Çarşamba

 

Japonya’da kimono dikecek birinci sınıf terziler var ama bizde, meselâ Çalıkuşu’ndaki Feride’nin gülkurusu çarşafını dikecek birinci sınıf bir terzi bulamazsınız, Japonya’da kültür kopukluğu olmadı, bizde oldu.

Japon, kimono için Paris’e muhtaç değil ama biz birinci sınıf tesettür için muhtacız. Yüksek tabaka Müslüman hanımların Paris’ten Avrupa eşarpları satın almaları meseleyi halletmez. Önemli olan eşarp değil, giyim kuşam kültürüdür. Japonların kimonosu, Hintlilerin sarisi olduğu gibi Türkiye Müslümanlarının da kendilerine mahsus tesettür giyimleri olması gerekir.

Anadolu’dan iki büyük imparatorluk gelip geçmiştir. Doğu Roma ve Osmanlı. Bunca siyasî, kültürel, tarihî iddiası olan Türkiye Müslümanlarının uyduruk kıytırık tesettür kıyafetleri ve başörtüler sergilemeleri onlara hiç yakışmaz.

Son elli küsur yıl içinde niçin bir

“Giyim, Kuşam, Moda Meslek Lisesi”

açmadık?

Hayat bir mücadeledir, bir yarıştır. Giyim kuşam kültürü açısından Müslümanların öteki medeniyetlerin üzerinde olması gerekir.

Müslüman kadınların başörtüsü bir dezavantaj değil, aksine bir üstünlük faktörüdür. Bir şartla:

Bunun yüksek kültürüne sahip olacaksın.

Çarşafta ve peçede sanat ve estetik var mıdır? Vardır ki, vaktiyle

Yakup Kadri Karaosmanoğlu
“Çarşafa ve Peçeye Dair”

başlıklı yazısında bu kıyafeti övmüştür. Hem de bir dindar gözüyle değil, bir estet, bir edip olarak.

Herkes anasından sanatçı, estet, marifetli ve hünerli doğmaz. Bunlar eğitimle elde edilir. Paran ve imkânın çok ama kültürüne sahip değilsin. O zaman üstün bir tesettüre sahip olamazsın. Sende yoksa, ne yapacaksın? Bilenlerden, uzmanlardan, senden üstün olanlardan yardım isteyeceksin.

Birkaç yıl önce Yemen’e gitmiştim. Yemenli kadınların çarşaflarına ve peçelerine hayran kalmıştım. Üstad Necip Fazıl hacca gittiğinde Arabistan hanımlarının kıyafetlerini çok beğenmiştir. Beğenmek veya beğenmemek. Bunlar elbette izafî şeylerdir. Lakin büyük uzmanlara, büyük sanatkârlara sorulup danışılınca işin doğrusu anlaşılır. Dünyanın büyük ve ciddî modacılarından birine İslâmî tesettür kıyafetleri ve başörtüleri hazırlattırılacak. Birkaç hanım ve kız bunları giyecekler ve yine çok kompetan bir jüriden not alacaklar. 10 üzerine 7 alabilirlerse iş başarılmış demektir.

İkinci müsabaka:

On kadına Avrupai kıyafet giydirilecek, on kadına da Paris’te hazırlanmış tesettür kıyafeti. Jüri, Müslüman kadınları daha zarif, daha sanatlı bulursa, imtihanı ve yarışmayı kazanmış olurlar. Filanca Müslüman hanım eşarplarını Paris’ten, ayakkabılarını Milano’dan, kumaşlarını Londra’dan getirtiyormuş… Bunun bir kıymeti yoktur. Paris eşarbı ile kaliteli ve üstün tesettür olmaz.

Elde dokunmuş, geleneksel usulle tabiî şekilde boyanmış bir Japon ipekli kumaşıyla olur. Hint kumaşı ile olur. Geleneksel Çin kumaşı ile olur. Anadolu’da el tezgahında dokunmuş ipekli kumaş… Kök boyasıyla tek renk verilmiş… Parlak ve cafcaflı değil. Çok sade ve harikulade. Bununla olur. Ne kadar pahalı, ne kadar sanatlı, ne kadar nadir (Bazı eşarplar bir tek nüsha yapılıyormuş…), şayet

“Ben Avrupa işiyim!..”

diye bağırıyorsa onunla olmaz.

Prof. Hilmi Ziya Ülken’in

“Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü”

adlı bir kitabı vardır. Tarihî bir arızayı tamir etmek, kopukluğu gidermek, aslına ve kendine dönmek istiyorsan yabancı uzmanlardan yararlanacaksın.

