Pazartesi

 

Bağ evim İstanbul’a 100 kilometre uzaklıkta. Geçenlerde onun önünde otururken yakındaki köyden birisi selam vermek için uğradı, oturduk biraz sohbet ettik. Ona “Şu anda tarlalar, bahçeler, meyvelikler ekilip biçilmiyor, bakılmıyor, âtıl vaziyette duruyor, eskiden de böyle miydi?” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Eskiden bütün tarlalar ekilirdi, mahsuller olgunlaşınca Sakarya tarafından harman makinaları getirilirdi, tonlarca buğday elde edilirdi. Makinalı tarımdan önce tarlalar öküzlerin çektiği sabanlarla sürülür, çakmaktaşlı döğenlerle harman yerlerinde sapı ile tanesi birbirinden ayrılırdı. Her evde Şile bezi dokuyan el tezgâhları vardı. Mandalarımın sütünden yağ ve peynir çıkartır satardım. Buğdayımızı buradaki su değirmenlerinde öğütürdük. Yazın, kış için tarhanalar yapılır, erişteler kesilir, meyveler kurutulurdu. Köylerin kendilerine yeten bir ekonomisi ve üretimi vardı.”

Şimdi otomobille geçerken yol kenarlarına bakıyorum:

– Nice tarlalar artık ekilmiyor.

– Meyve bahçeleri kurumuş.

– Su değirmenleri çökmüş, battal olmuş.

– Evlerde artık el dokuması bez dokunmuyor.

– Bir köy bakkalına gidiyorsunuz, köy peyniri yok.

– Köy bakkalında köy ayranı bulamazsınız ama Colalı boyalı meşrubatın bin çeşidi mevcut.

– Bir köy bakkalından köy yumurtası almak istemiştim. Yokmuş, komşulardan zor zahmet on yumurta bulmuşlardı.

– Köy ekmekleri, çuvalla alınan fabrika unlarından yapılıyor artık.

– Kırsal kesimdeki testi çömlek atölyeleri kapanmış.

– Ormanlık bölgelerde ağaçtan el sanatı eşyaları üretilmiyor.

Bu olumsuz tabloya mukabil:

* Devlet her köyde iki katlı betonarme köy konakları yaptırmış, alt kat kahvehane olarak kullanılıyor, üst kat düğün içinmiş…

* Almanya’da veya şehirde çalışanlar köylerinde beton evler, apartmanlar yaptırmışlar.

* Her köye elektrik gelmiş, bu enerji televizyon, buzdolabı, çamaşır makinası için kullanılıyor. Üretim, küçük sanayi için kullanılmıyor.

* Mesela bal üreten, arıkovanları olan yaşlı bir zat vefat ediyor veya çalışamayacak kadar güçsüz duruma düşüyor, onun yerini oğlu veya torunu almıyor. Arıcılık yaşlı adam ile son buluyor.

* Herkesin cep telefonu var, lüzumlu lüzumsuz konuşuyor, bu aleti çok seviyor.

* Eline fırsat geçiren herkes otomobil almak istiyor.

Neler yapılabilir?

• Seralı veya serasız fidancılık, çiçekçilik, kaktüsçülük…

• Ev işi ve el işi reçeller ve konserveler. Bir aile kendi evinde patlıcan reçeli, havuç reçeli, mantar reçeli, yeşil ceviz reçeli (nefis olur) yapıp tatil günleri yol kenarlarında satabilir. Siz bir yoldan geçerken patlıcan veya ceviz reçeli almak istemez misiniz?

• El tezgâhlarında ipek gibi ince yünden ve ketenden kaliteli ve sanatlı kumaşlar dokunur ve meraklılarına satılır.

• Orman bölgelerinde ağaçtan çeşit çeşit sanat kıymeti olan eşya yapılabilir.

• Fırında pişirilmiş topraktan çömlekler, testiler, Çanakkale işlerine benzer eşyalar yapılabilir.

