Kitapçılıkta Patlama
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
Son yıllarda İslâmî kesimde fevkalade güzel kitaplar yayınlanmaya başladı. Bilhassa tarih, edebiyat, sanat konusunda. Bunların bir kısmı
kitapları. Diyelim bir holding, bir belediye büyük boy, ciltli, dört renkli, iyi kağıda nefis bir kitap bastırıyor, bin nüsha. Bunu piyasaya vermiyor, bakanlara, genel müdürlere, bazı milletvekillerine, gazetecilere hediye ediyor. Parayla satılan güzel kitaplar da var. Onları da beş yüz, bin kişilik bir meraklı zümresi alıyor, zaten fiyatları da hayli pahalı. Geçen gün iyi ve kaliteli kitaplar yayınlayan bir vakfın idarecisi ile konuştum, “Bir ara bin, iki bin nüsha basıyorduk, satılmıyor. Şimdi beş yüz basıyoruz” dedi.
Yetmiş iki milyonluk Türkiye’de kaliteli kitapların on binlerce, bazısının yüz binlerce satılması gerekir. Büyük bir ülkede faydalı ve değerli bir kitabın sadece beş yüz satması nedir biliyor musunuz? Bir kazan suya bir çay şekeri atıyorsunuz. O kadarcık şekerle su tatlanır mı?
Bendeniz 1952-56 yılları arasında Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken, hem devlet bursu alıyordum, hem de öğleden sonraları Fransız Kültür Merkezinde sekreterlik yapıyordum. Bir öğrenci olarak gelirim iyiydi. Hachette Kitapevine gider, Fransa’dan kitap ısmarlardım.
Tarihe, edebiyata, sanata, kültüre dair kitapları, ailesinin durumu iyi olan öğrenciler almalıdır. Öğretmenler de kitap alabilmelidir. Memurlar, subaylar, tacirler, hatta okumuş ev hanımları…
İslâmî kesimdeki kitap patlaması elbette çok sevindirici bir şeydir. Ancak kesinlikle yeterli değildir. En az bir milyon vatandaşımızın, kitap hastası demeyeyim ama kitap meraklısı olması gerekir. Evinde bir kütüphane odası olacak ve günde en az bir saat kitap okuyacak. Her ay kitap alacak, zaman zaman kitap ciltletecek. Bazen seçkin Müslümanların sohbetlerine, yarenliklerine kulak veriyorum, günlük politika dedikodularından bahsediyorlar, kitaplardan dem vuran hiç görmedim. Bu bizim büyük bir eksikliğimizdir.
19’uncu asırda İstanbul başta olmak üzere halkımıza okuma zevkini ve alışkanlığını kazandıran muharrirlerimizin başında Ahmed Mithad Efendi merhum gelir. Tarih, edebiyat, roman, seyahat, tercüme… Her konuda yazmıştır. Hatta bazı kitaplarını müsveddesiz telif etmiştir. Mürettibe söylermiş, o da dizermiş… Zaman değişti, toplum değişti, şartlar değişti. Bilgisayar çağındayız. Halkımızı şifahî bir toplum olmaktan kurtarıp bir “yazılı kültür” toplumu haline getirmemiz gerekir. Bunun için çareler, çözümler bulmalıyız. Böyle bir şey mümkün müdür?
Elbette mümkündür. Yeter ki, ne yapmak lazımsa yapılsın, nasıl çalışılmak gerekirse çalışılsın. 1950’li yıllarda bir liraya seri halinde tarihi cep kitapları çıkartılırdı. Nüfusumuz otuz milyonu bulmamıştı ama o kitaplar onar bin, onar bin basılırdı. Kapış kapış satılır ve merakla okunurdu.
1960’lı yıllarda Yüksek İslâm Enstitüsü öğrencilerinden bir genç “Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı” adında bir kitapçık yayınlamıştı. Öylesine beğenildi, öylesine tutuldu ki, korsanlarıyla birlikte milyonlarca adet basıldı.
Mesela, 1915 Çanakkale Zaferinin dinî ve tarihî menkıbeleri bir araya getirilebilir, birtakım Beyaz Türklerin
yaygaralarına kulak asılmadan yayınlanır. Ümit ve zannediyorum ki, böyle hayırlı, faydalı ve kalıcı bir kitap, fiyatı bir lirayı geçmemek şartıyla bir yılda, bir milyondan daha fazla satılır ve okunur.
“Efendim, bir kitabı bir liraya satarsak para kazanamayız, köşeyi dönemeyiz, voliyi vuramayız…” Ben bayram haftası diyorum, onlar sandal tahtası… Yahu memleket batıyor, siz hâlâ para kazanmaktan, voli vurmaktan, köşeyi dönmekten söz ediyorsunuz. Kitapçılıktan bunca paralar kazanılıyor, servetlere sahip olunuyor, arada biraz da parasız hizmet edilsin.
Ya Rabbi! Şu memleketin şehir otobüslerinde, tramvaylarında, metrolarında, banliyö tren ve vapurlarında yolcuların yüzde ellisinin kitap okuduğunu görmek bize nasip olmayacak mı? Faydalı, kıymetli, kalıcı kitaplar. Tarih kitapları… Hatıra kitapları… Seyahat kitapları… Ahlâkî ve edebî romanlar, hikâyeler… Düşündürücü düşünce kitapları… Sanat kitapları… Okuyanlara bir şeyler kazandıran kitaplar… Duygulandıran, ümitlendiren, titremeye ve kendine gelmeye yol açan kitaplar…
İstanbul’daki gazete kulübelerine bakıyorum, dişe dokunur dergiler ve kitaplar pek göremiyorum. Birkaç tarih ve coğrafya dergisi var, geri kalanı magazin, seks, havaiyat… Halbuki çocukluğumda ve gençliğimde gazete bayilerinde iyi veya kötü fikir ve edebiyat dergileri satılırdı.
İslâmî kesimdeki dergicilik bir âlem. Her cemaat, her tarikat, her vakıf, her grup, her topluluk
çıkartıyor. Belki bin çeşit aylık, iki aylık, üç aylık dergi. Kimisi beş yüz basıyor, kimi bin, kimi birkaç bin. 1950’li yılların başında Müslümanların bütün Türkiye’de 22 gazete ve dergisi vardı. Hepsini okuyamasak bile, Büyük Doğu, Sebilürreşad, Serdengeçti, İslâm’ın Nuru, İslâm Dünyası, Komünizmle Mücadele dergilerini alır okurduk. Eskişehir’de Yeşil Nur, Samsun’da Büyük Cihad çıkardı. Bazılarını devamlı takip edemesek bile, zaman zaman alır veya bulur ve okurduk. Şimdi bin dergiyi birden almanın, okumanın, onların koleksiyonunu yapmanın maddeten imkânı yoktur.
Müslümanların biri haftalık, biri aylık ve tirajları 500 binden aşağı olmayan iki büyük dergisi olması lazım. Bunlar olmazsa bugünkü çeşitliliğin ve bolluğun sadra bir şifası olmaz. 25 Haziran 2006