Kimler Hizmet Edebilir?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Şubat 2019
Cumartesi
Yüksek seviyede devlete ve ülkeye hizmet edecek, halkın vekaletini üzerine alacak, Türkiye’nin temsilcisi olacak kimselerde ne gibi sıfatlar ve şartlar bulunmalıdır? Müsaadenizle bunları madde madde yazmak istiyorum.
Birinci şart: Vatansever olmalıdır. Devleti, milleti, ülkeyi korumak, yüceltmek niyet ve iradesine sahip bulunmalıdır. Kendi şahsî menfaatlerini hiçbir zaman Türkiye’nin (Türkiye derken devleti, halkı ve ülkeyi kasdediyorum) menfaatlerinin üzerinde tutmayacaktır. Ayda üç beş bin dolarlık bir menfaati ön plana çıkartan, o menfaatten mahrum olmamak için çırpınıp duran kimselere ben vatansever diyemem.
İkinci şart: Hizmet edebilmesi, temsilcilik yapabilmesi için bilgi-kültür boyutunun yeterli olması gerekir. Çok vatansever ama bilgisiz ve kültürsüz; böyle bir kişi fazla bir işe yaramaz. Bilgili ve kültürlü olabilmek için öncelikle yazılı-edebî lisanı iyi bilmesi gerekir. Tarih, beşerî ve iktisadî coğrafya, Batı ülkelerinin liselerinde okutulduğu kadar felsefe (psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik), sosyoloji, antropoloji, sanat kültürü ve tarihi gibi sahalarda yeterli kültürü olmayan kimse, ne kadar iyi niyetli olursa olsun doğru dürüst hizmet edemez, temsilcilik yapamaz.
Üçüncü şart: Ahlâk, karakter, fazilet sahibi olması gerekir. Ahlâk, insanın eylemle (amel, aksiyon) ilgili hareket ve davranışları ile alakalı kurallardır. Bu kurallara uyan insan iyi insandır, uymayan ise kötü. Ahlâklı kişi yalan söylemez, haram yemez, aldatmaz, hıyanet etmez, emanetin hakkını verir. Çok bilgili ve kültürlü, lakin ahlâk bakımından zayıf… Böyle kişi bir canavardır. Bir politikacı, seçimi kazanmak için bol bol vaadde bulunuyor, seçilince bunları unutuyor, yerine getirmiyor. Bu adam ahlâksız ve rezil bir kimsedir.
Dördüncü şart: Türkiye’ye hizmet edecek, onu temsil edecek kimsenin, halkın ve ülkenin kimliğine hürmet etmesi gerekir. Millî kimlik varoluşun, ayakta kalışın, zindeliğin, hürriyetin temelidir. Millî kimliğini yitiren, yabancılaşan, başkalaşan bir toplum dejenere olur, çöker, yıkılır. Devlete, millete, ülkeye hizmet edecek kimseler millî tarihe, yazılı ve edebî anadile, millî geleneklere, millî ahlâk ve terbiyeye, millî sanat ve mimarîye, millî sosyal bio-ritmlere hürmet edecekler, onları koruyacaklardır. Aksi taktirde toplum çürür.
Beşinci şart: Tarih boyunca olduğu gibi zamanımızda da insanlığın en büyük değeri din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetidir. Millete hizmet edecek, temsilcilik yapacak kişiler bu hürriyete en samimi şekilde saygı göstermeye mecburdur. Kendisi dinsiz ve ateist, yahut başka bir dine mensup da olsa Türkiye’nin hâkim-dominant dini olan İslâm’a hürmet etmesi gerekir. Din hürriyeti anayasaya yazılmış olan kuru bir hürriyet ve hak değildir. Böyle bir hürriyetin mevcut olması için inananların “İnandıkları gibi yaşayabilmeleri” gerekir. Müslüman bir ülkede Müslüman bir vatandaş kendi dininin zarurî emir ve yasaklarına uygun bir hayat süremiyorsa o ülkede din hürriyeti yoktur diyebiliriz. Dünyanın bütün medenî, hukuklu, insan haklarına bağlı ileri ülkelerinde Müslüman kız çocuklarının okullara ve üniversitelere başörtülü olarak gidip okumalarına ruhsat verilmiştir. Çünkü tesettür İslâm dininin ve şeriatının kesin bir emridir. Medenî bir düzen bu hakkı çiğneyemez. Medenî bir ülkede nasıl Farmasonların, Siyonistlerin, ateistlerin, şu veya bu ideolojiye bağlı ve inanmış kimselerin serbestçe siyasî faaliyette bulunmaları hürriyeti varsa, Müslümanların da olması gerekir. Farmason ve ateist hür olacak, Müslüman olmayacak; böyle bir sisteme elbette demokrasi denemez.
