Kesilecek Koyun Gibi Zelzeleyi Bekliyoruz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
PazartesiZelzele konusunda iki zihniyet var: Birincisi, aman tedbir alınsın, çürük binalar boşaltılıp yıkılsın, zayıf binalar kuvvetlendirilsin diyor. İkincisi: Zelzele hakkında korkunç ve ürkütücü tahminler yaparak bizi üzmeyiniz, hergün dehşet içinde korkudan ölüp ölüp dirilmektense, büyük bir zelzelede bir kere ölmeyi tercih ederiz…
Bunlardan başka bir de zelzele rantı meselesi var. Binaların sarsıntıya dayanıklı olup olmadığının incelenmesi işi yüz trilyonlar getirecek bir konu.
Bütün ilim adamları, uzmanlar ağız birliğiyle haber veriyor. İki yüz elli senede bir İstanbul’u vuran zelzelenin zamanı geldi, geçiyor, dikkatli olunsun, tedbir alınsın diyorlar. Tedbir alınıyor mu?Hayır. En son aldıkları tedbir, İstanbul’un çeşitli yerlerine, içleri ilk yardım malzemeleriyle dolu konteynırlar konulacakmış!..
İstanbul’daki beton yapıların yüzde 88’i çürükmüş.
Zelzele ile ilgili dinî ve metafizik yorumlar yapmak ise çok tehlikeli. Toplum ve idareciler bozuldu, memlekette dinsizlik, ahlâksızlık, kokuşma korkunç boyutlara ulaştı, 17 Ağustos 1999 zelzelesi ilâhî bir cezadır diyen gazeteciler mahkemeye verildi, mahkûm edildi.
Velhasıl yaklaştığı söylenen büyük zelzele konusunda gaflet, şaşkınlık, tedbirsizlik içinde günlerimizi geçiriyoruz.
İşin en kötü tarafı, beklenen felâket hususunda toplumda bir alışkanlık olması ve bunun neticesinde de umursamazlığın hem yönetenleri, hem de yönetilenleri iyice uyuşturmuş bulunması. Kesilmeye hazır bir koyun gibi bekliyoruz.
Türkiye’nin asıl başkenti İstanbul’dur. Ankara şeklî, anayasal bir başkent. Türkiye’nin sosyal, kültürel, iktisadî kalbi İstanbul’da atıyor. Meselâ medyaya bakalım: Ülkenin yurt çapında dağıtımı yapılan bütün büyük gazeteleri bu şehirde çıkıyor. İstanbul gazete satış yerlerinde bir tek Ankara gazetesi bulabilir misiniz?
İstanbul büyük bir felâkete uğrarsa Türkiye çöker. Alınması gereken tedbirler sadece İstanbul’u ayakta tutmak için değil, bütün Türkiye içindir.
Organize talan ve soygun devrindeyiz. Diyelim ki, İstanbul’daki on binlerce çürük binayı takviye etmek için uluslararası yüklü krediler bulundu. Bu paralarla gerçekten bir sağlamlaştırma faaliyeti yapılabilecek midir? Bizdeki kokuşma havası içinde böyle bir şey mümkün olur mu? Organize suç çeteleri milyarlarca doları yemek, iç etmek, paylaşmak için seferber olacaklardır.
17 Ağustos zelzelesinde en büyük yıkım ve kayıp Gölcük’te olmuştu. Orada bile birtakım kişiler yardım malzemelerini kamyonlara koyup Trakya’da bir yere götürmüşler.
Materyalistler ve ateistler maddî ve iktisadî işlerle ahlâk arasındaki bağı anlayamıyorlar. Bina yapımı uzmanlık, hesap kitap, malzeme işidir; bunun dinle, imanla, ahlâkla ne ilgisi vardır diyorlar. Hesapsız kitapsız iş yapmanın, malzemeden çalmanın, plansız projesiz bina inşa etmenin, çarpık yapılaşmanın birinci sebebi ahlâksızlıktır. Ahlâklı politikacı popülizm, demagoji, şarlatanlık yapmaz. Gelecek seçimleri kazanamayacağını bilse de doğru yoldan sapmaz. Bizde binlerce ölüye ve büyük tahribata yol açan şiddetteki bir zelzele Amerika’da kayıpsız ve hasarsız geçiriliyor. Neden? Ahlâk, ahlâk, ahlâk… Kanun, nizam, plan, program… Bizde bunlar ya hiç yok, yahut çok eksik.
Allah saklasın, büyük bir zelzelede İstanbul’daki tarihî cami ve binaların bazısının yıkılacağından korkuyorum.
