Kaynayan Cadı Kazanı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
İkinci Meşrutiyet yılları… Meclis-i Meb’usanda
ile
ağır şekilde tartıştı. Peyam-ı Sabah gazetesi başmuharriri ile İntibah-ı Millet sermuharriri kapıştı. Çerkes Tevfik Paşa ile Boşnak Remzi Paşa atıştı.
Rum Patriği şöyle dedi, Ermeni Patriği böyle dedi, Yahudi hahambaşısı
diye haykırdı. Himaye-i Nisvan cemiyeti başkanı Huriye Nevzad hanımefendi. Devletli necabetli Şehzade Nureddin Efendi. Resneli Kolağası Niyazi bey.
Evet, 1908’de sözde hürriyet, sözde adalet, sözde müsavat, sözde uhuvvet gelince memleket cadı kazanına dönmüştü. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.
Bazısı birkaç sayı çıktıktan sonra kapanan gazeteler. Her taşın üzerinde bir dilli düdük. Etrafına toplanmış birkaç hödük. Gayr-i Müslim bir gazete patronu “Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım…” diyor.
söylenir. Öyle ya hürriyet var.
Polemikler, münakaşalar, küfürleşmeler, çatışmalar, caddelerde alaylar… Herkes hürriyet ve meşrutiyet sarhoşu. Sonra ne oldu?
1911’de (yüzüncü yıldönümü) İtalya Trablusgarp vilayetimize saldırdı ve 12 adayı aldı.
1914’te Cihan savaşına katıldık, imparatorluk yıkıldı.
, Batı Anadolu’yu işgale başladı. İstiklal Savaşında küçük Trakya ile Anadolu’yu kurtardık,
CHP yıkıldı, askerî darbeler oldu.
Şimdi biraz demokrasi, biraz hürriyet, biraz serbestlik geldi ya, yine birbirimizi yemeye başladık. Şakir paşa Memiş paşa…
Saylav Feşmekan ile yazar Fişmekan… Türkan Saylan ile Gülzar Sevi… Hokneti bey ile Dürümcan bey…
Havada yumurtalar uçuşuyor. Felaket ufukları yaklaşıyor yaklaşıyor yaklaşıyor.
polisle yırtıcı kaplanlar gibi kahramanca çarpışırken çocuğunu düşürmüş. Vah vah. Üniversiteye konferans vermeye gitmiş, üzerine bir sürü yumurta atmışlar, adamcağız omlete dönmüş.
Açık göz bir profesör, konferansa giderken yanında
Üniversiteliler çılgınca alkışlamış. Bravo demokratik çocuklara!.. Yumurtalı sucuklu demokrasi.
Kürdistan İmparatoru
İmralı adasından talimat vererek
Kızgın bir yazar başka bir yazara “Ulan seni yok ederim, hiç ederim, toz ederim!..” diye bağırmış.
Militan gençler yumurta yerine niçin domates atmıyorlar? Bunu bilmeyecek ne var.
Demokrasi kaynıyor, özgürlük, kardeşlik, adalet, eşitlik, lâiklik kaynıyor.
Yorgan gidince ne kaynama kalır, ne kazan…
Kurtulmak, ebedî saadeti kazanmak, Cennete girmek
Namaz kılan, bu namazından dolayı ucba düşen, “Ben namaz kılıyorum, Cennetliğim…” diyen kişi yanılıyor. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bile Allahın inayeti ile Cennete girecektir.
Resulullah şöyle buyurdu: “Hiç kimse kendi ameliyle Cennete giremeyecektir.” Ashab sordular: “Sen de mi yâ Resulullah?” Buyurdular: “Evet ben de giremeyeceğim, ancak Allah beni rahmetiyle kuşatacaktır.”
Namaz farzdır, her Müslümanın onu günde beş vakit dosdoğru şekilde kılması gerekir. Kılanlara ne mutlu…
Namaz kılmak farz-ı ayndır…
Ucbtan korunmak farzdır.
Şeytan cahil ve kaba sofuya şöyle der:
– Sayın sofu, bak namazını güzelce kılıyorsun, sen Cennetliksin, aferin sana, ne mutlu sana!..
Cahil ve kaba sofu bu tuzağa düşer ve Şeytana:
– Hakkınız var Şeytan Bey ne doğru söylediniz cevabını verir, böylece Şeytanı tasdik etmiş olur.
hazretleri Dicle kenarında bir ağacın altında zikr u ibadetle meşgul oluyormuş. Kulağına şöyle bir ses erişmiş, “Ey Abdülkadir!.. Sen öyle bir mertebeye vâsıl oldun ki, artık sana ibadet gerekmez…”
Abdülkadir Geylanî hazretleri hemen
diye bağırmış. Hâtiften gelen
anlamış. Çünkü
(ibadet borcu üzerinden düşmez.)
İnsanların derece, makam, rütbe itibarıyla en üstünü,
Yakîn yani ölüm gelinceye kadar Yaratan’a ibadetle mükellefiz.
Bu devirde dinsizlik, kafirlik, şirk, büyük günahlar, fısk, fücur, fuhşiyyat (çeşit çeşit azgınlıklar) çok yaygın ve genel olduğu, bunlar
için bazı kaba ve cahil sofular ucba düşüyor,
Sakal sünnettir. Sakal bırakana ne mutlu. Ama sakal yüzünden ucba, kibre, gurura düşmemek gerek. Gece teheccüde kalkıyor. Ne güzel, ne iyi, ne mutlu. Lakin
Haftada iki gün nafile oruç tutuyor… Aman kimse bilmesin…
Bunlar teşhir edilmez, bunlar insanlara gösterilmez.
“Efendim, son Umre ziyaretimde Kâbe’ye beş yıldızlı lüks otelin yirminci katından kuş bakışı baktım. Bu esnada parmak gibi Medine hurmaları yiyordum. Ah ne mübarek hurmalardı onlar…” edebiyatı yapanları uyarmak gerek. Yaygaracı tavuk bir yumurta yapar, yedi mahalleyi gıdaklamasıyla ayağa kaldırır…
Ehlullah Efendilerimiz gece gündüz ibadet ederler, yine de
diye ağlarlardı.
Selef-i Sâlihîn devrinde
, günahlarının cezasını çektikten sonra
okunmuş. Son mü’min çıkartılacak, ondan sonra Cehennemin kapıları ebedî olarak kapatılacak…
Mânevî derecesi çok yüksek olan o zat hıçkırıklarla ağlamaya başlamış, “Ah keşke o mü’min ben olabilsem” demiş. Cahil ve kaba sofu iki rekat gece namazı kılar ve sonra “Allah Allah, gece namazı kılıyorum, hâlâ uçamıyorum…” diye söylenir.
Cenab-ı Hak cümlemizi ucbtan, gururdan, kibirden, kendini beğenmekten, kendi kusurlarını görmeyip başkalarınınkileri görmekten, kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki çöpü görmekten muhafaza buyursun. 17 Aralık 2010