Kendimize Yardım Etmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Perşembe
Yaratan’ın bize yardım etmesini, başarı vermesini mi istiyoruz? O halde önce, bize verilmiş cüz’î irade, güç ve imkânlar ile biz kendimize yardım edelim. Bir iş konusunda başarı istemek ve ummak için o işe başlanmış olması gerekir.
Biz yan gelip yatıyoruz. Emirlere ve yasaklara uymuyoruz. Üzerimize düşen vazifeleri yapmıyoruz ve sonra bedavadan yardım ve tevfik (başarı) bekliyoruz.
Bu ülke Müslümanlarının en büyük hatâsı ve kuruntusu kolayca, ucuzca âdeta bedavaya gelecek şekilde kurtulacaklarını sanmalarıdır.
Kurtuluş, izzet, hürriyet büyük şeylerdir ve bunların yüklü fiyatları, ağır faturaları vardır.
Biz yan gelip yatarız ve Şeyh efendi bizi kurtarır…
Biz yan gelip yatarız ve Baron, Hocaefendi, Üstad bizi kurtarır…
Biz yan gelip yatarız ve Parti, Cemaat, Tarikat, Hizib, Fırka bizi kurtarır…
Artık bu gibi geri zekâlıca reçetelerden vazgeçmemiz gerekmez mi?
Bizim gücümüz, iktisadımız, imkanımız dışında olan hayalleri, kuruntuları, vehimleri bırakalım da yapabileceğimiz iyi, güzel, hayırlı işlere yönelelim.
Neler yapabiliriz?
– Şifahî bir Müslüman statüsünü bırakıp medenî-tahrirî Müslüman statüsüne geçmek için şu andan itibaren harekete geçebiliriz.
– Bismillah çeker, kendimize mahsus özel-şahsî bir kütüphane kurmaya başlar; sorarak ve danışarak her ay faydalı, değerli, lüzumlu kitaplar alınır ve bunları planlı-programlı bir şekilde okumaya girişiriz.
– Aylık bütçemize (çok fakir değilsek) kitap, sanat, kültür için bir bölüm koyar ve yine danışarak, sorarak bu konuda faydalı, isabetli, yerinde harcamalar yapmaya başlarız. Sergilere gideriz, evimizin duvarlarına (sanat değeri olan) levhalar asarız, büfe ve vitrinlerimize geleneksel sanatlarımızdan eserler koyarız.
Birkaç arkadaş birleşir, kendimize edebiyat, sanat, mimarlık, görgü, mantık, dekorasyon hocaları tutar, ders alırız. Şaştınız değil mi? Bizim bunlara İngilizce’den, bilgisayardan, body buildingten çok daha fazla ihtiyacımız var da haberimiz yok! (Ülkemizde bu konularda ehliyetli, liyakatli hoca var mıdır?.. Bu da ayrı bir meseledir.)
İslâm’ın hayat felsefesine uymak için israfsız, kanaatli, gösterişsiz bir yaşama tarzına yöneliriz. Yemek yediğimiz lokantanın bir yıldız aşağısına ineriz. Nemrud veya Firavun otomobiline benzeyen lüks limuzinimizi satar, daha mütevazı bir araba alırız. (Elde edeceğimiz kazancı kitaba, kültüre, sanata, hayra, hasenata harcarız.)
Tesettürlü hanım ve kızımızın kıyafetinin ve başörtüsünün daha millî, daha İslâmî, daha şahsiyetli, daha sanatlı, daha estetik, daha vasıflı, daha üstün (sıraladığım sıfatlara dikkat buyurunuz) olması için harekete geçeriz. Bu işlere bizim aklımız yetmeyeceğinden uzmanlardan, ehliyetli, fikirli, ufuklu kişilerden bilgi ve ilham alırız. Sadece cumaya giden bir Müslümansak, beş vakit namaza başlarız. Beş vakti tek başımıza kılıyorsak, camiye, cemaate gitmek için kendimizi zorlarız.
