Kazan Notları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Aşağıdaki yazıyı iki sene önce yazmıştım. Gazeteye gönderip yayınlatmayı unutmuşum. Bugün yayınlanıyor…
Gece sabaha doğru saat dörtte kalktım, seyahat çantamı hazırladım. İki kat çamaşır, traş takımı, iki gömlek, birkaç ilaç: Soğuk algınlığına karşı homoepatik haplar ve küçük şişede Japon nane yağı… Çantaya iki önemli şeyi koymayı unutmuşum: Bir seccade ile bir çift plastik abdest terliği…
Dört dostumla birlikte Rusya Federasyonuna bağlı özerk Tataristan Cumhuriyeti’nin başşehri Kazan’a uçacağız. Havaalanında çok sıkı güvenlik kontrolu yapılıyor. Yolcular ve eşyaları iki kere X ışınlı cihazlara sokuluyor.
Nihayet Tataristan Havayolları’nın Rus yapımı uçağına bindik. Yolculuğumuz üç saat sürecek. Bilgilendirmeler Tatarca, Rusça ve İngilizce yapılıyor. Tatarca, Türkçe’nin bir kolu ama anlamak zor. Bir iki kelime anlayabildim. Teşekkür yerine “rahmet” diyorlar.
Yolda yemek ikram ettiler. Küçük bir plastik kap içinde soğuk etler vardı. Hostese sorduk, sakın bunlar domuz eti olmasın?.. Hanım Tatarmış, “Bunlar domuz değil, domuz haram…” cevabını verdi. Yine de gözümüz tutmadığı için yemeğin o kısmını tüketmedik.
İstanbul’da hava çok sıcaktı, gömlekle dolaşıyorduk. Bilenlerin uyarıları üzerine yanıma yün fanila, ceket ve palto aldım. Çok da iyi etmişim. Kazan’da hava hayli soğuktu.
Nihayet sağ selâmet çok şükür havaalanına indik. Çok sıkı pasaport ve gümrük kontrolu yapılıyor. Tam bir buçuk saat sürdü. Bir Türk firmasının elemanlarından biri bizi karşıladı, otelimize kadar götürdü. Şehrin ortasında on beş katlı büyük Tataristan Oteli. Komünistlik zamanında yapılmış, dıştan ihtişamlı, içi biraz eskimiş. Önemi yok. Biz buraya lüks otel için gelmedik, gezip görmek tanımak istiyoruz. Odalarımıza çantalarımızı koyduk, yemek için Türklerin açıp çalıştırdığı Antalya lokantasına gittik. Müdürü genç bir Tatar, Azad bey. Fethullah Hocaefendinin okulunda okumuş, mükemmel Türkiye Türkçesi biliyor.
Kazan’da üç gün gezip dolaştık. Gelecek sene kuruluşunun 1000’inci yıldönümü kutlanacakmış. Bütün şehir bir şantiye gibi. Eski binalar restore ediliyor.
Mimarlık ve şehircilik bakımından Kazan’ı çok beğendim. 19’uncu asırda Çarlık Rusyası zamanında yapılmış bütün tarihî binalar korunuyor, yenileniyor. Hepsi de güzel ve estetik. Burasını görünce İstanbul’da son elli altmış yılda yapılan tarihî bina katliamını bir kere daha lanetledim.
Kremlin denilen, şehre yüksekten bakan bir tepedeki iç kaleyi gezdik. Çar Korkunç İvan’ın 16’ncı asırda yıktırdığı büyük camiyi Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra tekrar inşa etmişler. Dört minareli, kubbesi mavi bir cami. İnşaat henüz bitmemiş, içini gezemedik.
Tatarların millî şairi olan Abdullah Tokay adına açılmış müzeyi dolaştık. Küçük bir seraya benzeyen tarihî bir bina. Orasını gezerken Türkiye’deki durumdan utanç duydum. İstanbul’da niçin böyle birer Mehmed Akif, Fuzulî, Evliya Çelebi müzeleri yok?
Kazan’da hayli Türkiyeli varmış. Çoğu inşaat işlerinde çalışıyormuş, bir kısmı da çeşitli ticaret işleri yapıyormuş. Kış aylarında inşaat faaliyetleri büyük ölçüde durduğu için bunların çoğu soğuk mevsimde yurda dönüyormuş.
Cuma namazını Mercanî Camii’nde kıldık. Komünistlik devrinde koskoca Kazan’da bir bu cami göstermelik olarak açılmış. Şimdi 39 cami var. Namazdan çıktıktan sonra caminin önündeki kaldırımda Rusça ve Tatarca kitap ve broşürler satan birkaç genç gördük. Haydar Baş hocaefendinin talebeleriymiş. Kazan kitapçılarında, Harun Yahya’nın Tatarca’ya çevrilmiş kitapları da satılıyordu.