Fatih Camii’nin temelleri sağlam değilmiş… Beyazıt Camii kubbelerinden su aldığı için tehlikedeymiş… Çemberlitaş’daki Atik Ali Paşa Camii çatlakla dolu, bunları sıvamakla bina sağlamlaşmış olmaz.
Politikacıların zelzeleyi düşünecek vakitleri ve halleri yok. Siyaset cadı kazanı gibi kaynıyor. İktidar partileri şu anda barajın altına düşmüş vaziyette. Çeşitli manipülasyonlarla siyasal İslâm ikiye ayrıldı. Milliyetçi ve Türkçü cephede akıl almaz, görülmemiş işler oluyor. Memleketi, zelzeleyi düşünecek zaman mı var?
Ortadoğu, Kafkasya, Ortaasya, Pakistan, Keşmir, Filipinler… Hepsi karışık, hepsinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Afganistan’ı yola getirdiğini sanan Amerika şimdi Kafkasya’ya asker çıkartıyor. Çeçenlerin, Gürcistan’daki Abhazların durumu kritik.
İstanbul, bütün Türkiye büyük zelzelelerin korkusuyla titrerken Nazım Hikmet’i anma, yüceltme, putlaştırma, havalara çıkartmak faaliyetleri tam gaz devam ediyor. Bari Ankara’nın büyük bir meydanına kocaman bir Nazım heykeli diksinler ve kaidesine “Atatürk’e kafa tutan, Atatürk zamanında mahkemeye verilip ağır hapis cezasına çarptırılan, on beş sene hapiste yatan, sonra Rusya’ya kaçan, Moskova havaalanına inince ‘Benim vatanım Sovyetler Birliği’dir, beni Stalin yarattı’ diyen büyük şair” diye yazsınlar. Bazı Atatürkçülerin yaptıklarına akıl ermiyor: Hem Atatürkçü geçiniyorlar, hem de Atatürk’ün en büyük düşmanı Nazım için yanıp tutuşuyorlar. Yansınlar yansınlar. Nazım planlarını yaptığı ihtilâli başarsaydı Mustafa Kemal’i idam ettirirdi.
Zelzeleye karşı en fazla hazırlıklı olması gereken Müslüman, dindar kesim ne yapıyor? Futbol klübü tutar gibi cemaatçilik, hizipçilik, fırkacılık, tarikatçilik… Dünya işlerine, paraya, maddî menfaate aşırı ilgi. Şaşkınlık, şaşkınlık, şaşkınlık… Cihan yıkılsa gerçekçi olmazlar. Peygambere saldırılınca tepki göstermeyip de kendi baronlarına dil uzatılınca kızılca kıyamet kopartan sapıklardan ne hayır gelir!
Geçenlerde maneviyat ufukları geniş bir dostumla bir telefon görüşmesi yaptım. “Şu günler ibadet, dua, zikir, tevbe, istiğfar, sadaka, hayır hasenat günleridir” dedi. Az sadaka çok belâyı def edermiş. Cehalet öylesine yaygınlaşmış, katmerleşmiş ki, bazıları sadaka denilince sokaktaki dilenciye atılan küçük miktardaki parayı anlıyor. Sadaka, Allah için fakirlere, ihtiyacı olanlara yapılan yardımdır. Sadece parayla olmaz. Din kardeşinin yüzüne gülmen bile bir sadakadır.
İmkanı olanlara önemle hatırlatıyorum: Gücünüzün yettiği kadar sadaka veriniz. Kedilere, köpeklere, kuşlara bile yardım ediniz.
Ahlâksızlık sadece hırsızlık veya zina yapmak gibi günah ve suçlarla olmaz. Yalan söylemek, halkı aldatmak, emanetlere hiyanet etmek; mevki, makam ve memuriyetleri ehil olmayanlara vermek, bire yapılabilecek bir âmme işini ve hizmetini yüksek fiyata “bizdenlere” yaptırtmak; israf, gösteriş, gurur, kibir, lüks, aşırı tüketim… bunlar hep ahlâksızlıktır. Ha karı satarak pezevenklik yapmış, ha emanete hiyanet etmiş, ikisi de ahlâksızlıktır.
Şimdiye kadar çok yazdım, kimseye dinletemedim, tekrar ediyorum: Maddî ve malî imkan ve fırsata sahipseniz, İstanbul’un dışına çıkınız, tek katlı bir ev kiralayıp orada oturunuz çoluk çocuğunuzla. Her gün şehre gelirsiniz, işten sonra dönersiniz. 05 Mart 2002