Kendimizi Nasıl Kurtarabiliriz?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Salı
Kamil mürşidler, veliler, Resûlullah’ın halifesi ve vekili durumunda ve makamında bulunan ehlullah ve mütteki ‘âmil âlimler mâsiva (Allah’tan başka bir şey) ile ilgilerini kesmişler, zühd (dünyaya sırt çevirme) cübbesini giymişler, zikr-i dâimî (devamlı Allah’ı anmak) derecesine yükselmişlerdir. İşte bu gibi kimseler firaset denilen keskin zekâya, geniş ufka, doğru görüşe sahip olmuşlardır. Onlar nefslerini tamamen kontrol altına almış olup “Ölmeden önce ölünüz” (hadîs) emir ve tavsiyesini yerine getirmiş bahtiyarlardır. Böyle kişiler milyonda bir çıkmaz, aramakla kolay kolay bulunmaz. Böyle bir mürşid-i kâmile rastgelen fırsatı kaçırmasın, o muhterem ve mübarek zata bağlansın. Firasetli bir kimseye tâbi olan, onun nasihatlarını tutan kişi, o zatın firasetinden yararlanır, onun duaları berakâtıyla ebedî saadetini kurtarır. Bu gibi yüksek kimselere bağlananlar Allah’ın rızasını, Resûlün şefaatini kazanır.
Unvanı şeyh de olsa, müridleri kendisini uçursa da, halk onu göklere çıkarsa da; mâsiva bataklığına düşmüş, riyaset ihtirası içinde çırpınan, mal ve servet peşinde koşan, Haliq’a (Yaratan’a) değil de mahlûq’a (yaratıklara) dönük bulunan nefsine tâbi bulunan sahte şeyhlerden, yalancı mürşidlerden Allah’a sığınırız. Onlara tâbi olanlar Mevlâ’yı değil, belâyı bulurlar.
Kâmil bir mürşid, hakikî bir şeyh bulamayanlar eski asırlarda yaşamış mürşidlerin ve gerçek şeyhlerin, ‘amil âlimlerin kitaplarına sarılsınlar. İmamı Rabbanî’nin Mektubat’ını, İmamı Gazalî’nin İhyâu Ulûmi’d-din’ini, Abdülkadir Geylanî’nin Gunye’sini, İmamı Şâranî’nin el-Uhûd el-Kübrâ’sını ve bunlara benzer kitapları okusunlar. Bu gibi kitaplar Kur’ân-ı Azimüşşan’ın tefsiri mahiyetindedir; Resûlullah Efendimizin (Salat ve selam olsun O’na) Sünnet’ini sevdiren ve ona uymaya çağıran eserlerdir.
Dikkat edilecek hususlar vardır: Ehlullah’ın kitaplarında bazen havassa mahsus (seçkinlere mahsus) çok yüksek incelikler, dakikalar bulunabilir. Avam, sıradan Müslümanlar, dinî konularda derecesi yüksek olmayanlar, akılları ermezse bu kısımlar üzerinde durmazlar; itikadatın (inanç hükümlerinin), Şeriat hükümlerinin, farzların, müekked (kesin) sünnetlerin; emirlerin, yasakların anlatıldığı kısımları dikkatle okurlar.
Tabiî ki, iş kitap okumakla bitmiyor. Onlardaki faydalı, kurtarıcı, ebedî saadete (mutluluğa) ulaştırıcı bilgileri hayatımıza uygulamamız gerekiyor. Faydalı din bilgilerini öğrenip de bunları hayatlarına tatbik etmeyenler büyük bir vebal ve sorumluluk altındadır. Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimiz “Âhirette en şiddetli cezaya çarpılacak olanlar, bildikleri ile âmil olmayan (o bilgileri hayatlarına uygulamayan) âlimlerdir” buyurmuştur.
Zamanımızda büyük bir fitne ve fesat tufanı içinde yaşıyoruz. İnsanlar niçin yaratılmış olduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini, âhirette hesap vereceklerini, azgınlık ve zulümlerinden dolayı Cehennemde yanacaklarını düşünmüyorlar. Şeytanî ve Tağutî güçler ve mihraklar yığınlarla insanı felaket yollarına çekmiştir. Çağımızda para put olmuş, nefsanî azgınlıklar son derece artmıştır. Eski devirlerde büyük din âlimleri, gerçek şeyhler halkı uyarıyor, onlara sıkı nasihatler ediyor ve nice kimsenin ayaklarının kayması önleniyordu. Bu devirde de mutlaka mürşid-i kâmil, hakikî şeyh, ‘âmil âlim vardır ama hem sayıları azdır, hem de tesir ve nüfuzları bütün halkı zaptetmeye yetmemektedir.
