Kazvinli’nin Arslanı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Pazar
, Mesnevî Dersleri’nin birinci cildinin
1204-1207’nci sayfalarında Kazvinli birinin hamamda dellâke vücuduna bir arslan dövmesi yap dediğini, dellâk bedenine iğne batırmaya başlayınca acısından kuyruksuz, kulaksız, karınsız bir arslan resmi yapılmasını istediğini anlatan ve en sonunda
denilen kıssayı açıklarken şu satırları yazıyor:
“Hikâye burada bitiyor. Bu lâtif fıkradaki
Dinin sünen ü âbadını
bir tarafa bırakalım; esasatından (esaslarından, temellerinden) olan namaz, oruç, zekât, hac gibi feraizi (farzları) gözönüne getirelim. Kazvinlinin temsil ettiği bu Müslümanlara namaz denildi mi, “Aman efendim, günde beş vakit namaz pek fazla zaman işgal ediyor. Yatıp kalkmaktan ve diz çökmekten pantolonun ütüsü bozuluyor. Ayak basılan yerlere yüz koymak lâzım geliyor. Hele soyunup abdest almak külfetli bir iş. Namaz iki vakte indirilirse; rükû, sücûd, kuûd gibi hareketler kaldırılırsa, abdest almak için ellerin ve yüzün yıkanması kâfi görülürse pek âlâ namaz kılınır amma böyle bir reform yapacak münevver âlim nerede?” cevabını verirler.
Oruçtan bahsolundu mu, aç durmanın mideyi rahatsız, sahibini de mütezzi edeceğinden (eza ve cefaya sokacağından), hattâ yiyinti mutadının
bozulması insanı zaif ve hasta düşüreceğinden dem vururlar. Zekât sözü geçti mi,
ukalalığında bulunurlar.
Hac lakırdısı açıldı mı,
diplomatlığını ederler.
Bu ukala taslakları bilmelidirler ki,
yeni tâbirle
Onun esas hükümlerinde hiç bir vakit değişiklik olmaz. Tenzilat ve tedbilât
ile meydana getirilecek bir meslek
belki ahmakları celbedecek
bir mezhep olur; fakat Müslümanlıkla bir alâkası bulunmaz. Medeniyetten bahsolundu mu, inkılap prensiplerinden söz geçti mi,
diye az mı yaygara edildi. (………….) düzelmesine tahammül edemeyen bu gayretkeşler, Allah’ın emir ve peygamberin tebliğ etmiş olduğu hükümlerin değiştirilmesine beis
görmüyorlar.
Ya ahkâmının
hepsini tasdik ve tatbik etmeli
yahut hiçbiriyle alâkadar olmamalı ve İslâm camiasından çıkmalıdır.
Allah öyle bir arslan yaratmamış ve bazı ukalânın
keyfine göre tesis edilecek bir din de vaz’eylenmemiştir. ”
bu satırları kaleme alalı yarım yüzyıldan fazla bir zaman akıp geçti. Eskiden
, bir vaz’-ı ilahî olan bu yüce dinin kuşa çevrilmesini
istiyordu. Maalesef zamanımızda kendilerine
denilen ve
var ki, onlar da dinimizde değişiklik, reform, yenilik yapılmasını istiyor. Yenilikçiler yeknesak, homojen, hepsi aynı çizgide bir zümre değil. Çeşit çeşit yenilikçi ve reformcu var.
(1)
Sayın ilâhiyatçının sunduğu Kur’ân İslâmlığıymış. Peygamber ve Sünneti bırakılmalıymış ve bu adamın peşine düşülmeliymiş.
o da sadece Kur’ân’mış. Kur’ân’ın tefsir ve yorumunu da ancak bu ilâhiyatçı doğru olarak yapıyormuş. ..
(2)
Bu devirde geçerli değilmiş…
(3)
Hattâ,
olduğunda Ehl-i Sünnet’in icmâ etmiş olduğu
(4)
(5)
mezhebler bid’at imiş, doğru olan mezhepsizlikmiş.
(6) Şeriata ve fıkha lüzum yokmuş.
Memlekette icazetli hakikî ulema hemen hemen kalmadı ya, bu reformcular ve yenilikçiler mangalda kül bırakmamacasına atıp tutuyorlar. 1950’li yıllarda, Osmanlı zamanında yetişmiş, Bulgaristan’dan gelmiş icazetli ve güçlü ulema vardı. O zamanlarda çatlak ses çıkartan reformcular hemen hakkettikleri cevapları alıyor, şamar oğlanına dönüyorlardı.
Meşhur bir reformcunun kitaplarının baskı adedi yekûn olarak bir milyonu geçmiştir.
Sözü uzatmayayım ve açık konuşayım:
Yüce İslâm dini, Allah’ın koymuş olduğu bir dindir. Onun esaslarında hiçbir değişiklik,
İnsanlar İslâm dinini kendilerine ve zamana uyduramazlar; kendilerini İslâm’a uydurmak zorundadırlar. Aksi takdirde sapıtırlar, helâk olurlar, ebedî saadetlerini yitirirler.
iddiası büyük bir yanılgı ve sapıklıktır.
Sünnetleri inkâr edenler, fıkhı ve Şeriatı inkâr ve tahrip ederek hakikî İslâm’ın yerine
, bir nevi
getirmek istiyorlar.
Onların reforma, yeniliğe ihtiyacı yoktur. Değişmesi gereken Müslümanlardır. 29 Eylül 2002