• Şehir marketlerinde satılmayan nefis koyun, keçi, manda sütünden peynirler. Meselâ: Köyden peynir alıyorsunuz, teflon tavada kızartıyorsunuz, etten daha lezzetli bir yemek elde ediyorsunuz…

• Her yerde olmaz ama yüz köyden birinde rüstik mobilya üreten küçük bir atölye kurulabilir. Eski şerbetlikler, Osmanlı sanatına uygun sehpalar, rahleler, kestane ağacından kanepeler, tavan göbekleri…

• Bir başka köyde, bundan iki bin yıl önceki metodlarla bakır ve tunç eşya üretilen, müzelerdeki objelerin replikalarını yapan bir atölye…

Şu yetmiş milyonluk Türkiye’de bir tek idealist kimse yok mu ki, şehre yakın bir köye gitsin, orada el yapımı kağıt üreten bir kağıthane açsın… Yanında birkaç kişi çalıştırır, hem kendisi para kazanır, hem çalışanlar ekmek yer. Böyle bir şey tutar mı diye sorana, “Biri yapsın, bir müddet sonra Japonya’dan gelip ziyaret edeceklerdir…” cevabını veririm.

Kimsenin yüzüne bakmadığı şu mütevâzı simitimiz, “Simit Saraylarında” satılmaya başlandı. Kimbilir, simit gibi, canlandırılmayı bekleyen kaç gizli hazinemiz vardır.

Ey bu memleketi idare edenler!

Ey aydın geçinenler!

Ey gurur ve kibir içinde küçük dünyaları biz yarattık havalarında olanlar!

Ey sorumlular, ey vazifeliler, ey vekiller, ey emanetçiler!

Bu ülkeyi, bu halkı daha üretken, daha çalışkan, daha verimli, daha başarılı yapmak için niçin gerektiği gibi çalışmıyorsunuz?

Ey popülist politikacılar! Boyunuz devrilsin!..

Gidin başka ülkeleri gezin, oralarda halk nasıl çalışıyor, devlet onlara nasıl rehberlik ediyor, destek veriyor, yardımcı oluyor.

Çin Hindi’ne, Tayvan’a gidiniz, oralarda dağ yamaçlarına taştan duvarlar yapmışlar, ovalardan toprak taşımışlar ve o cep kadar yerlerde ziraat yapıyorlar.

Çin’de tarlalar gölet haline getirilmiş, “Tarla balıkçılığı” yapılıyor.

Gidin bakın Seylan’da, Hindistan’ın Himalaya eteklerinde, Çin’de, Japonya’da nasıl çaycılık yapılıyor.

Hollanda’ya gidin, denizden bin zahmetle kazandıkları, o sıfır seviyenin altındaki topraklarda nasıl lâlecilik, çiçekçilik, fidancılık yapılıyor ve vaktiyle soğanını bizden aldıkları çiçeklerden nasıl yüz milyarlarca dolar kazanıyorlar.

Afrika ülkesi Kenya bile çiçekçilikte bizden fersah fersah ileride. Utanın utanın utanın ey utanmazlar!

Bir ülke vecizelerle, sloganlarla, günü geçmiş ideolojilerle ilerlemez, güçlenmez, ayakta durmaz.

Türkiye’nin hayata geçirilebilme özelliği olan ilme, tekniğe, rehberliğe, uzmanlığa, yol göstericiliğe ihtiyacı vardır.

Bu toprakların her karışı işlenmeli ve üretim yapılmalıdır.

Türk çiftçisinin pancar üretimini kısıtlayanlar. Utanın utanın utanın!

Türkiye’de yağlı tohumlar tarımını çökertip Amerika’dan gemiler dolusu Amerikan ayçiçek yağı, Amerikan içyağı, Amerikan domuz yağı ithal edenler utanın utanın utanın, Allah sizi kahr etsin!

Türkiye gibi büyük bir ülkenin, toprakları ve imkanları son derece müsait olmasına rağmen dışarıdan parça halinde sığır ve domuz eti ithal etmesi ayıp değil midir. Utanın utanın utanın ey kaltabanlar!

Amerikalıların, Avrupalıların, Kapitalist Emperyalizmin emir ve direktiflerine uyarak Türkiye’de millî ve yerli güçlü bir otomotiv sanayii kurdurtmayanlar! Utanın utanın utanın…

Ehliyetsizlikleriyle, vicdansızlıklarıyla, sorumsuzluklarıyla, emanetlere hıyanet etmeleriyle Türkiye’yi bugünkü hale düşürenler! Tarih sizi affetmeyecektir, millet sizi affetmeyecektir. Gelecek nesiller sizleri lânetle anacaktır! 12 Eylül 2006