Kitap Sanatı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Cumartesi
Türkiye’de kitap ve kağıt sanatları bakımından büyük bir gerilik görülüyor. Dikkat buyurunuz “sanat” kelimesini kullandım. Bizde sanat ile lüks kavramları birbirine karıştırılıyor. En pahalı lüks kuşe kağıdına, en modern matbaada basılan bir kitap, sadece kağıdıyla ve baskısıyla sanatlı olmaz.
Bir kitabın, basılı şeyin sanatlı olması için, onda “Sanat boyutu” bulunması gerekir. Sanat boyutu ne demektir?
Kitap basmak için çeşit çeşit harfler vardır. Biz 1928’de Latin harflerine geçtik. Yetmiş altı yıldır o yazıyla kitap basıyoruz ama bir türlü onun sanat boyutunu yakalayabilmiş değiliz. Hıristiyan Batı dünyası Latin harfleriyle iki bin yıl haşır neşir olmuş, ona emek vermiş, onun ruhunu ve künhünü algılamıştır. Batı dünyasında mâzisi beş yüz yıl öncesine uzanan harf karakterleri bulunmaktadır. Bizde ise bu konuda tam bir köylülük, andavallılık, gecekondu, kırsal kesim, varoş kültürü hâkimdir. Büyük günlük gazetelerimizden bazısı, medenî Batılıların asla kullanmadığı çirkin yazı karakterleriyle basılıyor.
Yazı estetiği diye bir kavram ve konu vardır. Kısa ilan ve reklam metinleri basılan bir yazı çeşidiyle kocaman bir kitap veya ansiklopedi basmak zevksizlik, kültür magandalığı değil de nedir? Bizde Latin harfleriyle en güzel kitabeleri hattatlar yazmıştır: Hattat Hâmid, Prof. Emin Barın gibi… Kitapçılık, yayın, matbaacılık ile meşgul olan gençlerimize harf karakteri dersleri verilmelidir. A, B, C, O, P… deyip geçmeyelim. Bunların herbirinin çok çetrefil geometrileri, sanat sırları bulunmaktadır. İslâm yazısında nasıl kurallar, incelikler, sırlar varsa; ondakiler kadar olmasa bile Frenk yazısında da vardır. Bunları bilmeden, bunları öğrenmeden, konunun uzmanı üstadlardan ders almadan istenilen seviyeye gelmek mümkün değildir. Latin yazısıyla ilgili ilim ve sanat kitapları tedkik edilecek olursa insan hayretten hayrete düşer. Sanatlı yazı çeşiti seçmek, önüne bir yazı kataloğu alıp, herhangi bir çeşit yazıyı beğenmekle olmaz ve bitmez.
Lüks, sanatlı, değerli kağıt ille de parlak, en pahalı, en perdahlı kuşe kağıdı demek değildir. Kağıttaki sanat boyutunun da pek çok sırları bulunmaktadır. Cahillerin, varoş zihniyetlilerin, bedevî kültürlülerin hiç beğenmedikleri el yapımı kaba saba bir kağıt, en parlak ve cilalı lüks kuşeden bin kere, milyon kere sanatlı olabilir. Türklerin eskiden yüksek bir kağıt kültürleri vardı. Bu bitmiştir, ölmüştür. Yayıncılarımızın, okumuşlarımızın kağıt sanatları dersleri alarak bu konudaki eksikliklerini gidermeleri gerekir. “Kağıt sanatı da neymiş?..” diyenlere şaşılır ve acınır.
Bilhassa dergicilik için söylüyorum, üç çeşit dergi vardır: Siyah-beyaz dergi, renkli dergi, boyalı dergi. Boyalı dergi çıkartmak ayıptır, ilkelliktir, bedevîliktir, geri zekâlılıktır. Başlığın birinci satırı kırmızı, altında yeşil çizgi; ikinci satırı mavi, altında pembe çizgi. Yazının giriş paragrafı sarı zemin üzerine basılmış. Karşı sayfaya da tam sayfa zemin verilmiş… Dergi boyacı finosuna dönmüş… Böyle dergicilik olur mu?.. En sanatlı dergi siyah-beyaz dergidir. Vaktiyle bizde, İkinci Meşrutiyet devrinde “Şehbal” adında bir mecmua çıkmış, 100 sayı basıldıktan sonra kapanmış. Bu dergide hiç renk yoktur. Osmanlıların yayınladıkları en kaliteli, en sanatlı dergi odur. Renkli dergiye gelince: Renkli fotoğraflar basar, nadiren (mutlaka sanatlı olmak şartıyla) bazı gömme harflerle, bazı çizgilerde renk kullanır ama bu renklendirmeler, bu renklilikler kesinlikle cahilce, aptalca, geri zekâlıca olmaz. Yüksek bir sanat ve kültür birikiminin ışığında yapılır.
Bizde bu sanat da yoktur. Taklit etmesini bile bilmiyoruz.
Bunun da bin türlü türü vardır. Bir kapak sadece renkle sanatlı olmaz. Değil dört renk, on dört renk basılsın, sanatsız bir kapak yine sanatsız kalmaya mahkumdur.
Peki, sanatlı, değerli kitaplar, dergiler nasıl anlaşılır? Bunun da ölçüleri vardır. Sanattan anlayan, konunun uzmanı olan, geniş bir kültür ve birikime sahip olan heyetler, bilirkişiler hüküm ve karar verebilir bu konuda. Türkler bilirkişilik yapamaz. Kitap ve baskı sanatlarında zengin mâzileri, büyük medeniyetleri olan İtalyanlar, Fransızlar, Almanlar ve diğer ülke mensubu kişilerden bir heyet yaparsınız, bunlar tedkik ederler, rapor verirler. Beğenirlerse ne âlâ, beğenmezlerse ne fena.
