Cuma

 

Kitap alıp, kütüphane kurup da okumayan kimselere pek acırım. Onlar, darılmasınlar, sırtında kitap taşıyan hammallara benzer.

Bu fakirin çok kitabı var, bazen ziyaretçilerim sorarlar. “Bunların hepsini okudun mu?” Gülerim, bunca kitabın hepsi başından sonuna kadar okunmaz, okunamaz ki… Ben her gün kitap okurum. Hemen hemen hiçbir kitabı başından sonuna kadar okumam. Merak ettiğim, beğendiğim yerlerini okurum. Bazen yüzde doksanını okurum, bazen yüzde onunu, bazen de birkaç sayfasını veya paragrafını. Roman okurken bile, sıkıcı yerlerini, şöyle acele bakışlar atarak geçiveririm.

Okumakta önemli olan çok miktarda okumak değildir. Faydalı, değerli, kaliteli yazılar okumaktır önemli olan.

Beş yüz sayfalık bir kitapta beş satırlık bir paragraf vardır ki, size bilgi kazandırır, hikmet öğretir, sizi aydınlatır.

Adam okuyor okuyor, lakin kendisinde hiçbir tekâmül olmuyor. Kırk senedir aynı yerde otlayan mahluk gibi. Ne anladım ben böyle okumaktan.

Okuyanın her günü bir öncekinden daha aydınlık, daha güzel olmalı.

Bazen seksen sayfalık küçük bir kitap sekiz yüz sayfalık büyük bir kitaptan daha değerlidir.

Peygamber, “Ya Rabbi, faydasız ilimden Sana sığınırım…” buyurmuş.

Televizyonda çok meraklı, çok önemli bir program var… Elinizde de değerli bir kitap… İmtihandasınız. Bakalım televizyon mu seyredeceksiniz, yoksa kitap mı okuyacaksınız? Televizyona kayarsanız sınavı kaybettiniz demektir. Televizyon şifahî kültürdür, kitap yazılı kültür, gerçek medeniyet.

Yaşım ilerledi, ev ağzına kadar doldu, yine de kitap satın almadığım günün akşamında üzülürüm, bugün kitap alamadım, zarardayım, diye.

Kitaplar çok pahalı oldu. Yine de ucuza alabildiklerim oluyor. Geçen gün Beyoğlu’na çıkmıştım, Balıkpazarındaki handan mimarlık konusunda beş kitap aldım, beheri birer milyona. Ucuz…

Türkiye’nin tuzukuruları (Birkaç milyondurlar herhalde), zenginleştikçe kitaptan, okumaktan uzaklaşıyorlar. Onların çoğu iki manada kitapsız…

İslâmî kesimin zengin, varlıklı tabakası genellikle ne kitap alır, ne de okur. Onların merakı lüks meskenler, lüks ev eşyası, lüks otomobil, lüks yazlık, lüks giyim kuşam, lüks yeme içme, lüks tüketim… Lüks hayatla İslâm ahlâkını nasıl bağdaştırabiliyorlar anlamış değilim..

Bazı kitaplar çok ilgi görüyor, çok satılıyor. Kur’ân denklemi… 11 Eylül’ün içyüzü… CIA tezgahları… Susurluk’ta esrar kumkuması… Böyle kitapları elime bile almam.

Son kırk yıl içinde Arap-İslâm alemini oyalayan, yanlış yollara sokan kitapları lisanımıza tercüme ettiler ve her yere yaydılar. Beyrut’ta oturduğum zaman orada da bu tür kitapların tekerlekli arabalarla kavun karpuz gibi satıldıklarını görmüştüm. Müslümanlar bunları okuyacaklarına klasik, geleneksel İslâmî kitapları okumuş olsalardı bir yere varmış olurlardı.

İslâmî kesimdeki bir dengesizliği anlatacağım:

Peygamberimiz hakkında çok güzel, gayet değerli, kaliteli bir kitap çıkıyor. Bin tane basılıyor, bir yılda zor satılıyor…

Şu mâlum ve mâhut din baronlarından biri hakkında saçmasapan bir övgü kitabı çıkartılıyor ve kapış kapış satılıyor.Baron-perestler satın almak, imzalatmak için kuyruğa giriyor. Bir yılda yüz bin adet satılıyor. Yazan, yayınlayan köşeyi dönüyor…

İşte bir kısım Müslümanların acınacak hali budur. Onlar kendi cemaatlerine İslâm’dan fazla önem verirler, kendi Baronlarına Hazret-i Peygamberden daha fazla ilgi gösterirler… Dengesizler, pusulası bozuklar, hizip asabiyeti kurbanları…

Ünlü bir kişinin, kütüphanesinin önünde çekilmiş fotoğrafını gördüm. Kitaplar hiç güzel değildi. Hiç olmazsa bir kısmının deriden, marokenden güzel ciltleri olmalıydı. Çoğu beyaz beyaz kapaklar, uyduruk renkler, ilkel tasarımlar…

Kitap alacak param yok… Böyle diyene nasihatim şudur:

– Ucuz ye, ucuz giyin, ucuz yaşa, arttırdığın para ile değerli, faydalı, kaliteli kitap al. Kitapsız, ilimsiz, irfansız, hikmetsiz adam olamazsın.

Kimisinin ideali zaten adam madam olmak değil. O, para kazanmak, zengin olmak, köşeyi dönmek istiyor. Ne sefil ve rezil arzular ve emellerdir bunlar. Dünya bir handır, bir kapısından girersin, ötekinden çıkarsın…

Herkes evinin en güzel ve şerefli yerine bir kitap rafı veya dolabı koysun ve onu kısa zamanda değerli, faydalı, vasıflı kitaplarla doldursun. Birinci dolapta yer kalmayınca ikinciyi alsın.

Salonda kitaplık koyacak yer yok… O halde vitrini at ve yerine kitap dolabı koy…

Karım, toz yaptığı için kitap istemiyor… Allah o kadına biraz akıl ihsan etsin. Onu dinleyen ve ondan korkan kocasına da cesaret ve sabır versin…

İslâm bir kitap, kağıt, yazı medeniyetidir. Kitabı dışlayan, kitaba ilgi göstermeyen, kitabı horlayan Müslümanlar moloz, bedevî, cahil Müslümanlardır. Onlardan köy olmaz, kasaba olmaz…

İlim, irfan, sanat, kültür, kitap, yayıncılık, araştırma, inceleme, kütüphane kurma, mimarlık, dekorasyon, giyim kuşam, ev döşeme, geleneksel sanatlar gibi medeniyet konularında ve sahalarında nal toplayacaksın ve sonra da vatanında haysiyet, hürriyet, şeref ile rahat ve huzur içinde yaşayacaksın… Mümkün müdür böyle bir şey?

Kitabı, ilmi, irfanı, ahlâkı, fazileti, sanatı terk ederseniz işte bugün olduğu gibi bir avuç dönmenin maskarası olursunuz.

Falan politikacı, lider, hoca, hocaefendi, şeyh, baron, üstad, hazret, ağabey bizi kurtarır… Bu hayalleri ve kuruntuları bırak da sen kendini kurtarmaya bak. Allah’ın sana yardım etmesini istiyorsan, sen önce kendine yardım et. Nasıl bir yardımdır bu? Kitaplarda yazılıdır. Al da oku, öğren! 17 Mayıs 2003