Kelimeler, Kavramlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Türkçenin sadeleştirilip,
haline getirilmesi neticesinde birtakım kelime ve kavramlar unutuldu.
Bu ikinci dil zengin ve engin bir lisandı; bir kültür, medeniyet, sanat hazinesiydi.
Bir insan lisanıyla ölçülür, değerlendirilir. Birkaç yüz kelimelik bir sokak diline sahip kimse yoksul bir insandır. İnsanın ilmi, irfanı değeri, kültürü bildiği, kullandığı zengin yazılı-edebî lisanıyla orantılıdır.
Bazı misaller vereyim:
FAZİLET: Faziletli insan, faziletsiz insan… artık böyle değerlendirmeler yapılmıyor. Zamanımızda faziletin pabucu dama atılmıştır. Fazilet nedir? Kelime ve istilah olarak mânasını hakkıyla bilen kaç kişi çıkar?
MÜRÜVVET: Bu da unutulan kelime ve kavramlardandır. Belki bu devirde hâlâ mürüvvetli birkaç kişi kalmıştır ama onların onda dokuzu mürüvvet kelimesini bilmeden mürüvvet sergileyen kişilerdir. Molière’nin
diyen kibarlık budalası gibi.
TAKVA: Kur’ân’da
mealinde bir âyet bulunuyor. Peki, Müslümanlardan yüz kişiyi toplasak, bir salona koyup, “Takva hakkında iki mektup kağıdını dolduracak kadar bir kompozisyon yazınız” desek, geçer not alacak kaç kişi çıkar içlerinden?
HİKMET: Bu da hayattan kovulan kelime ve kavramlardandır.
İslâm’da
denilen bir kavram ve fıkıh terimi var. Bilen kaç kişi çıkar? Eskiden her fenne ve ilme ait kitabın başında, o fen veya ilme verilen ismin lügat mânası, istılah mânası güzelce açıklanırdı. Şimdi bunlar tarihe karıştı.
Gıybet büyük günahlardandır.
Bir kimsenin gıyabında
onun hakkında, duysa hoşlanmayacağı ve üzüleceği bir şey söylemektir. Bu söylenen söz yalan ise gıybet değil,
olur.
Şimdi nice zamane sofusu bol bol gıybet yapıp duruyor. Yapma denildiği zaman da
diye karşılık veriyor.
İhlas kelimesi hâlâ sık sık kullanılıyor ama mânasını hakkıyla bilen kaç kişi kaldı. İhlâs
demektir.
Yüzde doksan dokuz zeytinyağı olsa, içinde yüzde bir miktarı başka yağ bulunsa o yağa hâlis zeytinyağı denilemez. Şimdi adam yüzde 99 Allah için namaz kılıyor, yüzde bir de, insanlar kendisi için ne dindar, ne sofu adam desinler için kılıyor. Böyle bir musalli
ihlâslı değildir, münafığın tekidir.
Kur’ân ribayı kesin olarak yasaklamıştır. Peki
İktisatçı, işletmeci, hukukçu, doktor, mühendis, gazeteci Müslümanlar riba konusunda imtihan edilseler, geçer not alabilirler mi?
Allah Peygambere Kur’ân’ı vahyetmiştir.
Bir âyette
buyuruluyor. Arıya vahy edilmesi ne demektir? Okumuş, yüksek tahsilli, dindar Müslümanlar vahiy kelimesi ve kavramı konusunda yeterli bilgiye sahip midir?
Zamanımızda
denilince kadın ve kızların başlarını örtmeleri anlaşılıyor. Halbuki
Birisi
, ikincisi
Biz cehaletimiz yüzünden bu ikinci tesettürü unutmuşuz, defterden silmişiz.
Peygamber,
buyuruyor. Ne büyük bir tehdit. Peki bu incelikleri bilen kaç kişi kaldı.
Zengin Osmanlı Türkçesinde
kelimeleri var. Ne mânaya geliyorlar?
ne demektir,
ne demek?..
Birkaç sene önce bir yere gitmiştim. Oradaki zat,
diye sorunca gülmemek için kendimi zorlamıştım.
Bir başkası,
şeklinde konuştu. Bir üçüncüsü, kendinden büyük bir zata
dedi. Ya Rabbi ne kadar çok çam deviriyoruz…
Tahsilsiz halktan geçtim, şimdi okumuşlar da anadillerini doğru dürüst konuşup yazamıyor.
Be adam cümleyi tamamlasana! İki kelime söylüyor, biraz duruyor,
diye bir ses çıkartıyor, tekrar bir kelime, ne dediğini anlamak için zorlanıyorsunuz. Hiçbir cümlesi tamam değil, yarım yamalak. Vah vah.
Benim çok şükür televizyonum yok da azap verici programları dinleyip seyretmekten kurtuluyorum.
Cahiller cesur olurmuş. Kuş beyni kadar beyni olmayan bir takım süfehanın ve humekanın ulu bir veli hakkında ulu orta konuşmaları ne büyük bir edebsizliktir.
Türkçeyi çok iyi bilen üstadlarımızdan biri Mahir İz beyefendi idi. Allah ona rahmetiyle muamele buyursun. Talebelik yıllarımda bir gün kendisine Ankara’dan gönderdiğim mektubun sonuna
diye yazmıştım. Cevabında beni şefkatle azarlamış ve uyarmıştı.
demişti.
Kuşlar gibi göç ettiler hepsi.
Lisan ve edebiyat yozlaşınca memleket battı. 08 Mayıs 2002