Kitapsızlık
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Cumartesi
Otuz kırk yıl önce ülkemizin nüfusu 30 milyon civarındayken yayınladığım kitaplar 10’ar bin adet basılıyor ve kısa zamanda satılıyordu. Zamanla tirajlar düştü, şimdi bin adet basıyoruz. Nüfus ise iki mislinden fazla oldu.
Ülkede üç üniversite vardı eskiden, şimdi sayıları 77 oldu. Her taraf okulla, liseyle doldu. Fakat halk okumuyor, gençlik okumuyor.
Evlerde buzdolabı, çamaşır makinası, ocak, fırın, müzik seti, televizyon var ama çoğunda kütüphane yok. Ev kadınlarının binde 999’u, toz olur, dekorasyonu bozar diye kitap ve kütüphane istemiyor.
İstanbul’un nüfusu bir milyonun altında iken, perakende cilt yapan bir sürü ciltçi vardı. Onların hemen hepsi kapandı. Kimse kitap ciltletmiyor ki.
Bundan yirmi beş yıl önce kitaplarını Paris’te ciltleten bir profesörümüz olduğunu duymuştum. Sanırım artık Paris’te kitap ciltleten bir Türk kalmamıştır.
Evinde kütüphanen var mı, varsa kitaplarını göreyim, senin kim olduğunu, ne mal olduğunu söylerim.
Kitapsız bir toplum olduk. Bir tek küp şekerle bir bardak çayı tatlandırabilirsiniz ama bir kazanı tatlandıramazsınız. Bugünkü kitap çeşitleriyle, sayılarıyla Türkiye’yi kültür bakımından tatlandırmanın imkanı yoktur. Kitapsız bir ülke tatsız tuzsuz bir ülkedir.
Okumaya meraklı, istidatlı, zeki çocuklarımıza kitap toplamayı, kütüphane kurmayı öğretelim ve sevdirelim. Her ay, fiyatı ucuz da olsa kaliteli üç beş kitap almalarını sağlayalım. Teşvik için onların adına birer mühür yaptıralım. “Mehmet Çalışkan -Özel kütüphanesi…………” gibi.
Türkiye kitaba, kültüre, ilme, irfana, yapıcı ve faydalı düşünceye muhtaçtır.
Bizde niçin kuşe kağıdına renkli olarak basılmış güzel sanat kitapları yayınlanmıyor?
Birtakım holdinglerin, bankaların yayınladıkları lüks prestij kitapları ile boşluk doldurulamaz. Halk okumalı, bütün yurtta yeterli miktarda satılmalı, evlere girmeli.
Hali vakti yerinde, yüksek tahsil yapmış bir adamın evine gitmişler; şahane mobilyaları varmış, vitrin ve büfelerin içi kristal, porselen, gümüş eşya ile doluymuş.Mutfağı ve banyosu mücevher dükkanı gibi göz kamaştırıcıymış. Lakin evde kitap yokmuş, kütüphane yokmuş… Tabiî bir lügat da yokmuş. Peki bu muhterem, bilmediği bir kelimenin mânasını öğrenmek istese neye bakacak? Aynaya mı?
Hiçbir şeye yanmam da, birtakım varlıklı Müslümanların şahsi kütüphane kurmamalarına yanarım. Pahalı bir mesken, bir otomobil, bir sürü şatafat, kılık kıyafet, yazlık, masraflı tıkınmalar, cart curt ve hazretin doğru dürüst kütüphanesi yok. Bu ne korkunç bir yoksulluk ve sefalettir.
Eski büyüklerin zengin, güzel, geniş kütüphaneleri vardı. Merhum Profesör Ali Başgil hocanın Feneryolu’ndaki evinin büyük bir salonu kütüphane olarak kullanılıyordu. Tavanlara kadar dolaplar ve binlerce kitap. Merhum Üstad Ziyad Ebüzziya beyin Kadıköy Yoğurtçu parkı karşısındaki evi de kitap doluydu. Nefis bir terası vardı, müzeye kayıtlı tarihî eserlerle doluydu.
beni bir gün Emirgân tepesinde merhum
beyin evine götürmüştü. Ev müze gibiydi.
