Kaybedilmiş Cüzdanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Cumartesi
Her ay 19 lisan ve lehçede (Dört ayrı Fransızca baskısı yapılıyor: Fransa, İsviçre, Kanada Fransızcası, Belçika) yayınlanan ve yekûn tirajı 27 milyon nüsha olan Reader’s Digest dergisi bundan birkaç yıl önce çeşitli Avrupa ülkelerinde kayıp cüzdanlar denemesi yaptı. Birçok ülkede içlerinde 100 Euro civarında para bulunan ayrıca sahibinin adresi ve telefon numarası da açıkça yazılı olan cüzdanlar “kaybedildi”. Bunlar, ekipler tarafından gözlendi. Norveç’in baş şehri Oslo’da kayıp cüzdanların 10’u da, bulanlar tarafından sahiplerine ulaştırıldı. İsviçre’nin Lausanne şehrinde ise 10 cüzdandan ancak ikisi geri döndü, sekizi bulanların elinde kaldı. Cüzdanları sahiplerine iade edenlerin çoğunluğu teklif edilen mükâfat ve hediyeyi kabul etmediler.
Reader’s Digest’in bu namuskârlık denemesi konusunda ileride daha geniş bir yazı kaleme alacağım. Acaba bize böyle bir deneme yapılsa, “kaybedilen” cüzdanlardan acaba kaçta kaçı sahiplerine dönebilir?
Bazıları Türkiye’nin ana meselesinin iktisat ve finans olduğunu sanıyor. Borçlarımız ödenir, yeni krediler bulunursa işler düzelirmiş… Bu bir kuruntudan, bir hayalden ibarettir. Türkiye’nin en büyük problemi, yeterli sayıda vasıflı Türkiyelilere sahip olmamasıdır.
– Bilgi ve kültür bakımından vasıflı olacak,
– Ahlâk ve karakter bakımından vasıflı olacak,
– Estetik ve sanat bakımından vasıflı olacak.
İki kelime ve kavramı zihinlerimize iyice yerleştirelim:
Vasıflı Türkiyeliler… ve bunların yeterli sayıda olması…
Türkiye bütün borçlarını ödese, kalkınmak için gerekli parayı da bulsa (ki bunun için üç yüz milyar dolar lazımdır) bugünkü bilgi ve kültürle, bugünkü ahlâk ve karakterle düze çıkamaz.
Bazı ahlâkî faziletler kesir kabul etmezler. Yani yüzde elli, yahut yüzde şu kadar gibi nisbetlerde olamazlar. Ya yüzde yüz olurlar, yahut olmazlar.
Bir kadın veya kız, yüzde seksen namusluymuş… Peki yüzde yirmi tarafı namuslu olmadığına göre ne oluyor? Yüzde seksen namuslu, yüzde yirmi namussuz. Böyle bir kadına namuslu denilebilir mi?
Filanca zat vatansevermiş… Ancak onun vatanseverliği yüzdeli imiş. Yüzde elli vatansever, yüzde elli vatan haini… Olur mu böyle şey?
Bazı İslâmcıları ele alalım: Yüzde şu kadar doğru ve dürüst imişler. Yüzde şu kadar eğri büğrüymüşler… Böyle dindarlık olur mu? Osmanlıcada İstikamet denilen doğruluk ve dürüstlük ya yüzde yüz olur, ya olmaz. İhlas da böyledir. Sözlük manasıyla ihlas katışıksızlık, halisiyet demektir. Yüzde doksan dokuz ihlaslı, yüzde bir ihlassız olunmaz. Bu yüzde bir nifak, kişiyi münafık kılar. İhlas ancak 100’de 100 olur.
Fert olsun, toplum olsun insan hayatında üç temel kavram ve boyut vardır: Bilgi, aksiyon, estetik. Birincisi doğru olan düşünce, inanç, hükümlere ulaştırır. İkincisi iyi olan işlere, eylemlere, amellere, hayra ulaştırır. Üçüncüsü güzele ulaştırır.
Türkiye’de doğru, iyi ve güzel sahasında büyük, korkunç, dehşetli bir kriz hüküm sürmektedir ve bu buhran devam ederse ülke batacaktır. Yazımın başında “yeterli sayıda” demiştim. Evet, yeterli sayıda vasıflı Türkiyeliye sahip olmazsak bu vatan, bu devlet, bu ülke batar. Nasıl batar?
