Kıble Duvarı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Şubat 2019
Pazartesi
Binasını Mimar Sinan inşa etmiş ama yüzyıllar boyunca geçirdiği zelzele ve yangınlar sonunda dört duvardan başka orijinalinden bir şey kalmamış. Yakın tarihimizde kiraya verilmiş, kereste deposu olarak kullanılmış, 1960’lı yıllarda da hayırsever bir zatın himmetiyle tamir ve ihya edilerek yeniden ibadete açılmış.
Birkaç seneden beri bu caminin içinin biraz olsun daha güzel görünmesi için zaman zaman gayret gösteriyoruz. İki yıl önce üstteki pencerelere klasik Osmanlı usulünde vitray yaptırdık. Geçen yıl, mimarlık yapan bir dostum, içini boyatıp boş duvarlara hüsn-i hat levhası konulması için yardımcı olacağını söyledi. Bir hattat dostumuz İsm-i Celâl, İsm-i Nebi, Hülefa-i Râşidîn, Hazret-i Hasan, Hazret-i Hüseyin levhaları yazdı, onları çerçevelettirdik, çoğu büyük ve değerli hattatlara ait âyetler ve hadîsler temin ettik, kimisini ebru ile çerçevelettirdik, kimisine pasparta koydurttuk ve geçen Ramazan’da bunları camiye astık. Böylece bu ibadet yeri daha güzel, daha içaçıcı, daha sanatlı olmuş oldu.
Arada şunu da söyleyeyim, bu levhalar için yaptığım masrafları bile henüz mimar dostumdan almamış bulunuyorum. Epeydir o camiye gitmiyordum. Bir de ne duyayım? Resmî bir makamdan bir memur gelmiş. İmama bağırmış çağırmış, “Bunlar bid’attir, camilerin kıble duvarını süslemek dinen yasaktır…” deyip duvardan indirtmemiş mi?
Kıble duvarına, mihrabın iki yanına sanatsız zevksiz ışıldaklar asılıyor da onlar niçin bid’at olmuyor? Hiçbir camiden böyle ışıldakları kaldırttığınız vaki olmuş mudur? Mihrabın iki tarafındaki şamdanların üzerindeki mumların tepesine beyaz yuvarlak fanuslar konuluyor, bunların üzerine çoğu zaman çirkin bir hatla kudsî isimler yazılıyor. Bunlara bid’at diyor musunuz? Kaldırtıyor musunuz?
Yine nice camimizin mihrab duvarlarında iğrenç, işporta işi, âdi, kalitesiz, çirkin saatler asılıyor. Bazısının üzerinde “Filan Plastik…” gibi reklâm cümleleri de var. Bunlar niçin bid’at olmuyor da indirilmiyor?
Yine camilerimizin mihrab duvarlarına vantilatörler konuluyor. Yaz aylarında lüzumu olsun olmasın fıldır fıldır döndürülen bu yellengeçler bid’at olmuyor da, âyet ve hadîslerin asılması mı oluyor? Mihrab duvarlarına klima cihazları monte ediliyor. Bunlar niçin bid’at sayılmıyor ve indirilmiyor?
Son yıllarda camilere kalorifer yapılması için hummalı bir gayret var. Asr-ı Saadet’te camilerde klima ve kalorifer olmadığına göre bunların da bid’at sayılması gerekmez âyet ve hadîs levhalarını indirtenlerce.
Mihrab duvarlarına bazısı madenî, bazısı ahşap son derece zevksiz, kalitesiz, iğrenç, berbat dolaplar konuyor. Bunlar niçin bid’at olmuyor da âyet ve hadîs levhaları oluyor?
Mihrab duvarlarına:
“Lütfen cep telefonunuzu kapatınız…” levhaları asılıyor da bunlar niçin bid’at olmuyor?
Caminin diğer yerlerinde seyyar merdivenler, saplı süpürgeler, elektrikli süpürgeler teşhir ediliyor da niçin bid’at olmuyor? “Sevgili Müslüman kardeşim! Pabucunu öyle tutma, böyle tut…” diye konulan çirkin ve aptalca levhalar niçin bid’at olmuyor?
