Pazartesi

 

14 Mayıs 1950, seçimleri Demokrat Parti kazanıyor. Yeni iktidar ilk iş olarak Ezan-ı Muhammedî’nin Türkçe okunmasını mecbur kılan anti-demokratik kanunu yürürlükten kaldırıyor. Serbestlik gelir gelmez onbinlerce caminin minarelerinden Allahu Ekber Allahu Ekber diye gerçek Ezan okunmaya başlıyor.Bütün Müslümanlar seviniyor, bayram yapıyor.

O tarihte Kıbrıs bir İngiliz sömürgesidir, bir genel vali tarafından idare edilmektedir. KıbrısTürklerinin liderleri, kaymak tabakası anayurttaki bu gelişmeyi olumlu karşılamıyor ve adadaki camilerde Ezan’ı Türkçe olarak okutturmaya devam ediyorlar.

Kıbrıs Türklerinin lideri Fazıl Küçük aşırı fanatik bir devrimciydi; İslâm’ın toplum üzerindeki tesirinin kalkmasını istiyordu. Kıbrıs müftüsü Dânâ Efendi İngiliz Genel Valisi’ni ziyaret ettiği zaman, sahibi olduğu gazetede müftü efendiyi, hakarete varan şiddetli bir üslupla tenkit etmişti.

Kıbrıs Rumları kendi dinlerine ne kadar bağlı iseler, Kıbrıs Türkleri de, istisnâlar dışında İslâm’dan o derecede uzaklaşmışlardır.

Ada bağımsızlığını elde edince, papaz Makarios cumhurbaşkanı olmuştu. Türkler dindar olmuş olsaydılar, cumhurbaşkanı yardımcısının da sarıklı bir İslâm hocası olması gerekmez miydi?

Dindarlar Kıbrıs Müslümanları arasında bugün de nadirdir. Zaman gazetesi, Kıbrıs camilerinde, mafsalları bükülmediği için sandalye üzerinde namaz kılan birkaç ihtiyardan başka kimse görülmediğini yazdı.

Kıbrıs Türkünün asıl dramı, din ile ilişkilerinin çok zayıflamış olmasıdır.

Bizim medyamız yazmıyor, sanki tabu bir konudur, kimse Ada’daki kokuşmadan bahs etmiyor. Bu kokuşma sıradan bir kokuşma değildir. Dehşetli, korkunç bir kokuşmadır.

Kıbrıs Rumları Elenliğin bir parçasıdır. Onlar Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapmak istiyorlar, vaktiyle Türkleri Ada’dan kaçırmak için her zulmü ve baskıyı yapmışlardır. 1974’te Türkiye garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs’ın kuzeyine asker çıkarttı ve Türklerin varlığını ve geleceğini garanti altına almak istedi. Yazık ki, 2003’te yapılan seçimlerde Türk halkının çoğunluğu Ada’nın birleşmesi yönünde oy kullandı.

Bu çoğunluğun, kokuşmadan ve kötü idareden rahatsız olduğunu farz edelim. Bu rahatsızlık dolayısıyla Rumların kucağına atılmak akıl kârı mıdır?

Kıbrıs Türkleri İslâm’a sımsıkı bağlı ve sadık kalmış olsalardı daha kârlı çıkmazlar, daha üstün ve güçlü olmazlar mıydı?

Dünyada, aynı ülkede, aynı devlet çatısı altında anlaşma, uzlaşma, barış ve güven içinde yaşayan farklı cemaatler bulunmaktadır. Rumlarla Türklerin birlikte barış, güven, itimat içinde yaşamaları mümkün müdür? Rumlar kendi dinlerine hürmetkâr, bağlı, sadık; Türkler ise İslâm’dan uzaklaşmış, alabildiğine sekülerleşmiş bir durumda iken iki cemaat arasında nasıl denge kurulacaktır?

Kıbrıs’ın güney Rum kesiminde iktisadî, ticarî canlılık var. Gelir seviyesi çok yüksek, fabrikalar, atölyeler çalışıyor, ziraat ve hayvancılık yapılıyor. Kuzey’de ise durgunluk var. Rumlardan kalan işletmeler, mâdenler, turistik tesisler ya büsbütün âtıl vaziyette duruyor, yahut verimsiz bir şekilde çalışıyor.

Türk dünyasının müzmin hastalıkları en bâriz (belirgin) şekilde Kıbrıs’ta su yüzüne çıkmış durumdadır.

