Kitap, Kültür, Yazı…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Çarşamba
Sosyologlarımızın, gerçek fikir adamlarımızın, yine gerçek aydınlarımızın, maarifçilerimizin; ülkemizde niçin kitap okunmadığı, toplumun niçin ve nasıl
haline gelmiş veya getirilmiş olduğu, son elli altmış yıl içinde Türkçenin nasıl çökertildiği, eğitimin ve üniversitelerin nasıl yozlaştırılıp bitirildiği konusunda ciddî-ilmî makaleler, araştırmalar yapmaları, kitaplar yazmaları gerekiyor ama ortada bunlardan eser yok. Demek ki, şifahî toplumlar, meseleleri ve hastalıkları hakkında kitap da yazamıyor…
Bunlar köşeyazılarıyla anlatılacak, anlaşılacak, çare ve çözümleri bulunabilecek, tahlili yapılacak şeyler değildir. Mutlaka kitap çapında yazılmalı, incelenmelidir.
Eskiden
kendi millî
Arap-İslâm alfabesiyle yazarmış. Sonra
şimdi bu yazı ile okuyup, yazıp, düşünüyorlar. Lakin orada,
Biz Türkiye Müslümanları lisanımızı bin yıl boyunca Arap-İslâm yazısıyla yazdık.
Bu yasak çıktığı, bu devrim yapıldığı zaman zaten bütün okur-yazarlar bu yazıyı biliyordu.
Sonra onlar bu dünyayı terk ettiler, Türkiye yeni nesillere kaldı ve şu anda, nâdir istisnalar dışında elifi gören mertek zannediyor. Millet eski yazmaları, basmaları, eski gazete ve dergi koleksiyonlarını, arşiv vesikalarını, mezar taşlarını, binaların üzerindeki kitabeleri okuyamıyor.
Bence yüzde yüz gerekir. Peki bu ülkenin düşünürleri, aydınları, sosyologları, eğitimcileri bu konuyu niçin tartışmıyor, gündeme getirmiyor? Dilleri mi tutulmuştur, akıl ve zekâları mı durmuştur?
Bundan kırk elli sene önce eğitim bu kadar yaygın değildi, ülkenin nüfusu da azdı. O tarihte bugünkünden daha fazla kitap, dergi, gazete satılıyordu. Günde bir milyon satan gazeteler vardı; kırk elli bin satan haftalık dergiler vardı. Ben yayıncılığa 1960’lı yılların başında başladım. O tarihte popüler kitapları bir defada on bin adet basıyorduk. Şimdi ülke nüfusu iki katına katlandı, her yer okulla doldu, üniversite sayısı on beş misli arttı; fakat en büyük gazetemiz bile bir milyon satamıyor, en fazla satan haftalık dergi 15-20 bin arasında ve kitap baskıları da genelde bine düşmüştür.
Lütfen bu gibi bahanelere, kuruntulara kimse inanmasın. Japonya’da, Almanya’da, İngiltere’de televizyon yok mu? Orada televizyon niçin gazete, dergi, kitap satışlarını düşürmemiştir?
Polonya’nın nüfusu bizden az, 38-40 milyon civarında. Orada haftalık Nie dergisi 750 bin satıyor; evet bir tek derginin haftalık satışı budur. Diğer haftalık haber ve yorum dergilerinin yekûn tirajı iki milyon civarındadır. Bizde ise bu yekûn elli bin civarında bulunuyor.
Evet efendiler, hanımlar… Türkiye kasıtlı veya kasıtsız olarak bir şifahî toplum haline getirilmiştir. Uluslararası güçler ülkemizin iktisadiyatını, maliyesini, sanayiini, ziraatini, hayvancılığını çökerttikleri gibi kültür, maarif, eğitim, üniversite, düşünce hayatını çökertmişler, yozlaştırmışlardır. Bütün Türkiye kocaman bir mezraa, köy, gecekondu haline getirilmiştir.
diye itiraz etmesinler.