Gelelim eski tarihî camilerimizin mihrab duvarlarına:
Tahtakale’deki Rüstem Paşa Camii’nin mihrab duvarı kıymetli çinilerle kaplıdır. Resmî dairenin memuru bunlara da mı bid’at demektedir? Fatih Camii’nin mihrab duvarında kıymetli hüsn-i hat levhaları asılıdır. Bunlar da o zatın gözünde bid’attir. Çalına çalına bitmeye yüz tuttu ama birkaç camimizde hâlâ eski, elişi, nefis tunç şamdanlar var. Bunlar da mı bid’attir?
Evet fıkıh kitaplarımızda camilerin mihrab duvarlarının fazla süslü olmamasına dair bir hüküm bulunmaktadır. İslâm’ın zuhurunda her şey sade ve basitti. Medine’deki ilk mescidin dört duvarı vardı. Kapısı, camlı çerçeveli pencereleri, tavanı yoktu. Zemininde halı veya kilim de serili değildi, mü’minler toprağa (sonra kum dökülmüştür) secde ediyorlardı. Bilahere İslâm hakimiyeti geniş bir alana yayıldı. Müslümanlar İran’daki Sasanî saltanatını yıktılar, Suriye ve Filistin’i Bizans’tan aldılar, Mısır’ı fethettiler, Atlas Okyanusu sahillerine kadar gittiler, İspanya’ya geçtiler. Kısa zamanda büyük ve yüksek bir İslâm mimarîsi ortaya çıktı, çeşitli sanat dallarında Müslümanlar zarif, güzel eserler vermeye başladılar. İlk kutsal cami topraktan, hurma dallarından ve kütüklerinden yapılmıştı. Kısa bir müddet sonra taştan, mermerden, çeşitli yapı malzemelerinden yararlanıldı, nefis mabetler inşa edildi. Bu camiler ilk mescid kadar sade olmamakla birlikte, Mecusî tapınaklarına, Hıristiyan kiliselerine göre çok sadeydiler. Ancak Müslüman ustalar ve sanatkârlar mermere, duvara, pencereye, kapıya, kubbeye, minareye güzel şekiller vermişlerdi. Sadelik içinde güzellik.
Bizim camiye astığımız âyet ve hadîs levhalarını indirten resmî daire ve memur bilmiyor mu ki, bid’at ikiye ayrılır: Bid’at-i seyyie, bid’at-ı hasene…
İlk mescidde doğrama kapı ve pencere, halı, tavan veya kubbe, minare, çini, âvize, mermer mihrab ve minber olmadığına göre bunlar da birer bid’at değil midir?
Şurasını kesinlikle söyleyebilirim ki, cami duvarına, güzel bir yazı ile yazılmış, sade bir şekilde süslenmiş, yine güzel bir çerçeve içine konulmuş âyet-i kerîme ve ehadîs-i şerife levhaları asılması bir bid’at-i hasenedir. İlimleri, irfanları, firasetleri, takvaları, veraları bizden bin kere fazla ve yüksek olan eski şeyhülislâmlar, eski ulema, fukaha, meşayih bunlara izin ve fetva vermişlerdir.
Bundan elli sene kadar önce, bir Diyanet başkanı (Allah ona rahmet etsin ve taksiratını affeylesin) vazifeye başlar başlamaz bir tâmim çıkartmış ve kıble duvarlarındaki âyet ve hadîs levhalarının indirilmesini istemişti. O tarihte eski camilerimiz kıymetli hatlarla doluydu. Bu yanlış tamim neticesinde bunlar yerlerinden indirilmiş, kimi bir köşede veya depoda çürümüş, harab olmuş, kimisi de kapanın elinde kalmıştır.
Bugün, “Camilere levha asmak bid’attir” diyenler birtakım vehhabî
meşrebli kişilerdir.
Bir de, camilerin kaliteli bir şekilde boyanıp tezyin edilmesini (sanatlı bir şekilde süslenmesini ve dekore edilmesini) istemeyen birtakım gizli kuvvetler ve komiteler vardır. Onlar mihrab duvarına vantilatör, klima cihazı, kalorifer, ışıldak, hoparlör (bağırtlak veya böğürtleç) konulmasını müsamaha ile karşılarlar ama İslâm mâbetlerinin kaliteli, sanatlı bir şekilde boyanıp süslenmesini asla istemezler ve böyle bir şeye izin vermezler… Hele âyet ve hadîs levhalarını görmek bile onları çileden çıkartır… 13 Mayıs 2003