Perşembe

 

Millî Gazete’nin 31 Ekim 2006

tarihli nüshasının ikinci sayfasındaki Kırgızistan’la ilgili bazı bilgiler beni üzdü ve heyecanlandırdı. Bunları anlatmadan önce bu kardeş ülke ile ilgili bazı çok kısa ansiklopedik bilgiler vermek istiyorum.

* Orta Asya’nın en doğusunda Çin’le sınırları olan kardeş bir ülkedir. Bu kardeşlik hem Müslümanlıktan, hem de aynı soya mensup olmaktan ve (çok değişik de olsa) Türkçe konuşmaktan kaynaklanmaktadır.

* 1864’te Çarlık Rusyası tarafından işgal edildi.

* 1991’de bağımsızlığını kazandı.

* 2005’te ülkeyi 1990’dan beri idare eden Askar Akayef geniş ve yaygın halk hareketi karşısında düştü. Eski başbakan Kurmanbek Bakiyef başkan oldu.

* Yüzölçümü: 198.500 km.kare. (Türkiye’nin dörtte birinden fazla)

* Çin, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan ile sınır komşusu.

* Nüfusu: 5.213.898.

* Çeşitlilik: Yüzde 64 Kırgız, yüzde 12.5 Rus. Yüzde 1.1 Dungan (Müslüman Çinli), yüzde 1 Ukraynalı, yüzde 1 Uygur. Ötekiler: Yüzde 5.7.

* Resmî dil: Kırgızca ve Rusça.

* Başkent: Bişkek.

* Başbakan: Feliks Kulov.

* Coğrafî yapı: Yüksek ve engebeli. En yüksek tepesi 7439 metre ile Jengiş Çokusu.

* İktisadî durumu: Fakir.

Şimdi gelelim beni üzen ve heyecanlandıran bilgilere.

“Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”nin bir ekibi Kırgızistan’a gitmiş, bölgedeki tek İslâm üniversitesinin rektörü Abdüşşükür Nurmatov ile görüşmüş. Verilen bazı bilgileri aşağıya sıralıyorum:

* 500 kişilik üniversitenin aylık bütçesi sadece 1500 dolarmış. En yüksek maaşı Rektör yardımcısı alıyormuş, o da ayda 45 dolarmış.

* En az maaşı ayda 15 dolarla temizlik işçileri alıyormuş.

* Üniversitede 300 erkek ve 200 kız öğrenci ders görüyormuş.

* Rektör Ezher mezunuymuş.

* Fakirlik, yoksulluk, çaresizlik gırtlağa kadarmış.

* Şehirde kalacak paraları olmadığı için hocaların ve öğrencilerin büyük kısmı sabah akşam köylere gidip geliyormuş.

* Öğrenciler beş on sent kazanmak için (Orada 1 dolar büyük paradır) derslerden sonra pazar yerlerine gidip çalışıyormuş.

* Üniversitenin yemek salonu yokmuş. Para yok ki, yemek pişirsinler, bir salonda yesinler… Cansuyu birkaç iftar yemeği vermiş, koridorlara yaygı serip üstünde yemişler.

* Sovyetler Birliği zamanında sayıları 40’a inen camiler şimdi iki bin olmuş. Cemaat camilere sığmıyor, sokaklara taşıyormuş.

* Cemaati bilhassa gençler teşkil ediyormuş.

* Kadınlar ve kızlar arasında tesettür yaygınlaşıyormuş.

* Misyonerler harıl harıl çalışıyor ve büyük paralar harcıyormuş. (İslâm üniversitesinin bir aylık bütçesi 1500 dolar, bir misyonerin aylık maaşı birkaç bin dolar).

* Rektör Nurmatov’a bir gün bir öğrencisi gelmiş, bir hafta izin istemiş. Niçin diye sorduğunda “Bir Rus’tan bir çift ayakkabı almıştım. Çok eskidiler, giyilecek halleri kalmadı, bir hafta çalışıp bir ayakkabı almak istiyorum” demiş.