Tatarlar lokantaya “Aşhane” diyorlar. Mercanî Camii’nin arkasındaki lokantada üç kere yemek yedik.
Başları örtülü hanımlar çalışıyor. Havuçlu ve etli pilav nefis. Buharda pişmiş büyük mantılar (Bir porsiyonda beş adet var). Samsa denilen etli börek… Otele yakın bir aşhaneye gitmiştik. Tatarlar sabah kahvaltısında da, bize göre ağır görünen yemekleri yiyor.
– Tabii ki, bir miktar kitap ve broşür. Bazılarını sayayım: Meşhur alim Rızaeddin bin Fahrettin’i anlatan Tatarca bir kitap… 19’uncu ve yirminci yüzyılın başındaki Tatar millî kıyafetleriyle ilgili resimli bir kitap… İlk baskısı 1912’de yapılmış. Ahmed Hâdi Maksudî’nin
“Ahkâm-ı Şer’iyye Mecmuası”nın yeni ofset baskısı… Eski Kazan’ı anlatan, tarihî binalarını gösteren büyük boy resimli bir kitap ve başkaları. Sahaf dükkanı aradım, bulamadım. Zaten eski tarihî kitapların Tataristan dışına çıkartılmasına izin vermiyorlarmış.
Ahkam-ı Şer’iyye kitabının bir kısmını otelde okudum. Bundan doksan yüz yıl önceki Tatarca ile Türkiye Türkçesi birbirine çok benziyor. Özel kütüphanemde Kazan, Orenburg, Petresburg baskısı eski Tatarca kitaplar bulunuyor. Birkaç kelime dışında bunları anlamak mümkün. Sovyetler Birliği zamanında Rusya Türklerinin dillerini bozmuşlar. Her bölgenin, her boyun, her halkın lisanını bütünden kopartmışlar. İçlerine bir yığın Rusça kelime ve tâbir doldurmuşlar. Musa Carullah’ın bundan yüz yıl önce basılmış kitabını okumak anlamak mümkün de, bugünkü Tatarca’yı anlamak mümkün değil. Zaten Türkiye Türkçesi’nin de canına okunmadı mı?
Tataristan şehirlerinde esas olarak Rusça konuşuluyor. Köylerde Tatarca konuşuluyormuş. Bizi gezdiren iki Tatar kızı da aralarında Rusça tekellüm ediyorlardı (konuşuyorlardı). Niçin Tatarca konuşmuyorsunuz diye sorduk. Tatarca konuşmak köylülük alametiymiş!
Kazan’da dikkatimi çeken bir husus da şudur: Şehre medenî bir kültür hakim. Gecekondu yok, çarpık yapılaşma yok. Geceleyin anacadde gençlerle dolu. Dehşetli içki içiliyor. Herkesin elinde kocaman bir şişe, içiyor, içiyor, içiyor. Bu kadar içki toplumu çökertir.
Sovyetler Birliği yıkılınca Tataristan tam bağımsızlık ilân etmek istemiş, Ruslar izin vermemişler…
Kazan’da kışlar çok uzun ve sert geçiyormuş. Ekimde kar yağmaya başlar ve altı ay kalkmazmış. Civardaki nehirler ve göller donarmış. Bereket versin doğalgaz var, ısınabiliyorlar.
Sovyetler zamanından kalma çok büyük bir market-çarşıya gittim. Ancak birinci katını gezebildim. Çay satılan bölüme hayran kaldım. Dünyanın en nefis çayları satılıyordu.
Yolda gelirken nane şişemdeki şifalı yağ sızmış, bitmiş. Bir eczahaneden küçük bir şişe nane yağı ile anason yağı aldım. Bu iki tabiî madde mide ve sindirim sistemi için çok faydalı ve şifalıdır. Kazan eczahanelerinde şifalı bitkilerden yapılan ilaçlar satılıyor. Bizde, kimyevî olmayan ilaçlara ilaç demek ve satmak yasaktır. İklim soğuk olduğu için Tataristan’da elmadan ve erikten başka meyve yetişmiyormuş. Bir halk pazarını gezdik, ta Özbekistan’dan gelme kuru yemişler gördük. Civar yerlerden gelen elmalar ve üzümler de dikkatimizi çekti.
Kazan’da ulaşım otobüslerle, minibüslerle, tramvaylarla, troleybüslerle ve metro ile sağlanıyor. Bir akşam otelin karşısındaki bir pastahanede çay içtik, pasta yedik. Viyana kahvelerini aratmayacak bir nefaset ve mükemmeliyette idi. Bilhassa Rus gençleri çok iyi giyinmeye dikkat ediyor. Pahalı ve şık elbiseler taşıyorlar. Yemeye önem vermezlermiş ama iyi giyinirlermiş… 20 Mayıs 2006