Bundan yüz yıl önce memurlar, subaylar, okumuşlar devamlı kitap alır, bunları ciltlettirir, evlerindeki kütüphanelerde saklarmış. Kitapsız kültür olmaz, hayat olmaz. Kitapsız geçmiş olmaz, gelecek olmaz.
Ülkemizin tepesinde sam yelleri esiyor. Basitlik, bayağılık, ucuzculuk bizi bitiriyor. Gazetelerin birinci sayfaları olumsuz, faydasız kötü ve iç karartıcı haber ve yorumlarla dolu. Yahu, senede bir kere olsun, bir büyük gazete manşetine önemli bir kitabın haberini koysa kıyamet mi kopar?
Bence şu anda en iyi çalışan bakanlık Kültür Bakanlığı’dır. Bazılarını beğenmesem de
hayli kitap çıkartıyor ve bunları çok ucuza satıyor.Birkaç hafta önce Bakanlığın, vilayetin altındaki satış yerine gittim. Kimisi ciltli, hepsi iyi kağıda basılmış, çoğu renkli resimli yirmi kadar tarih, sanat, edebiyat, kültür kitabı aldım. Fiyatları ucuzdu, ayrıca yüzde elli tenzilat yaptılar. İki ağır torbayı zor taşıdım. Sayın İstemihan Talay beyi ve yardımcılarını tebrik ediyorum. Keşke gayret ve himmet buyursalar da, Fransızların Petit Larousse’u gibi, yetmiş seksen bin kelimeli zengin bir Türkçeden Türkçeye lügat kitabı hazırlatıp yayınlasa.
Bu arada, zaman zaman bakanlığın hediyesi nâçiz şahsıma gönderdiği kitaplar için teşekkür ediyorum.
Hep olumsuz şeylerden bahsetmek olmaz. Son birkaç yıldan beri kitapçılığımızda bir gelişme var. Avrupa’dan güzel kağıtlar geliyor, kitaplar artık gazete kağıdına değil, kaliteli kağıda basılıyor. Baskı, dizayn, kapak; onlar da güzelleşti. Tarihe, edebiyata, eski kültürümüze dair hayli kitap çıktı. Fiyatları pahalı, bunları fakirler, öğrenciler alamaz. Bir de, genellikle kitap Türkçesi çok bozuldu. Okumak için elime alıyorum, evet Türkçe ama nasıl bir Türkçe? Berbat, uyduruk, zevksiz, sade suya tirit, sanki geri zekalılara mahsus; ahenkten, musikiden, sanattan arındırılmış fakir ve zavallı bir Türkçe. Yakup Kadri’lerin, ReşadNuri’lerin,Refik Halid’lerin, Refi’ Cevad’ların güzel Türkçesi yok artık.
Tevekkeli bir İngiliz Türkoloğu bizim şu mahut ve malum dil devrimi hakkında “Başarılı bir iflâs” adıyla kitap yazmış.
Kalitesiz büyük ve hacimli bir kitaba sahip olmaktansa, küçük fakat kaliteli bir kitabımın olmasını tercih ederim. Avrupa’da el yapımı kağıda basılmış kitap bile yayınlanıyor. Lüks, nümerote (Her kitaba numara verilmiş) eserler bile çıkıyor. Meraklılar, kolleksiyon yapanlar bunlara rağbet ediyor. Fransa’da, bütün yayınlarını maroken deri ile ciltleten yayınevleri bulunuyor. İtalya’da, İspanya’da, Hollanda da hâlâ el yapımı kağıt üreten firmalar var. Hindistan yüzlerce çeşit kağıdı eski metodlarla el tezgahlarında üretip dünyaya satıyor. Bizde niçin böyle faaliyetler yok? Dine sırt çevirmek, dinden uzaklaşmak bizi çok yozlaştırdı. İslâm bir kitap dini ve medeniyetidir.
Bir ülkenin, bir halkın medenîliği, seviyesi, zenginliği asfalt yollarla, otomobillerle, elektronik cihazlarla, uçaklarla, süslü meskenlerle, aşırı bir tüketimle değil; ilimle, irfanla, araştırmayla, kültürle, sanatla, edebiyatla, tarihî, mimarî değeri olan yapılarla, zevk-i selimle ölçülür ve değerlendirilir.
Bitirmeden sorayım: Siz kitaplı mısınız, kitapsız mısınız? 07 Nisan 2002