Lisan âfetlerinden kurtulmak için dilimiz üzerinde bir denetim sistemi kurarız. Gıybetten (başkalarını gıyaplarında çekiştirmek), nemimeden (söz taşımak, koğuculuk yapmak), zevzeklikten, mangalda kül bırakmamacasına atıp tutmaktan, gevezelikten vaz geçeriz.
Kızsak, fikirlerini beğenmesek bile Müslümanlara düşmanlık etmekten, iman kardeşliği bağını kopartmaktan kaçınmak hususunda kendimizi eğitiriz.
Otomobilimizin bir nevi zekâtını vermek için her hafta en az iki kere, bir sabah namazına, bir de yatsı namazına uzak semtteki bir camiye onunla gideriz.
Marka teşhirciliği gibi utanç verici bir fetişizmden tevbe eder; lüks, pahalı, markalı elbise, gömlek, palto, pardösü, ayakkabı, kravat almak, bunlara çuvalla para ödemek ve bunlarla değer kazanacağımızı sanmak aptallık ve eşekliğinden kurtulmaya çalışırız.
“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” mealindeki hadîs-i şerifi beynimizin duvarına asar ve her gün muhasebemizi yaparız. Bugün zarar mı ettim, kâr mı? İlim, irfan, ibadet, hayır, hasenat, cömertlik, nefs terbiyesi konusunda bugün, düne nazaran ne gibi ilerlemeler kaydettim?
İslâm’ın temel farzlarından olan ve zamanımızda adeta terk edilmiş bulunan emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker (iyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek) konusunda kendi dereceme ve imkânlarıma göre neler yapmam gerekir? Bunu düşünürüz, bir şeyler yapmaya çalışırız.
Evet, biz hepimiz günlük hayatımızda böyle iyi ve hayırlı işler yapabiliriz. Bunları yapmaya imkânımız, fırsatımız vardır. Lakin yapmıyoruz.
Türkiye’yi kurtarmak… Bu bizim işimiz değil ki…
On milyonlarca Türkiye Müslümanı cehalet, tembellik, şuursuzluk içindedir. Bütün İslâmî ilim, irfan, kültür, medeniyet müesseseleri kapatılmıştır, yıkılmıştır. İslâmî kesim zihniyet ve kültür itibarıyla gecekondulaşmış, varoşlaşmış, marjinalleşmiştir. Demokrasi, seçim, halk iradesi diyoruz. Davul bizde olsa bile tokmak başkalarının elindedir. Bu gerçeği hâlâ anlamayacak mıyız?
Demokrasi sadece bir kemmiyet (sayı) sistemi değildir. Vasfın, gücün, üstünlüğün, keyfiyetin, ağırlığın yoksa demokrasinin nimetlerinden yararlanamazsın. Nitekim yararlanamıyorsun.
Bu memlekette Sabataycılar azınlıktadır ama davulun tokmağı onların elindedir.
Çünkü Sabataycılar kültür ve medeniyet bakımından daha medenîdir, daha şehirlidir.
Müslümanlar yaşayış biçimi olarak yerleşik sisteme geçtiler ama zihniyetleri buram buram göçebelik kokmaktadır.
Bu ülkede çoğunluğu biz teşkil ediyormuşuz… Peki, öyleyse niçin en büyük ve tesirli gazeteler bizim değil? En büyük ve tesirli televizyonlar bizim değil?
O kadar câhil, saf, akılsız, özürlü hale gelmişiz ki, düşmanlarımız ve karşıtlarımız İslâmî hareketin içini bile kendi ajanlarıyla, işbirlikçileriyle, casuslarıyla, iki kimlikli elemanlarıyla doldurmuşlardır.
İslâmî hareket, İslâmcılık cereyanı Sabataycıların, Siyonistlerin, Yahudilerin sıkı kontrolü altındadır. Bizde akıl, idrak, fikir, iz’an, mantık, kültür olsaydı bu hale düşer miydik?
Sömürge halkı durumuna düşmüşüz. Bunu kabullenmişiz. Efendilerimiz hürriyet marşları okumamıza lütfen izin veriyor… 06 Haziran 2003