Türkiye Müslümanları son elli yıl içinde niçin dünya çapında bir modacı yetiştirmediler? Müslümanların salonları (Nâdir istisnalar dışında) niçin çağdaşların, ehl-i dünyanın salonları kadar zevkli ve kaliteli döşenmemiştir?

Serveti var, 250 bin liraya lüks bir otomobil alıyor ama zarif, kibar, üstün, vasıflı bir kılık kıyafeti yok. Niçin? Bunca dev Müslüman firmadan, hiç olmazsa biri niçin bir müze kurmamıştır? En fazla oyu alarak iktidar olmakla iş bitmez. Birçok konuda muktedir olmak gerek.

Siyaset dışında da güçler, iktidarlar vardır.

  • Edebiyatta üstün olacaksın.
  • Düşünce sahasında üstün olacaksın.
  • Mimarlıkta ve şehircilikte üstün olacaksın.
  • Giyim kuşamda, tesettürde üstün olacaksın.
  • Genel kültürde üstün olacaksın.
  • Ahlâk ve fazilette üstün olacaksın.
  • İlmî araştırmalarda üstün olacaksın.
  • Sosyal yardımlaşmada üstün olacaksın.

    Bu üstünlüklere sahip olmazsan iktidar olsan bile muktedir olamazsın. Hele medyada…

    Giyim kuşam, yüz ana meseleden sadece biridir.

    Bir ülkede yaşayanların rekabet etmeleri, çekişip tepişmeleri iyi bir şey değildir. Kur’ân, “Hayırlı işlerde yarışınız” diyor. Boş lafları, düşmanlığı bırakalım ve

    “onlardan”, “ötekilerden”

    daha güzel giyinelim. Yarışmayı ancak bu şekilde kazanabiliriz. “İslâm çok yüksek, en yüksek…” Eyvallah, lakin biz Müslümanlar yüksek miyiz?

    Şehirdeki en iyi lokantalar Müslümanlarınkiler olmalı. Şehirlerarası yolcu taşıyan otobüs şirketlerinin en başarılısı, müşterilerini en fazla memnun edeni Müslümanlarınki olmalı. Okullardaki sınıf birincileri dindar ailelerin dindar çocukları olmalı. Dinsizler ve ateistler bile dindarlara güvenmeli, onlardan emin olmalı. En iyi, en doğru, en örnek tacirler, sanayiciler, iş adamları dindarlar içinden çıkmalı. Müslüman bir iş adamının çekleri karşılıksız çıkmamalı, bonoları vaktinde ödenmeli.

    Dindar politikacılar asla yalan söylememeli, asla emanete hıyanet etmemeli, asla verdikleri sözden dönmemeli. Müslümanlarda kara ve kirli para olmamalı. Böyle servetler edinenler camia dışına atılmalı, aforoz edilmeli.

    Dindar valiler, kaymakamlar, diğer dindar bürokratlar dinsizlerin bile itimadını kazanmalı, hayranlığına konu olmalı. Bir

    Adnan Kahveci

    vardı… Bir

    Recep Yazıcıoğlu

    vardı. Onlar gibi birkaç kişi vardı… Müslümanların siyasetçileri, bürokratları onlar gibi olmalı. Rahmet-i Rahman’a kavuştular ama halk onları hayırla yad ediyor.

    Sıradan bir vatandaşın kötü giyinmesi, kötü bir tesettüre bürünmesi o kadar vahim ve sakıncalı değildir ama temsilci, yüksek, herkesin gözü onun üzerinde olan bir Müslümanın kötü giyinmesi İslâm’a ve Ümmet’e zarar verir.

    Bir dinsizin çalması, soygun yapması tabiî karşılanabilir ama bir Müslümanın kara ve kirli servet edinmesi İslâm’a ihanet olur. Kıt kanaat geçinen bir vatandaşın ev döşemesinin kaliteli olmaması bir kusur değildir ama yüz milyonlarca dolarlık servet sahibi, üç katlı lüks bir köşkte oturuyor, herkes ondan bahs ediyor ve bu zatın salonu berbat ve zevksiz şekilde döşenmiş… İşte bu olmaz, işte bu kabul edilemez.

    Yeterli

    sayıda Müslümanın; bilgi ve kültürde, ahlâk, fazilet ve aksiyonda, güzellik, sanat ve estetikte üstün, vasıflı, güçlü, muktedir olması şarttır. 20 Eylül 2007