Bu soruyu yöneltene “Efendi kör müsün sen?” diye sormak gerek.
Cevabı: İşte bugün battığı gibi batar!!
Vasıflı Türk, vasıflı Kürt, vasıflı şu veya bu altkimlikli demektir.
Vasıflı Müslüman, vasıflı dindar demektir.
Vasıflı Sünnî, vasıflı Alevî demektir.
Vasıflı Türkçü, milliyetçi, ülkücü demektir.
Vasıflı çağdaş, laik demektir.
Vasıflı sağcı, vasıflı solcu demektir.
Eğer bir ülkenin aileleri, okulları, toplumu, üniversiteleri, dinî teşkilatı, aydınları, idarecileri, ülkeye yetecek sayıda vasıflı insan yetiştiremiyorlarsa o toplum çözülmeye, dağılmaya, çökmeye mahkumdur. Bilgi, aksiyon ve estetik bakımından ülkemizin haline bakalım:
– Kültür seviyesi çok düşük. Halk, 1928’den önce bin yıl boyunca kullanılmış olan yazı ile yazılmış, basılmış kitapları, kitabeleri, belgeleri okuyamıyor. Okuyabilse bile, lisana yapılan sabotaj dolayısıyla anlayamıyor. Eğitim iflas etmiş. Liseler, üniversiteye hazırlama kurslarına dönüşmüş. O işi de yapamıyorlar. Sosyal ve edebî kültürün pabucu dama atılmış.
– Ahlâk ve karakter son derece bozulmuş. Rüşvet, hortumlama, ihalelere fesat karıştırma, işlerden komisyon alma, haram yeme, devlet ve millet malını zimmetine geçirme, partizanlık, nepotizm, arkadaş ve yakın kayırma, emanetlere hıyanet, ihtilas ve daha bin türlü suç, ahlâksızlık, pislik yaygın hale gelmiş. İstanbul’da, içinde açık adresiniz ve telefon numaranız yazılı cüzdanınızı kaybetseniz, geri dönme ihtimali yok denecek kadar az.
– Estetik, sanat, mimarlık, şehircilik bakımından Türkiye en kötü devrini yaşıyor. Mimarlığın babası Romalı Vitruvius “Her binada şu üç şey olmalıdır: Sağlamlık, kullanışlılık ve güzellik…” diyor. Bizde yeni yapılarda güzellik yok. Sağlamlık var mı? Son büyük depremde gördük. Kullanışlı olup olmadıkları tartışmaya açıktır… Şehirlerimiz berbat bir şekilde gelişiyor. Halkın giyimi kuşamı, evlerin dekorasyonu ve döşemesi genellikle zevksiz. Türkiye çirkinleşiyor.
Politika iyice kirlenmiş. Geçenlerde Gerçek Hayat gazetesinde (haftalık) mücahidlikten müteahhidliğe geçen politikacılar hakkında zehir zemberek bir yazı yayımlandı.
Büyük medyaya temiz diyebilir miyiz? Bugünkü Türkiye büyük çapta medyacıların eseri değil midir? Televole kültürü… Bir kısım İslâmcılar ne boyalara girdiler.
Son koalisyonda bir kısım Türkçülerin halini gördük. Rahmetli Ahmet Arvasî ülkücüleri üçe ayırdı: Gerçek ve samimî ülkücüler… Ülkücü geçinenler… Ülkücülükten geçinenler.
Evet lafı uzatmayalım: Bu ülkenin, bu devletin, bu milletin kurtulması, selâmet bulması, yücelmesi için yüzde yüz namuslu, vatansever, bilgili ve irfanlı, ahlâklı, faziletli, sanatlı, hünerli, marifetli doğru-iyi-güzel insanlara ve kadrolara ihtiyacı vardır. Yeterli sayıda…
İstanbul’da cüzdanınızı düşürdünüz veya halka açık bir yerde unuttunuz. Onun size geri dönme ihtimali yüzde (veya binde) kaçsa bizim değerimiz de o kadardır. (Kaybedilmiş cüzdanlar yazısını Reader’s Digest’in İsviçre baskısı Sélection’un Temmuz 1996 tarihli sayısında okudum.)
Mübarek Ramazan’da ve bilhassa Kadir Gecesi’nde azgın ve saldırgan Haçlılar Felluce’de Müslümanları katlettiler, şehri harabeye çevirdiler. Zâlimlere lânet, şehidlere rahmet… Bayramınız mübarek olsun! 14 Kasım 2004