* Bir başka öğrencisi derslere geç kalıyormuş. Rektör kendisini azarlamış, çocuk ağlayarak “Üniversiteye gelmek için iki otobüse binmem gerekiyor. İkincisine para bulamıyorum, yürüyerek geliyorum” demiş. Bunun üzerine Rektör de ağlamaya başlamış.

* Amerikalılar gelmişler, “İslâm Üniversitesini birlikte çalıştıralım, ders programlarını beraber yapalım, biz bütün masrafları bol bol karşılayalım” demişler. Rektör bu teklifi kabul etmemiş. Çünkü Amerikalılar bu yolla İslâm dinini tahrif etmek isteyeceklerdir diye düşünmüş. (Bizdeki Diyalogçuların kulakları çınlasın!)

Evet muhterem okuyucularım bu bilgileri öğrenince kan beynime çıktı, hem üzüldüm, hem heyecanlandım.

Amerikalılar, kötü niyetle oradaki İslâm Üniversitesine yaklaşıyorlar, malî destek teklif ediyorlar, biz Türkiyeli Müslümanlar ise bütün İslâm dünyasını ve bu arada Kırgızistan’ı kucaklayan bir teşkilâta sahip değiliz. Cansuyu Derneği’ni İslâm dünyasındaki faydalı ve hayırlı faaliyet ve hizmetleri dolayısıyla tebrik ediyorum.

Geçtiğimiz Ramazan’da bazı zengin Müslümanlar gösteriş olsun diye lüks restoran ve hotellerde şaşaalı ve debdebeli iftar showlar tertiplediler. 150 davetli, adam başına 100 dolar, yekun 15 bin dolar… Bu para Bişkek’teki İslâm üniversitesini ihya ederdi. Orada, üniversiteye gelebilmek için iki otobüse binmek zorunda kalan öğrenciye ayda 15 dolar burs verilse çocuk sevincinden uçar, refaha kavuşur. Ayda 30 dolar maaş alan profesöre bir 30 dolar daha verilse adamcağız zengin olur. Ah bize, vah bize, eyvah bize, ne oldu bize…

Kırgızistan nerede, haberimiz yok. Başkentinin Bişkek olduğunu bilmiyoruz. Müslümanların, İslâm dinine hizmet edenlerin orada neler çektiklerinden haberimiz yok… Efsus efsus efsus…

Biz bu devir Müslümanları kendimizi ne kadar dar kalıplara haps etmişiz. Müslüman dediğin geniş ve engin ufuklu olmalı. Kalbinin yarısı burada çarparken, öbür yarısı Meşrik’ten Mağrib’e kadar İslâm dünyasında çarpmalı.

Çok dar gelirlilere bir şey söylemiyorum ama orta gelirlilere ve hele zengin Müslümanlara diyecek birkaç lâfım vardır:

* Ayda 15 veya otuz dolar ayırıp bunu Kırgızistan’daki veya başka bir İslâm ülkesindeki fakir bir öğrenciye verseniz neyiniz eksilir?

* Biftek yemeseniz, kadayıfın üzerine kaymak koymasanız da, artacak para ile

i’lâ-yı kelimetullah

hizmetlerine yardımcı olsanız sizin için ne kadar iyi olur.

* Allah’ın size vermiş olduğu malların, gelirin, servetin bir kısmını O’nun yüce rızasını kazanmak için harcamış, infak etmiş olsanız ne güzel bir ticaret yapmış olursunuz.

Bir senaryo:

Hacı Zenginzâde Altınsatar

100 bin dolarlık nemrudî lüks otomobilini sattı,

yerine otuz bin dolarlık iyi bir otomobil aldı. Geri kalan parayı Allah yolunda (akıllıca) harcadı. Bu harcama onun için âhiret azığı olmaz mı?

Ah biz en yarayışlı ticareti bilmiyoruz, bilsek de yapmıyoruz. 03 Kasım 2006