Cuma

 

İnsanları ısıran kuduz köpeklere karşı elbette tedbir alınmalıdır. Lakin sokak köpeklerini ve kedilerini öldürmek medenî bir çözüm değildir. Zerre kadar vicdanı olan hiçbir medenî ve ileri insan böyle vahşî ve ilkel bir çözüme taraftar olamaz. Devlet ve belediyeler cellat değildir. Bu dünya sadece insanların mekanı değil, aynı zamanda milyonlarca hayvanın, balığın, böceğin, bitkinin hayat sahasıdır. Kedilerin, köpeklerin de hakları vardır.

Hayvan katillerini bu sütunlardan uyarıyorum: Allah’ın cezasından ve intikamından korkunuz. Yaptığınız vahşetlerin cezasını göreceksiniz. Ya bizzat kendiniz, yahut çocuklarınız, âile efradınız belalara uğrayacaktır. Yaptıklarınızın yanınıza kâr kalacağını, size ceza verilmeyeceğini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Hakk’ın cezası ve belası ansızın gelir, neye uğradığınızı şaşırırsınız.

Bu asrın ilk çeyreğinde, İkinci Meşrutiyet’ten sonra İstanbul Şehremaneti (Belediyesi) şehirdeki bütün köpekleri toplamış, Marmara’daki Hayırsız Ada’ya atmıştı. Orada on binlerce köpek açlıktan, susuzluktan, birbirlerini parçalayarak korkunç bir şekilde can vermişti. Bu büyük bir vahşetti, zulümdü, merhametsizlikti. Sonra ne oldu? Memleketin ve şehrin başına binbir bela geldi. Balkan Harbi çıktı, koskoca Rumeli elimizden gitti. İstanbul büyük yangınlarla kavrulup yandı.

Kedi köpek öldürmek hiçbir kimseye, makama, şehre, ülkeye şeref, uğur ve meymenet getirmez.

Peki ne yapılsın? Medenî, ileri, hukuklu ülkelerde ne yapılıyorsa o şekilde hareket edilmelidir. Hayvan hakları ile ilgili kanun yıllardan beri Meclis’te bekleyip duruyor. Öncelikle bir an evvel o kanun çıkartılmalıdır. Devlet ve belediyeler sahipsiz hayvanlar için barınaklar kurmalı, onları aşılamalı, koruyup gözetmelidir.

Sırf zevk için öldüren, cana kıymaktan haz alan avcılar yüzünden kırsal kesimde tavşan, keklik gibi hayvan kalmadı. Birkaç bin dolar için yurt dışından gelen turist avcıların, nesilleri iyice azalmış bulunan yabanî koyunlarımızı bile vurmalarını teşvik ediyoruz. Benim çocukluğumda Anadolu dağlarında pantere bile rastlanırdı. Bir tek örnek bile kalmadı. Denizlerin diplerini trollerle tarayarak balık yuvalarını ve yumurtalarını bile tahrip ettik. Ülkemizin verimli toprakları erozyonla denize akıp duruyor, 2025 yılında vatanımızın yüzde 85’i çöl olacakmış.

Bir millet, bir toplum, bir ülke, bir devlet ehlî hayvanlara gösterdiği şefkat, merhamet derecesinde medenî ve ileridir. Atalarımız Osmanlılar, kanadı kırıldığı için kışın sıcak ülkelere gidemeyen kuşlar için bile vakıflar tesis etmiştir. Eski Osmanlı kanunnamelerinde hayvanlara eziyet edilmesi, taşıyabileceklerinden fazla yük yükletilmesi yasaklanmıştır.

Sokak kedi ve köpeklerini öldürenler Allah’ın gazabına ve lânetine uğrarlar. Ateistler, kalpleri mühürlü olanlar bu lânet nedir bilmezler, anlamazlar. Uğradıkları zaman akılları başlarına gelir ama o zaman da iş işten geçer.

Ben inanan, dindar bir insan olarak bu üslupta yazıyorum. Hayvanları korumak, onlara merhamet etmek için dindar olmak da gerekmez. Medenî olmak yeterlidir bu iş için. Kişi boyunbağı ile, yüksek tahsil diploması ile medenî ve ileri olmaz. Ben dünyanın en büyük ve meşhur üniversitelerinden diplomalı nice keresteler görmüşümdür. Bu dünyada en önemli şey sevgi ve merhamettir. Kediler, köpekler, diğer hayvanlar bu sevgi ve merhamete layıktırlar. Nice kedi ve köpekte, insanlarda bile bulunmayan yüksek hasletler görülüyor. Köpeklerdeki vefa ve sadakat insanlarda var mıdır? Vaktiyle bir gazetede okumuştum, sahibi ölen bir at, mezar başında günlerce aç susuz beklemiş ve sonunda o da ölmüş. Hangi insanda bu kadar vefa vardır?

Kedilerini köpeklerini piknik yerlerine götürüp, sonra akşam eve dönerken o zavallı hayvanları oralarda bırakan merhametsiz ve vicdansız kimseleri duyuyorum da insanlığımdan utanıyorum.

Apartımanı kirletiyorlar diye, birileri birkaç kediyi Fatih Camii avlusuna atmışlardı. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Dükkanlarına hırsızlar girdi, koskoca kasayı alıp götürdüler. Bundan dört sene öncesinin râyiciyle içinde 17 milyar liralık nakit para, senet, çek vardı. Bir sürü zarar ziyana, üzüntüye uğradılar.

Kedi, köpek, kuş, balık ve başka ehlî hayvan edinenler, bunlara ölümlerine kadar bakmak zorundadır. Taşınan bir aile kedisini de yeni eve götürecektir. Yazlığa giderken, seyahate çıkarken evcil hayvanlar düşünülecek, gerekirse barınaklara emanet olarak bırakılacak, dönüşte alınacaktır.

Yaramaz çocukların kuş yuvalarını bozmaları, sapanla avlamaları önlenmelidir.

Tarikat mensubu ince ruhlu Müslümanlar olta ile balık avlamamalıdır. Çünkü bunda iki kötülük vardır: Biri, oltanın ucuna takılan yem ile aldatmak, ikincisi ise çok acı çektirerek yakalamaktır. Tasavvuf ve tarikat mensupları bu iki şeyi yapamaz. Başkaları ne yaparsa yapsın…

Sadece hayvanlara değil nebatlara da iyilikle muamele etmeye mecburuz. Ormanlar, ağaçlar, yeşillikler korunmalıdır. Saksıda yetiştirilen çiçeklere suları verilmelidir. Bazı yazıhanelere gidiyorum, kurumaya yüz tutmuş saksı çiçekleri görüyorum. O mekanın sahipleri kendilerine emanet edilmiş olan zavallı bitkilere bir bardak su vermeyi ihmal ediyorlar.

Evet merhametli, ince ruhlu, şefkatli olmaya mecburuz. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” diye bir söz vardır, kimse bunu hatırından uzak tutmasın.

Çılgın şoförler yollardaki kedileri köpekleri ezip duruyor. Biraz dikkatli olsalar bu hayvancağızların feci şekilde ölmelerine yol açmazlar. Almanya’da, büyük yolların altından küçük menfezler açılmıştır, kaplumbağalar ve başka yabanî hayvanlar selametle geçsinler diye.

Sokak kedi ve köpeklerini öldüren belediyelere, hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar açıkça beddua ediyorum. 15 Ocak 2000