Çarşamba

 

Sosyologlarımızın, gerçek fikir adamlarımızın, yine gerçek aydınlarımızın, maarifçilerimizin; ülkemizde niçin kitap okunmadığı, toplumun niçin ve nasıl

“şifahî bir toplum”

haline gelmiş veya getirilmiş olduğu, son elli altmış yıl içinde Türkçenin nasıl çökertildiği, eğitimin ve üniversitelerin nasıl yozlaştırılıp bitirildiği konusunda ciddî-ilmî makaleler, araştırmalar yapmaları, kitaplar yazmaları gerekiyor ama ortada bunlardan eser yok. Demek ki, şifahî toplumlar, meseleleri ve hastalıkları hakkında kitap da yazamıyor…

“Efendim bu konularda bazen gazetelerde köşeyazıları çıkıyor…”


Bunlar köşeyazılarıyla anlatılacak, anlaşılacak, çare ve çözümleri bulunabilecek, tahlili yapılacak şeyler değildir. Mutlaka kitap çapında yazılmalı, incelenmelidir.

Eskiden

Malezya Müslümanları

kendi millî

Malay dilini

Arap-İslâm alfabesiyle yazarmış. Sonra

İngiliz sömürgeciliği zamanında, bazı Jön Malayların da isteğiyle Latin yazısına dönmüşler,

şimdi bu yazı ile okuyup, yazıp, düşünüyorlar. Lakin orada,

millî lisanın eskiden kullandığı Arap-İslâm yazısı yasak değilmiş, isteyen bu eski yazıyla kitap, dergi, gazete çıkartabiliyormuş.

Biz Türkiye Müslümanları lisanımızı bin yıl boyunca Arap-İslâm yazısıyla yazdık.

1928’de bu yazı yasaklandı, Latin harflerine geçildi. Eski bin yıllık millî yazı ile kitap, dergi, gazete basımı, eğitim yapılması yasaklandı.

Bu yasak çıktığı, bu devrim yapıldığı zaman zaten bütün okur-yazarlar bu yazıyı biliyordu.

1960’lara kadar, birkaç inatçı dışında bütün eski nesiller özel notlarını, özel mektuplarını eski yazı ile yazmışlardır.

Sonra onlar bu dünyayı terk ettiler, Türkiye yeni nesillere kaldı ve şu anda, nâdir istisnalar dışında elifi gören mertek zannediyor. Millet eski yazmaları, basmaları, eski gazete ve dergi koleksiyonlarını, arşiv vesikalarını, mezar taşlarını, binaların üzerindeki kitabeleri okuyamıyor.

Artık eski yazı yasağının kalkması gerekmez mi?

Bence yüzde yüz gerekir. Peki bu ülkenin düşünürleri, aydınları, sosyologları, eğitimcileri bu konuyu niçin tartışmıyor, gündeme getirmiyor? Dilleri mi tutulmuştur, akıl ve zekâları mı durmuştur?

Bundan kırk elli sene önce eğitim bu kadar yaygın değildi, ülkenin nüfusu da azdı. O tarihte bugünkünden daha fazla kitap, dergi, gazete satılıyordu. Günde bir milyon satan gazeteler vardı; kırk elli bin satan haftalık dergiler vardı. Ben yayıncılığa 1960’lı yılların başında başladım. O tarihte popüler kitapları bir defada on bin adet basıyorduk. Şimdi ülke nüfusu iki katına katlandı, her yer okulla doldu, üniversite sayısı on beş misli arttı; fakat en büyük gazetemiz bile bir milyon satamıyor, en fazla satan haftalık dergi 15-20 bin arasında ve kitap baskıları da genelde bine düşmüştür.

“Televizyon çıktı da, falan filan da…”

Lütfen bu gibi bahanelere, kuruntulara kimse inanmasın. Japonya’da, Almanya’da, İngiltere’de televizyon yok mu? Orada televizyon niçin gazete, dergi, kitap satışlarını düşürmemiştir?

Polonya’nın nüfusu bizden az, 38-40 milyon civarında. Orada haftalık Nie dergisi 750 bin satıyor; evet bir tek derginin haftalık satışı budur. Diğer haftalık haber ve yorum dergilerinin yekûn tirajı iki milyon civarındadır. Bizde ise bu yekûn elli bin civarında bulunuyor.

Evet efendiler, hanımlar… Türkiye kasıtlı veya kasıtsız olarak bir şifahî toplum haline getirilmiştir. Uluslararası güçler ülkemizin iktisadiyatını, maliyesini, sanayiini, ziraatini, hayvancılığını çökerttikleri gibi kültür, maarif, eğitim, üniversite, düşünce hayatını çökertmişler, yozlaştırmışlardır. Bütün Türkiye kocaman bir mezraa, köy, gecekondu haline getirilmiştir.

“Biz Bağdat caddesinde, Ataköy’de, Beykoz köşklerinde oturuyoruz”

diye itiraz etmesinler.

