Kayseri’yi Tebrik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Perşembe
En son, 20 Aralık 2006 tarihinde Le Monde gazetesi bu şehrimizi konu edinen bir yazı yayınladı (Türkiye’de: Kur’ân’a göre business, Guillaume Perrier). Yazıda özetle Kayserili işadamlarının ve çalışanlarının sağlam Müslüman oldukları, çok sıkı bir şekilde çalıştıkları, şehrin, ülkenin dördüncü sanayi merkezi haline geldiği, fabrika, atölye ve ticarethane sahiplerinin kazandıklarını yine işe yatırdıkları, zenginlerin hayırlı hizmetler yaptığı anlatılıyor.
Bundan bir müddet önce bir Avrupa gazetesi Kayseri’de püriten protestanlığa benzer bir islâmî cereyan başladığını yazmıştı. Batılılar, başka coğrafya ve medeniyetleri inceleyip anlamaya çalışırken kendi tarih ve medeniyetleriyle mukayese ederler. 19’uncu yüzyılda bilhassa Amerika’da püriten (sofu ve ahlâklı) Protestan patronların kalkınmada büyük rolleri olmuştu. Bence Kayseri’de şahlanan iktisadî kalkınmayı
kelimeleriyle izah etmektense, “Fütüvvet ahlâkına” benzetmek daha doğru olur.
Le Monde’un yazısında, Kayserili bir işadamı şöyle konuşuyor: “Kazancımızı saçma sapan şekilde harcayıp ziyan etmektense kendi işimize yatırıyoruz.” Gerçekten alkışa ve aferine layık bir zihniyettir bu. Yakın tarihimizde zenginleşen bazı beyinsiz işadamları ve tâcirler (Herkesi kasd etmiyorum) kazançlarını saçma sapan, israflı, ahlâk ve akıl dışı bir surette harcayıp ziyan etmişlerdi. Onlar neler yaptılar?
-Medya haberlerinde okuduk, kimisi bir milyon dolardan başlayan lüks ve ihtişamlı (görkemli) meskenler edindiler. Ne aptalca bir harcama. Bir tâcirin ve fabrikatörün parası onun sermayesidir. Sermaye asla meskene, otomobile, yazlığa, lüks hayata harcanmaz. (Gerekmez ama icabında) lüks bir evde kiracı olarak oturursun, satın almadığın evin parasını işletirsin ve ödediğin kiranın belki on misli para kazanırsın. İstanbul’daki zengin Yahudiler böyle yapıyor.
Birtakım türediler zenginleşince emektar eşlerini boşayıp taze fingirdek kadınlar almaya teşebbüs etmişler, medyanın diline düşmüşlerdi. Bu da yanlış bir harekettir, hattâ azgınlıktır. Nice acemi çaylak işadamı, sermayelerini lükse, şatafata, mülke yatırdıkları için faiz tuzağına düşmüşler ve sonunda iflâs etmişlerdir.
Kayserilileri tebrik ediyor ve kendilerine daha nice hayırlı başarılar diliyorum. Bizim ülkemiz Müslüman bir ülkedir. Böyle bir ülke sekülerleşirse, yani din ile hayat birbirinden kopar ayrılırsa o nisbette fitne, fesat, ahlâksızlık ve başarısızlık olur. Bizde başarının ana şartı ve sebebi dine ve dinî ahlâka sarılmaktır.
Atalarımız eskiden fütüvvet ahlâkı, ahîlik teşkilâtı, loncalar içinde çalışıp ticaret yapıyordu. Bunların hepsi de dinî kurumlardır. Namazını kılacaksın, öbür dinî farzları ve vazifeleri yerine getireceksin. Dinin ve şeriatın yasakladığı kötülüklerden, günahlardan, ahlâksızlıklardan uzak duracaksın. Zenginleşince azıp kudurmayacaksın. Allah’ın sana verdiği nimetlerin yeterli bir kısmını dağıtacaksın, yani malî ibadet yapacaksın… İşte fütüvvet ahlâkının bazı maddeleri.
Paranın ve kazancın olduğu yerde maalesef din sömürücüleri de bulunur. Din sömürücüsü kimdir? Onun dini imanı paradır. O fakirlerle, züğürtlerle ilgilenmez. Bir şeyler sızdırmak için hep zenginlerin çevresinde dolaşır. Diyelim bir Hacı beyin yanına gitti, konuşurken Hacı bey aksırdı:
-Aman Hacı bey ne kadar güzel ve müzikal bir aksırıktı bu!.. Malûm, Lafonten’in Tilki ve Karga hikâyesindeki taktik… Kayserili zenginler, kurnazdırlar, firaset sahibidirler. Bu gibi sömürücü haşaratın tuzaklarına düşmezler inşaallah.