Altıncısı: Bu millete, bu ülkeye, bu devlete hizmet edecek, temsilcilik yapacak kimselerin militan dinsiz olmaları ne kadar yanlışsa, dine hizmet perdesi altında din sömürücülüğü yapmaları da o kadar yanlıştır. Türkiye’nin başında iki büyük belâ vardır: Biri militan, harbî, fanatik, azgın din düşmanlığı; ikincisi din sömürüsü. Ülkemizdeki kötülüklerin temeli bu düşmanlık ve sömürüdür. Bu iki belâdan kurtulmazsak geleceğimiz çok karanlıktır. Tekrar ediyorum: Militan din düşmanları ve rezil din sömürücüleri tasfiye edilmedikçe Türkiye kurtulamaz, yükselemez, hattâ varlığını sürdüremez. İslâm bizim bu coğrafyadaki bin yıllık serüvenimizin ana unsurudur. Düşmanlıklardan ve sömürüden mutlaka korunması gerekir. Zıt kutuplar gibi görünse de düşmanlık ve sömürü bu ülkeye, bu devlete, bu millete en fazla zarar veren sapıklıklardır.
Yedincisi: Türkiye bir çeşitlilikler ülkesidir. Bizim ana kimliğimiz “Türkiyeliliktir”, lakin bunun altında birtakım alt-kimlikler bulunmaktadır. Etnik, dinî, bölgesel, ideolojik alt-kimlikler. Kendi alt-kimliğini ana kimliğinden üstün tutanlar bu ülkeye hizmet edemez, temsilcilik yapamaz. “Medenî, olgun, vatansever bir Türkiyeli, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birliğin taraftarı olmalıdır. Alt-kimliklere saygı göstermeliyiz, ancak hiçbir alt-kimliğin ana kimliği inkâr etmesine, ona zarar vermesine razı olmamalıyız.
Sekizincisi: Devlete, millete, ülkeye hizmet edecek, onların temsilcisi olacak kimselerde mutlaka estetik-sanat boyutu bulunmalıdır. Bu boyutun eksikliği yüzünden ülkemiz son yetmiş sene içinde çok çirkinleşmiştir. Gizli bir kuvvet ve şebeke bu ülkede eski Selçuklu, Beylikler, Osmanlı mimarlık ve şehirciliğini baltalamış, vatan sathını korkunç ve iğrenç beton yığınları ile doldurmuştur. Mimarlık ve şehircilik açısından Türkiye cüzzamlı bir çehreye ve bedene dönmüştür. Böyle bir hıyaneti Bolşevikler Azerbaycan’da ve diğer sömürge Türk ülkelerinde bile yapmamıştır. Gidiniz Azerbaycan’ın başşehri Baku’ya, orada Sovyetler zamanında yapılmış millî Azerî-İslâm mimarinin güzel örnekleri olan sanatlı binalar göreceksiniz. Anıtsal yapılar, büyük hizmet binaları bu ülkenin tapu senetleridir. Bunlar yozlaşır, dejenere edilir, yabancılaştırılırsa tapu senetleri yırtılmış atılmış olur. Maalesef bu hıyaneti bizde, zâhiren Türk ve Müslüman görünen, bâtınen Yahudi olan bir tâife yapmıştır.
Dokuzuncusu: Farmasonluk uluslararası gizli bir tahakküm şebekesidir. Son iki yüz yıllık tarihimizde Türkiye Farmasonları çeşitli ihtilaller, inkılaplar, devrimler yapmışlar ve bunların hepsi de devlete, ülkeye, halkazarar vermiştir. Sultan Mahmud’un Yeniçeriliği ilga etmesinin ve Bektaşi tarikatini kapatmasının intikamını almak için aşırı Bektaşiler Farmasonlarla işbirliği yaparak Osmanlı devletinin temellerini çökertmişlerdir. Farmasonluk Müslümanlıkla bağdaşmaz. Bizim millî ve dinî Ahîlik teşkilatımız ve fütüvvet ahlâkımız vardır. Türkiye’ye hizmet edecek, Türkiye’yi temsil edecek kimselerin Farmason olmamaları, ahîlik ve fütüvvet zihniyet ve ahlâkına sahip bulunmaları gerekir. 06 Ekim 2002