Bana inanmıyorsanız açınız
‘in kitaplarını okuyun; Ortadoğu’da her şey din üzerine kuruludur. Buna Ortadoğu Hıristiyanlarının sosyal ve kültürel yapısı da dahildir.
Bu ülkede her şeyin temeli olan dini yıpratıp zayıflattığınız zaman genel bir yozlaşma, bozulma, çürüme olmasının önüne geçmek mümkün değildir.
Komşu ve kardeş Mısır’ın İskenderiye şehrinde beş milyon kitaplık büyük bir kütüphane açıldı. İhtişamlı açılış törenine bütün dünyadan önemli misafirler geldi. Biz niçin İstanbul’da böyle bir kütüphane açamıyoruz, açmayı bile düşünmüyoruz? Barajlar, havaalanları, otoyollar, limanlar yapıyormuşuz… Kütüphane olmadan bunların kıymeti mi olurmuş? İşin başı ilimdir, fendir, irfandır, kültürdür; sanattır, edebî-yazılı zengin lisandır, mimarîdir, düşüncedir, keyfiyettir.
Biz yıllardan beri okullarımızda ideoloji okutuyor, genç nesilleri şartlı refleksli mahluklar olarak yetiştirmeye özen gösteriyoruz. Neticede de bugünkü hale düştük.
Cumartesi geceleri Ortaköy Kuruçeşme yolu lüks otomobil sellerinden tıkanıyor. Bütün zengin gençlik, bütün lüks kesim, bütün taze veya kart hedonistler oralardaki pahalı, gösterişli diskoteklere, içkili lokantalara, batakhânelere koşuyor. Kitapsız bir toplum kendini böyle avutuyor, böyle zevkleniyor.
En güzel ve kaliteli yatırım, evinde özel bir kütüphane kurmak ve günün en az bir iki saatini okumakla, kitap tedkikiyle geçirmektir.
Okullarda, üniversitelerde çocuklarımıza, gençlerimize niçin kitap sevgisini, okuma zevkini, düşünce zevkini aşılayamıyoruz? Bu halk, bu ülke bugünkü duruma durup dururken gelmemiştir, getirilmiştir. Kasıtlı, planlı, programlı olarak getirilmiştir. Türkiye’yi bir sömürge yapmak, halkımızı köleleştirmek, zenginliklerimize el koymak isteyen dış güçler bu işi haince ve planlı bir şekilde becermişler ve becertmişlerdir.
Okullara ve üniversitelere başörtülü kız öğrencileri niçin sokmuyorlar? Onlar okumayı, kitabı, ilmi ve irfanı, kültürü daha fazla sevdikleri için mi? Tedrisatı Latin harfleriyle yapan, onun yanında eski bin yıllık islâmî yazımızı da öğreten özel bir okul kurmak istesem izin alabilir miyim? Elbette alamam. Çünkü bizde tabular, yasaklar vardır. Böyle bir okulu Almanya’da, İngiltere’de, Kanada’da, İsviçre’de açmak istesem; şartlarını ve formalitelerini yerine getirdiğim şartıyla o ülkelerin makamları bana izin verirler mi? Verirler. Çünkü oralarda demokrasi vardır.
Aradan yetmiş beş sene geçmiştir. Bu müddet zarfında Türkiye Latin yazısına geçmiştir. Artık, bin yıllık eski millî yazımız üzerindeki yasak kaldırılmalıdır. Aksi taktirde millî kültürümüzden, kendi öz kimliğimizden, millî tarihimizden kopacağız ve aliene (yabancılaşmış) hasta bir toplum olacağız.
diyenlere:
Bu memlekette Çince, Japonca, Rusça, İbranice, Süryanice, Gürcüce gazete, dergi, kitap, broşür basmak nasıl serbestse;
İlim, irfan, akıl, mantık, sağduyu, medeniyet, iz’an, vatanseverlik, demokrasi bunu gerektiriyor. 20 Mart 2003