabilmek için binlerce kız çocuğumuz yabancı ülkelere gitmiş bulunuyor. Hepsi de bizden daha medenî, bizden daha demokrat, bizden daha ileri, bizden daha zengin olan o ülkelerde kızlarımız başları kapalı olarak üniversitelerde rahatça ve huzur içinde okuyabilmektedir.

ABD Başkanı’nın Beyaz Saray’ında resmî iftar ziyafeti verilebiliyor, bu toplantıda Kur’ân okunup dua edilebiliyor, namaz kılınabiliyor ama bizde böyle toleransları hayal edebilmek bile mümkün değildir.

Hyksos’lar, bu günkü durumun ilânihâye devam etmeyeceğini artık anlamalıdır. Devlet ve Cumhuriyet onların çiftliği değildir, bütün Türkiye halkınındır. Dindar Müslümanlara uygulanan kast sistemi en kısa zamanda kaldırılmalıdır. Ezelî dış düşmanlarımız ayaklarımızın altındaki vatan topraklarını sinsice kazıp duruyor. Böyle giderse maazallah birgün büyük bir çöküntü olur ve hepimiz cümbür cemaat enkaz altında kalırız.

Hyksos’ları insan haklarına saygı göstermeye, gerçekten demokrat olmaya, hukuku en üstün değer olarak kabul etmeye, Müslümanları eşit vatandaşlar olarak görmeye dâvet ediyoruz. Eski Mısır tarihini okusunlar, Hyksos’lar saltanatı ve hakimiyeti kaç yıl devam etmiş! 08 Kasım 2003