Mutlaka yapılması gereken dinî ve ahlâkî hizmetleri yapmak, lâkin din sömürücülerine, goygoyculara, cerrarlara, mukaddesat bezirgânlarına bir kuruş bile kaptırmamak. Para ve zenginlik, şeytanın en büyük yardımcıları ve âletleridir. Şeytanın tuzaklarından, mekir ve hilelerinden kurtulmak için tâcirlerin ve sanayicilerin bir ayakları mutlaka tasavvufta ve tarikatta olmalıdır. Ama nasıl tasavvuf ve tarikat? Gerçek, samimî, ihlâslı tasavvuf ve tarikat.
Hazret para istiyor… Böyle tasavvuf ve tarikat olmaz! Gerçek şeyh, gerçek “hâdimü’l-fukara” öyle bir şahsiyettir ki, ona dünyayı verseniz kabul etmez. Çünkü o Resûl-i Kibriya sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin vekilidir. Resûl parayı sevmedi, para biriktirmedi, kendisine getirilen paraları hep dağıttı, öldüğünde parası çıkmadı.
Kayseri’deki ve diğer Anadolu ve Trakya İslâm şehirlerindeki iktisadî ve ticarî kalkınma birtakım Beyaz (ne kadar beyaz?) Türkleri derin derin düşündürmektedir muhakkak. Onlar, bu gibi kalkınmaları kendileri için büyük bir tehdit ve tehlike olarak görürler. “Yeşil Tehlike!”
28 Şubat’tan sonra az mı yaygara kopartmışlardı bu konuda.
“Yeşil bisküvi ve keklerin”
Abartıyor muyum? Gidin kütüphânelere ve o günlerin gazete koleksiyonlarına bakın, abartmak bir tarafa, az bile yazdığımı anlarsınız.
Anayasamız sanayi, ticaret, çalışma, kazanma konusunda halkın tamamına hürriyet, serbestlik, eşitlik tanımıştır. Sanayi ve ticaret kimsenin tekelinde değildir ve olamaz. Gizli Yahudilerin, Sabataycıların, Masonların ticaret yapmaya ne kadar hakları varsa, Müslümanların da o kadar hakları vardır.
Yeşil sermaye yaygaraları, zır veya hınzır delilerin işidir. Bu ülke Müslümanlarının kurtuluşu, selâmeti, dünyevî saadeti, izzeti ve refahı; ticarî, malî, iktisadî ve sınaî (endüstriyel) sahada öne geçmekle, önde koşmakla mümkün olabilir. Yazımın bundan önceki kısmında beyan ettiğim gibi, Müslümanlar hem kazanmasını bilecekler, hem de harcamasını. Dindar zenginler, hayır paralarını din sömürücülerine kaptırırlarsa o zenginlik bir işe yaramaz.
Kayseri, Türkiye’nin başkenti olmaya Ankara’dan kat be kat lâyıktır. Binaenaleyh orada ticaret, üretim, çalışma yanında kültür, sanat, ilim ve irfan üstünlüğü de olmalıdır. Bu sahalara da yatırım yapılmalıdır. Meselâ, tasarım konusunda niçin Kayserililer İtalyanlarla yarışa girmesinler?
Birincisi: Erkeklerin beş vakit namazları cemaatle kılmaları. İkincisi: Muhadderat-i islâmiyenin (yani Müslüman hanımların) tesettürlü olması.
Frenk gazetelerinin yazdığına göre,
Ne güzel… Namaz dinin direğidir, onu eda eden (dosdoğru kılan) dinini ayakta tutmuş olur, onu hedm eden (yıkan, deviren) dinini yıkmış olur.
Avrupa ve Amerika usulü entari, manto, pardösü, pantalon, tünik gibi giysilerin üzerine yine Avrupa eşarbı ile mükemmel tesettür olmaz.
Kayserililer birkaç istidatlı, kabiliyetli, estetik boyutuna sahip gencini uluslararası çapta modacı olarak yetiştirmelidir. İleride bu konuda Paris ile rekabet edilmelidir.
Başta Kayseri olmak üzere Anadolu ve Trakya’daki büyük küçük bütün Müslüman işadamlarını, sanayicileri, tâcirleri, patronları, işçileri tebrik ediyor, başarılar diliyor, selâm ve hürmetlerimi sunuyorum. Allah doğru ve sâlih çalışanların yardımcısıdır. Sevgili Peygamberimiz “El-kâsibu habibullah” buyurmuştur, yâni doğru şekilde çalışıp helâlinden kazanan kulunu Allah sever demektir.
Meşru yollardan helâl kazanalım. Kazancımızı meşru ve hayırlı şekilde harcayalım. Elimizdeki her şey emanettir. Emanetlere riayet edelim. 22 Aralık 2006