Köylülük şu veya bu semtte oturmakla ilgili değildir. Zihniyet, kafa yapısı, en geniş mânasıyla kültür bakımından gecekondu, varoşlu, şifahî iseniz siz de o takımdansınız demektir.

Bana inanmıyorsanız açınız

Edward Said

‘in kitaplarını okuyun; Ortadoğu’da her şey din üzerine kuruludur. Buna Ortadoğu Hıristiyanlarının sosyal ve kültürel yapısı da dahildir.

Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir.

Bu ülkede her şeyin temeli olan dini yıpratıp zayıflattığınız zaman genel bir yozlaşma, bozulma, çürüme olmasının önüne geçmek mümkün değildir.

Dini kaldırmak istiyorsunuz, peki onun yerine ne koyacaksınız? Elinizde İslâm’ın yerini tutacak bir değeriniz var mıdır?

Komşu ve kardeş Mısır’ın İskenderiye şehrinde beş milyon kitaplık büyük bir kütüphane açıldı. İhtişamlı açılış törenine bütün dünyadan önemli misafirler geldi. Biz niçin İstanbul’da böyle bir kütüphane açamıyoruz, açmayı bile düşünmüyoruz? Barajlar, havaalanları, otoyollar, limanlar yapıyormuşuz… Kütüphane olmadan bunların kıymeti mi olurmuş? İşin başı ilimdir, fendir, irfandır, kültürdür; sanattır, edebî-yazılı zengin lisandır, mimarîdir, düşüncedir, keyfiyettir.

Biz yıllardan beri okullarımızda ideoloji okutuyor, genç nesilleri şartlı refleksli mahluklar olarak yetiştirmeye özen gösteriyoruz. Neticede de bugünkü hale düştük.

Cumartesi geceleri Ortaköy Kuruçeşme yolu lüks otomobil sellerinden tıkanıyor. Bütün zengin gençlik, bütün lüks kesim, bütün taze veya kart hedonistler oralardaki pahalı, gösterişli diskoteklere, içkili lokantalara, batakhânelere koşuyor. Kitapsız bir toplum kendini böyle avutuyor, böyle zevkleniyor.

En büyük hürriyet ilimle, irfanla, sanatla, düşünceyle meşgul olarak elde edilir.

En güzel ve kaliteli yatırım, evinde özel bir kütüphane kurmak ve günün en az bir iki saatini okumakla, kitap tedkikiyle geçirmektir.

Okullarda, üniversitelerde çocuklarımıza, gençlerimize niçin kitap sevgisini, okuma zevkini, düşünce zevkini aşılayamıyoruz? Bu halk, bu ülke bugünkü duruma durup dururken gelmemiştir, getirilmiştir. Kasıtlı, planlı, programlı olarak getirilmiştir. Türkiye’yi bir sömürge yapmak, halkımızı köleleştirmek, zenginliklerimize el koymak isteyen dış güçler bu işi haince ve planlı bir şekilde becermişler ve becertmişlerdir.

Okullara ve üniversitelere başörtülü kız öğrencileri niçin sokmuyorlar? Onlar okumayı, kitabı, ilmi ve irfanı, kültürü daha fazla sevdikleri için mi? Tedrisatı Latin harfleriyle yapan, onun yanında eski bin yıllık islâmî yazımızı da öğreten özel bir okul kurmak istesem izin alabilir miyim? Elbette alamam. Çünkü bizde tabular, yasaklar vardır. Böyle bir okulu Almanya’da, İngiltere’de, Kanada’da, İsviçre’de açmak istesem; şartlarını ve formalitelerini yerine getirdiğim şartıyla o ülkelerin makamları bana izin verirler mi? Verirler. Çünkü oralarda demokrasi vardır.

Aradan yetmiş beş sene geçmiştir. Bu müddet zarfında Türkiye Latin yazısına geçmiştir. Artık, bin yıllık eski millî yazımız üzerindeki yasak kaldırılmalıdır. Aksi taktirde millî kültürümüzden, kendi öz kimliğimizden, millî tarihimizden kopacağız ve aliene (yabancılaşmış) hasta bir toplum olacağız.

“Frenk veya Latin yazısı değil, Türk yazısıdır o!..”

diyenlere:

– Peki bin yıl kullanmış olduğumuz yazı niçin Arap yazısı oluyor o halde? O da Türk yazısıdır.

Hiçbir Türk yazısı

(Tarih boyunca Türkler ondan fazla çeşidi kullanmışlardır.)

yasak olmamalıdır.

Bu memlekette Çince, Japonca, Rusça, İbranice, Süryanice, Gürcüce gazete, dergi, kitap, broşür basmak nasıl serbestse;

bin yıllık millî yazıyla da basmak serbest olmalıdır.

İlim, irfan, akıl, mantık, sağduyu, medeniyet, iz’an, vatanseverlik, demokrasi bunu gerektiriyor. 20 Mart 2003