Cumartesi

 

Soru: Kendinizi iki kelimeyle anlatır mısınız?

Cevap:

Okur-yazar bir Türkiyeliyim. Yemin etsem başım ağrımaz, her gün hem yazarım, hem okurum.

Soru: Hangi kimliğe sahipsiniz?

Cevap:

Yukarıda beyan etmiştim, Türkiyeliyim.

Soru: Hangi dünya görüşüne ve medeniyete mensupsunuz?

Cevap:

İslâm dünya görüşüne ve medeniyetine.

Soru: İslâmcı mısınız?

Cevap:

Allah saklasın, ben sadece Müslümanım. Sonu …cılık, …çılık gibi eklerle biten bütün ideolojilerden berîyim (uzağım).

Soru: Türk müsünüz?

Cevap:

Türküm.

Soru: Türkçü müsünüz?

Cevap:

İslamcı olmadığım gibi Türkçü de değilim. Ülkemi, halkımı, devletimi severim, tutarım, onların yücelmesini isterim. Ancak, bir kavme, bir millete, bir topluma mensubiyeti din ve ideoloji haline getiremem.

Soru: Neler okuyorsunuz?

Cevap:

Şu sıralarda Fransızca tarih, seyahat meraklı hadiselerle ilgili yazılar okuyorum.

Soru: Niçin Türkçe metinler okumuyorsunuz?

Cevap:

Türkiye’nin kültürü çok düştü, geriledi. Bugün Türkçe edebî, zengin, çok boyutlu, medenî bir lisan olmaktan çıktı veya çıkarıldı. Yirmi birinci asır Türkçesi beni tatmin etmiyor, zevk vermiyor.

Soru: Evinizde televizyon yokmuş, televizyon seyr etmezmişsiniz…

Cevap:

Evet, doğrudur. Televizyon çağımızın en büyük kütle afyonudur. Kendime çok kültürlü demem ama bizim TV’lerin televole kültürünü seyrden de zevk almam.

Soru: Gazeteci olduğunuz halde, günlük gazete okumuyormuşsunuz…

Cevap:

Gazete ve dergi almam. Bir ay öncesine kadar bilgisayardan internet vasıtasıyla bazı gazetelerin başlıklarını okuyordum. Daha ziyade Fransa’nın Le Monde gazetesini takip ediyorum.

Soru: Le Monde mükemmel bir gazete mi?

Cevap:

Değil. Lakin haysiyetli bir gazetedir.

Soru: Sizce dünyanın en doğru ve kaliteli gazetesi hangisidir?

Cevap:

Fransa’da ayda bir kere yayınlanan “Le Monde Diplomatique”tir.

Soru: İçinde yaşadığınız toplumu beğeniyor musunuz?

Cevap:

Beğenmiyorum.

Soru: Gerekçeniz?

Cevap:

Toplumumuz kendi kimliğine, kişiliğine, kültürüne yabancılaştı. Çözülme, dağılma, kokuşma yaygın hale geldi. Varoş, gecekondu, taşra, bedevî kültürü hâkim oldu. Bunlar beni tatmin etmiyor.

Soru: Siz kendiniz köy çocuğu değil misiniz?

Cevap:

1933’te, iki ilçeyi birbirine bağlayan bir şosenin kenarındaki tek evde doğmuşum. Ailem köy kökenli değildir. Köyü, köylüyü hor görmek aklımın köşesinden geçmez. Ben kültür ve zihniyetten bahs ediyorum.

Soru: Kendinizi aydın, entelektüel, düşünür olarak görüyor musunuz?

Cevap:

Kesinlikle hayır diyorum. Böyle sıfatları insan kendine veremez. Başta da söylemiştim, sadece okur-yazar bir Türkiyeliyim.

Soru: Sizce Türkiye’de aydın var mı?

Cevap:

Vardır elbette ama iki elin parmakları sayısını ygeçmez sanırım. Bizde her okur-yazarın, her yüksek tahsillinin, her ünlünün aydın olduğu sanılıyor. Aydın olmak için yeterli bilgi ve kültür boyutuna sahip olmak gerekir öncelikle. Sonra, Türkiye gibi bir bozukluklar ülkesinde aydın mutlaka muhalif olmalıdır. Yağcı, yalaka, dalkavuk, rantçı, kemik yalayıcı kişi aydın olamaz.