Avrupalılar, Amerikalılar sülüs, tâlik, divanî ve saire hüsn-i hatlar konusunda nasıl bilirkişilik yapamazlarsa, biz Türkler de Latin yazısı konusunda yapamayız. Bizde kitap ve kağıt sanatları konusunda nâdir, istisnaî şahsiyetler olabilir. İstisnalar kuralları bozmaz.
Batı dünyasında sanat boyutlu, lüks, kıymetli kitaplar basılır. Bunlara numara basılır. Özel kağıtlar kullanılır. Meraklıları, hastaları iyi para vererek bunları alır, kütüphanelerine koyar. Bizde böyle kültür ve medeniyet faaliyetleri yoktur. Nasıl olsun ki… Aklımız fikrimiz lüks otomobillerde, lüks cep telefonlarında, lüks giyim kuşamda (Lüks ama sanatlı ve güzel değil!), lüks restoranlarda sığır gibi tıkınmakta… Sanatlı ve değerli kitabın bizim katımızda esamesi mi okunur?
(1) Lüks ve sanatlı maroken derili, orijinal ebru yan kağıtlı ciltler yapan mücellithaneler var mı?
(2) Özel kütüphanelerine sanatlı lüks ciltler yaptırtmayı düşünen medenî, yüksek zenginlerimiz var mı?
Maalesef yok. Her tarafta pıtırak gibi lüks lokantalar, lüks pastahaneler, lüks dondurmacılar, lüks tatlıcılar açılıyor ama lüks ve sanatlı kitap basılmıyor, satılmıyor. Çünkü ilgi yok, rağbet yok. Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta’ zayidir… demişler.
Kitap sanatları, medeniyet, kültür bakımından onbeş milyonluk İstanbul büyük bir Sahra-yı Kebir gibidir. Eskiden Osmanlılar zamanında büyük bir medeniyetimiz, sanatımız, kültürümüz, yüksek bir kimlik ve kişiliğimiz varmış ama onlar bitmiş. İstanbul bugünkü haliyle dünyanın en büyük köyü değil, dünyanın en büyük mezraası haline gelmiştir.
Müslümanların yayınladığı büyük bir ansiklopedinin hurufatı, cildi böyle mi olmalıydı? İslâmî kesimde, sermayeleri doların milyarıyla ölçülen büyük şirketler, holdingler, dev firmalar var. Var ama kitap yayını, sanat faaliyeti olarak bu dağlar ancak birkaç küçük fare doğurabiliyor.
Geçmiş yıllarda bazı belediyeler sanat, kültür, kitap faaliyetleri için akıl almaz miktarda para harcadılar, plansız programsız kitap ve matbua (basılı şey) çıkarttılar. Bunların hangisi uluslararası seviyededir, ödül kazanacak derecede sanat boyutuna sahiptir?
Bırakın sanatı, on bin kelime ve kavrama indirdiğimiz sade, arı, ucuz Türkçe ile yanlışsız yazamıyoruz.
Sanat ve estetik boyutumuz iyice güdükleşmiş, kısırlaşmıştır.
Bizde hediyelik lüks ve sanatlı kitaplar ve yayınlar sektörü de yoktur. Sevdiğiniz kimseye kalıcı, değerli, mânalı bir hediye vermek istiyorsunuz. Dolaşın kitapçıları, bakalım böyle bir kitap bulabilecek misiniz?
Edebiyatımızın en meşhur romanı Çalıkuşunu ele alalım. Biz bu romanı kuşa çevirmişizdir. Neymiş, orijinal metni eskimişmiş, bu yüzden sadeleştirilmiş Türkçeyle bastık. Yahu bu, beş yüz sene önce yazılmış bir kitap değil ki sadeleştirilsin. Telif edileli yüz sene bile olmamış, nasıl eskir onun Türkçesi?
Türk toplumu birtakım realpolitiklerle, zorlamalarla, terörlerle kendi ruhuna, kendi kimliğine, kendi kültür, kişilik ve medeniyetine yabancı hale getirilmiştir. Büyük, korkunç, dehşetli bir kültür, kimlik, kişilik, medeniyet erozyonu ve yozlaşması geçirdik.
Medeniyet, ilerleme deyince asfalt yolları, lüks otoları, barajları, asma köprüleri, havaalanlarını, gökdelenleri düşünüyoruz. Hayır hayır hayır, bin kere hayır! Medeniyet kitaptır, sanattır, ilimdir, irfandır, bilgeliktir.
Bu sahada geri isen, bu sahada ilkel isen, bu sahada düşük seviyede isen helâya Cadillac ile gitsen bile bedevîsin, vahşisin, yamyamsın demektir…
Kitap toz yapıyormuş bu yüzden hanımefendi evde kitap istemezmiş. Böyle karıyı tuzlamak gerekir, kokmasın diye…
(Yayıncılık ile uğraşıyorum ama artık dükkanıma ayda bir kere bir kahve içmek için uğruyorum. Binaenaleyh, yokluğuna yakındığım sanatlı kitaplar çıkartamıyorum. Zaten bunu yapacak maddî imkanım ve sermayem de yoktur. Allah kısmet ederse, başarılı bir sekreter bularak güzel kitap çıkartmak için teşebbüse girişeceğim.) 16 Mayıs 2004