Pazartesi günkü yazılar Millî Gazete’nin internet sayfasında çıkmamıştır..Bir din kardeşimiz kulağıma eğildi ve “Söylentiler var, 1422 hicrî yılında önemli zuhurat olacak, Müslümanlar feraha kavuşacakmış…” dedi.

Allah’tan ümid kesilmez. Ancak ümitlerin içine bazı iyi amelleri de karıştırmak gerekir. Ümid etmekle birlikte şu işleri de yapmalıyız:

1. İtikadımızı tashih etmek.

2. Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.

3. Günlük farz namazları cemaatle eda etmek. Her zaman gidemesek bile, cemaatten büsbütün kopmamak.

4. Emr-i mâruf ve nehy- münker farizasını yapmak. Bu farz yerine getirilmediği, tamamen terk edildiği takdirdekurtulmak zordur, hattâ imkânsızdır. Şeyh Nâzım hazretleri bir sohbetinde, “Müslümanlar, emr-i mâruf ve nehy-i münkeri terk ettikleri için çok sıkıntılar çekeceklerdir” buyurdu.

5. Elden geldiği kadar kendimizi, çoluk çocuğumuzu, toplumu islah etmek için çalışmak.

6. Belâ, musibet ve kazalardan kurtulmak için bol bol sadaka vermek, Allah rızası için fakirlere, yoksullara, sıkıntı çekenlere yardım etmek. Sadakaların belâları defettiğine dair hadîs-i şerif vardır.

7. Günahlarımıza, hatâlarımıza, isyanlarımıza, gafletlerimize, hıyanetlerimize pişman olmak, Allah’tan af ve mağfiret dilemek, gözyaşı dökmek.

7. Para hırsından kurtulmak. Haramdan uzaklaşmak.

8. Nefsimizi terbiye etmek, dizginlemek, kontrol altına almak.

9. Allah’ın sevmediği, yasakladığı israftan (savurganlıktan), lüksten, aşırı konfordan, gösterişten, gurur ve kibirden arınmak.

10. Müslümanları sevmek, Müslümanların birleşmesi ve ittihadı için çalışmak.

11. İhlâslı ve istikametli olmak. Din ve dünya işlerimizi ehil olan kimselere danışarak görmek.

Hazret-i Ömer radiyallahu anh, bir kabileye mensup olan bir zata “Ne var ne yok” diye sormuş. O da “Develerimiz uyuz oldu, onlarla uğraşıyoruz” demiş. “Peki develerin tedavisi için ne yapıyorsunuz?” sorusuna adam: “Saliha bir ihtiyar kadın var, ona dua ettiriyoruz” deyince Ömerü’l-Faruk radiyallahu anh efendimiz, “O kadıncağızın dualarına biraz da ardıç katranı karıştırırsanız fena olmaz” buyurmuş.

Evet elbette Allah’tan ümid edeceğiz ama o ümitlerimizin içine salih ameller, ibadetler, emr-i mâruf ve nehy-i münker, sadaka, istiğfar, kendimizi islah gibi hayırlı ameller de karıştırmamız gerekir.

Hicrî 1422’de fütuhat ve zuhurat olacakmış diyeceğiz ve sonra yan gelip yatacağız. Böyle kurtuluş olmaz.

Geleceğe ait korkutucu tahminler var. Görmüyor musunuz, memleketin başına her gün bin türlü belâ, musibet, uğursuzluk geliyor. Uğuruzluğun bini bir paraya. Rezaletler, skandallar birbirini takiben sökün edip duruyor. Birkaç gün sükûnet oluyor, tam rahata kavuşacağımız zaman yeni bir felâket geliyor.

Bazı safdil Müslümanlar, Mehdi çıkacak kurtulacağız, 1422’de feraha çıkacağız sanıyorlar. Oysa Allah Kur’ân’da, Peygamber Sünnetinde ve hadîslerinde, ehlullah kitaplarında, menkıbelerinde bize kurtuluşun şartlarını bildirmişlerdir.