Şimdi öncelikle kendimizi, sonra ailemizi (çoluk çocuk, hanım, yakın akraba); sonra komşularımızı, çevremizdeki, köyümüzdeki, kentimizdeki, ülkemizdeki insanları kurtarmak için var gücümüzle harekete geçmemiz gerekiyor. “Kurtarmak” kelimesini söylemek kolay da, bunu hayata geçirmek çok zordur. Biz doğrudan doğruya başkalarını kurtaramayız. İslâm ümmeti içinde bir “Manevî Kurtarma Seferberliği ve Kampanyası” başlatılmalı; herkes bu seferberlik ve kampanya içinde bir vazife almalıdır. Böyle bir iş bence şu anda, mevcut şartlar içinde ancak medya (gazete, dergi, broşür, kitapçık) yoluyla yapılabilir. Ben yayıncı olduğum için iyi biliyorum, şu anda kitaplar bin adet basılıyor. Yetmiş milyonluk bir ülkede bin kitap ile yeterli hizmet yapılamaz. Binaenaleyh onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca faydalı, tesirli, cezbedici, islah edici, müjdeleyici, korkutucu, uyarıcı, yol gösterici broşür basılmalı ve bunlar halkımıza, gençliğimize (asla nefret ettirmeden, herhangi bir ters tepkiye sebebiyet verilmeden) dağıtılmalıdır. Bu ülkede her yıl birtakım din baronları İslâmî hizmet ve faaliyetler için milyarlarca dolar para topluyor da niçin bu gibi çalışmalar yapılmıyor? Bu sahadaki faaliyetsizliği, hizmetsizliği anlamak mümkün değildir.
Şu hususu da belirtmeliyim ki, böyle İslâmî hizmet ve faaliyetler; iman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, Şeriat için yapılır. Nakşîlik, Kadirîlik, Nurculuk, şu veya bu tarikat veya cemaat için yapılamaz. Tarikatlar, cemaatler, meşrebler gaye (amaç) değil, vasıtadır. Merhum ve mağfur Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin sağlığında Nurculuk demek iman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, Şeriat için çalışmak demekti. Hakikî Nakşîlik, hakikî Rufaîlik, hakikî Mevlevilik ve diğer bütün tarikatlar da böyledir.
Hanefî fıkhını uygulayan birMüslüman için hanefilik bir gaye değildir. Hanefîlik bir fıkhın ekolüdür. Gaye Allah’ın rızasını kazanmak, Resûlullah’ın şefaatine nail olmak, iman, İslâm, Kur’ân, Sünnet, Şeriat yolunda yürümektir.
Tarikat, tasavvuf çok mübarek, çok feyizli, çok faziletli bir yoldur. Lakin tarikatlı olmak başka şeydir, tarikatçi olmak başka şey. Tarikatçilik yanlıştır. Yüce İslâm dininde bir mezhebi, bir tarikatı, bir cemaati, bir meşrebi futbol kulübü tutar gibi tutmak yoktur. Hiçbir mezheb, tarikat, cemaat Yüce İslâm dini ile özdeş değildir. Hele birtakım fırkalar ve hizipler asla din yerine geçemez, dinle özdeşleştirilemez.
Hakikî mürşidler ve şeyhler fenâfillah makamına çıkmışlar, varlık bakımından hiç olmuşlar, ölmeden önce ölmüşlerdir. Onlarda benlik kalmamıştır. Mütemâdiyen (devamlı bir şekilde) “Ben ben ben. ..” deyip duran adamlar şeyh değil, müteşeyyihtir (şeyh taslağı, şeyh karikatürü, şeyh müsveddesidir). Şerlerinden Allah’a sığınırız.
Söz uzadı, yazacak yer kalmadı. Son olarak, aldığınız faydalı, nurlu din kitaplarını her gün okuyunuz, öğrendiğiniz bilgileri hayatınıza uygulayınız ilkesini tekrarlıyorum. Bir de, Ehl-i Sünnet çok geniş, bir yoldur. Bunu kimse daraltmaya, tekeline almaya kalkışmasın. Ümmet-i Muhammed, çeşitlilik içinde bir vahdet (birlik) teşkil eder. Mezheb, meşreb, tarikat, cemaat, fırka, hizip taassubu ve militanlığı çok zararlıdır. Vesselâm. .. 25 Eylül 2002