Soru: Bizde böyleleri de aydın geçiniyor.

Cevap:

Onlar aydın müsveddesi, aydın karikatürüdür.

Soru: Türkiye’deki İslâmî hareketi, İslâmcılığı nasıl buluyorsunuz?

Cevap:

Bizde İslamî hareket son otuz-otuzbeş yıl içinde dejenere edilmiştir. İslâmî hareketin içine giren birtakım aç köpekler, birtakım rantçılar yüce dinimize büyük zarar vermiştir. Bu haşarat temizlenmedikçe işler düzelmez.

Soru: Sizin İslâmî meşrebiniz ve zihniyetiniz nedir?

Cevap:

Ana caddede yürüyen, gelenekçi çizgi üzerinde bulunan bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanıyım. Dinde en ufak bir reform, yenilik, değişiklik yapılmasına kesinlikle karşıyım. Bu dinin esaslarını Allah koymuştur. İslâm Kıyamet’e kadar devam edeceğine ve Allah -hâşâ- yanlış ve hatâ yapmayacağına göre dinde reform, değişiklik, yeniliklik yapılması istenemez.

Soru: Sizce bir Müslümanın ilk vazifesi nedir?

Cevap:

Tashih-i itikaddır. Yani inanç ile ilgili bilgilerininKur’ân’a, Sünnet’e, din büyüklerinin itikadına uygun olmasıdır.

Soru: İkinci önemli husus nedir?

Cevap:

Beş vakit namazın kılınmasıdır. İslâm’ın eylemle, aksiyonla, ibadetle ilgili en önemli kurumu günlük namazlardır.

Soru: Üçüncü önemli husus…

Cevap:

Ahlâkını düzeltmektir. Maalesef bugünkü Müslümanlar arasında ahlâk fesadı yaygındır. Bilhassa bizdeki bazı İslâmcılar haram yemekte, eğrilik yapmaktadır.

Soru: Bugünkü İslâm toplumunu medenî, olgun ve örnek bir İslâm toplumu olarak görmek mümkün müdür?

Cevap:

Kesinlikle mümkün değildir. Biz şu anda maalesef -istisnâlar dışında- bedevî bir toplumuz.

Soru: Sizce Müslümanların kurtuluşu neye bağlıdır?

Cevap:

Müslümanların medenîleşmesine ve vasıflı olmasına bağlıdır.

Soru: Medenî ne demektir?

Cevap:

Öncelikle Müslümanların şifâhî toplum olmaktan çıkıp tahrirî (yazılı) bir toplum haline gelmeleri gerekir. Bilgi-kültür, ahlâk-aksiyon, estetik-sanat boyutlarının da yeterli seviyeye yükselmesi icab eder.

Soru: Müslümanlar bugünkü halleriyle iktidar olabilirler mi?

Cevap:

İktidar olabilmek için muktedir olmak gerekir. İktidar kemmiyet (kelle sayısı) ile olunmaz, keyfiyet, vasıf üstünlüğü ile olunur.

Soru: Bazı tesettürlü kadınlara rüküş diyorsunuz…

Cevap:

Gerçekten rüküş oldukları için… Doğru dürüst örtünen, kapanan kadın ve kızlara ancak hürmet ediyorum. Tesettür diye allı, zilli, pembeli, morlu, kırmızılı, salkım saçak kıyafetlere bürünen, saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapan, yabancı erkeklerin kendilerine şehvetle bakması için ellerinden geleni esirgemeyen kimseleri tenkit etmeyip de ne yapacağım? Alkış mı tutayım?

Soru: Size saldıran Müslümanlara düşmanlık ediyor musunuz?

Cevap:

Etmemeye çalışıyorum. Müslümanlar birbirinin din kardeşidir. Aralarında düşmanlık olmaması gerekir.

Soru: Bir tarikata mensup musunuz??

Cevap:

Tarikat bağı söylenmez, reklamı yapılmaz.

Soru: Derviş misiniz?

Cevap:

O şerefe nâil olmadım, muhabbet intisablarım vardır.

Soru: Şahsî değerleriniz ve faziletleriniz var mıdır??

Cevap:

Yoktur. 17 Ekim 2004