Bugün Ümmet-i Muhammed beş vakit namaz konusunda, cemaat hususunda emr-i mâruf ve nehy-i münker mevzuunda ne durumdadır? Geçerli not alabiliyor mu, yoksa sınıfta mı kalmıştır?

Büyük Müslüman kitle iki ateş arasında, örs ile çekiç arasında kalmıştır. Bir yanda azgın, militan, saldırgan, kuduz din düşmanları; öbür yanda saf dindarları kaz gibi yolan, inek gibi sağan din sömürücüleri, mukaddesat bezirgânları.

İlim, ibadet, ahlâk, hayır hasenat ikinci plana atılmış, hattâ bazıları tarafından büsbütün ihmal edilmiş; onların yerini dedikodu, nifak, şikak, çekişme, tepişme, tartışma, mâlâyâni, günlük dedikodular almış. Dinin temeli olan nasihat müessesesi tatil edilmiş. İtikad konusunda bozukluklar, bid’atler, zındıklıklar almış yürümüş. Birtakım şeytanlar kendi heva, heves ve re’yleriyle Kur’ân’ı yorumlamaya başlamışlar; dinsizler Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslâm türetmek için bazı vicdanları kiralamışlar veya satın almışlar. Washington ve Tel-Aviv kurmayları ılımlı İslâm diye kendilerine bağımlı bir cereyan çıkartmışlar. Papalık birtakım din baronları ile gizli anlaşmalar yapmış. Bin türlü hizip, fırka, cemaat daha fazla taraftar, daha fazla para devşirmek için cehennemî bir yarış içinde. Her kafadan bir ses çıkıyor. Eline bir Kur’ân tercümesi, bir de hadîs kitabı alan müctehidlik taslıyor, din hakkında işkembe-i kübrasından hüküm vermeye başlıyor. Bir zındık çıkıyor, İslâm’ın tek kaynağı Kur’ân’dır. Peygamber, Sünnet’i hadîsleri kaynak değildir diyor ve alkışlanıyor, teşvik görüyor.

Bundan birkaç sene önce Müslümanlar bir stadyumda büyük bir toplantı yapmışlar, bitişikteki camide ezan okunmuş. Kimse kalkıp da camiye gitmemiş. Yine konuşmalar, bağrışmalar, alkışlar, hay huy, hengâme devam etmiş. Orada bulunan bir Arap ülkesinden gelme bir din kardeşimiz bu hali görünce teessüf etmiş ve yanındakilere şöyle demiş: Bu Müslümanların başına çok belâlar ve musibetler gelecektir. Nitekim geldi.

Ben Ramazan’da beş yüz kişilik bir iftar ziyafetine katıldım. Yemekten sonra çaylar içildi, yatsı Ezanı okununca karşıdaki camiye sadece yirmi kişi gitti. Evet, beş yüz Müslümandan sadece yirmisi yatsıya ve teravihe gitti. Geriye kalan 480 kişi gevezeliğe devam etti.

Kur’ân, “Onlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular” diyor. Namaza, cemaate hıyanet edenler iflâh olmaz, necat ve felâh bulmaz, sahil-i selâmete çıkmaz.

Müslümanlar! Sizi hocalarınız, hocaefendileriniz, şeyhleriniz, önderleriniz kurtarmaz, sizi Allah kurtarır. Bu kurtuluşa nâil olmak için de Allah’ın rızasını kazanmanız, size örnek ve model olarak gönderdiği Peygamber’in emirlerine uymanız, sünnetine sarılmanız gerekir.

Boş hayalleri, kuruntuları bırakınız. Allah’tan ümid kesmeyiniz ama o ümidin yanına ibadet, hayır hasenat, sadaka, namaz, cemaat, emr-i mâruf ve nehy-i münker ilave ediniz. Kendinizi islah için çalışınız. Siz islah yolunda bir adım atarsanız Allah size ilahî yardımını, tevfikini, nasrını rehber edecektir.

Allah’ın yardımını kazanabilmek için öncelikle biz kendimize yardım etmeliyiz. 29 Mayıs 2001