Kıbrıs Avrupa Birliği’ne girince Rumlar, eskiden yaptıkları gibi Türkleri ezemez, asıp kesemez, kovamaz denilebilir. Bu iddia bir dereceye kadar doğrudur. Nitekim, Batı Trakya’da Müslüman Türkler üzerindeki baskılar hafiflemiştir. Eskiden bir Türk’ün akan damını tamir etmesine, bahçesine bir kümes veya kömürlük yapmasına bile izin vermiyorlardı. Şimdi bu ağır baskılar kalkmıştır. Kalkmıştır ama Batı Trakya Türkünü İslâm’dan uzaklaştırmak için bir takım güçler (Yunan devletini kasd etmiyorum) var güçleriyle çalışıyor. 1975’e kadarBatı Trakya’daki Türkler güçlü bir İslâm kimliğine sahipti. Bu dinî kimlik her geçen gün erozyona uğramaktadır. İslâm giderse ne olacak? Türklük baki kalacak mı? Hiç sanmam. Kıbrıs’ta olup bitenlere baksanıza…

Birkaç yıl önce Kıbrıs’a gittiğimde orada müftü olmadığını söylemişlerdi. İlim ve tatbikat bakımından müftülüğe ehil olmayan bir zat vekalet ediyormuş. Kıbrıs’a bir müftü tayin edilmesinden hangi güçler, hangi mihraklar korkmaktadır?

Kıbrıs Türkleri için bir ümit var mıdır? Elbette vardır, Allah’tan ümit kesilmez. Ancak, Allah’tan ümit etmek için Allah’a itaat etmek gerekir.Kıbrıs Türkünü iman, İslâm, Kur’ân, ibadet kurtarır. Bunlarsız ne kurtuluş olur, ne selâmet, ne felâh ve necat.

Fazıl Küçük’ün peşinden gidenler Kıbrıs Türklüğünü bugünlere getirdiler. Kıbrıs Türkleri ve Müslümanları Şeyh Nazım’ın yolunu tutmuş olsalardı böyle mi olurdu?

Türkiye ile Yunanistan arasındaki en büyük fark din konusundadır. Yunanistan’da din ve devlet barışıktır, işbirliği yapmaktadır. Ülke, halk ve devlet dinin gücünden faydalanmaktadır. Yıpratıcı, tahrip edici, temelleri sarsıcı bir din-devlet çekişmesi ve kavgası yoktur orada. Türkiye’de ise bütün yakın tarih boyunca sürüp giden bir din-devlet uzlaşmazlığı görülmektedir. Türkiye’nin en büyük kaybı bu uzlaşmazlıktan, bu müzmin çekişmeden kaynaklanmaktadır.

İslâm en büyük güçtür, kendisine bağlananlara güç, izzet, haysiyet, üstünlük, fazilet, hürriyet, bağımsızlık kazandırır.

Evet İslâm dünyasında bir takım olumsuzluklar, kötülükler görülüyor. Bunlar İslâm’dan değildir. Bir takım yarı mühtedi, münâfık, rezil, alçak, soytarı, sömürücü, hırsız, haramyiyici adamlar ve zümreler yüzünden İslâm’a çamur atmak doğru olmaz. Müslüman ülkelerde bu gibi pislikler İslâm’dan değil, İslâm’dan uzaklaşılmış olmasından dolayı oluşmuştur.

Kıbrıs’ta Sabataycı, Gizli Yahudi var mıdır? Bu hususta araştırma yapmış değilim, bilgim yoktur. Var olduğunu sanıyorum. Kıbrıs Türklerinin ve Müslümanlarının dramında onların bol miktarda tuzu biberi olduğunu sanıyorum. Genç araştırıcılara, bu konuda çalışmalar yapmalarını tavsiye ederim.

Dindarlık, vatanseverlik, milliyetçilik ile hırsızlık, kokuşma, haram yeme, hortumculuk asla bir arada bulunmazlar. Para, mal, servet hususunda temiz olmayanların ne dine, ne ülkeye, ne vatana, ne devlete bir yararları olur. Evet, bazen Allah bu dini fâsık ve fâcirle de te’yid eder. Ancak bu gibi te’yidler istisnâdır, kural değildir.

Bütün İslâm dünyasında güçlü bir dine dönüş hareketi görülüyor. Kıbrıs Müslümanlarının İslâm’a bağlılıkları ise çok gevşektir. Onlara, birilerinin, İslâmsız kurtuluş, izzet, hürleşme ve haysiyetli bir hayat olmayacağını anlatması gerekiyor. 23 Aralık 2003