Kıyametler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
Cuma
Amerika’da halkın yüzde ellisi kıyametin kendileri sağ iken kopacağına inanıyormuş. Yine on milyonlarca insan Hazret-i İsa’nın dünyaya tekrar geleceği inancını benimsiyormuş.Bu inanç bizim dinimizde de vardır. Çok sağlam hadislerle bildirilmiştir. Düzceli büyük ehl-i sünnet âlimi Zahid el-Kevserî hazretlerinin bu konuda Mısır’da basılmış Arapça bir eseri bulunmaktadır.
Bir büyük Kıyamet vardır, bir de küçük kıyametler. Kişinin ölümü onun küçük kıyametidir. Müesseselerin, milletlerin, toplumların da kendi kıyametleri vardır. 1945’te Hiroşima ve Nagazaki şehirleri kendi kıyametlerini yaşadılar. 11 Ekim’de Manhattan’da bir kıyamet koptu. Tarih boyunca bazı rejimler kan ve ateş ile çökmüşlerdir. Bu çöküşler de bir nevi kıyamettir.
Asıl büyük Kıyamet’e gelince: Onun olacağı Kur’ân’da ve sahih hadîslerde kesin olarak bildirilmiştir. Ne zaman olacağını kimse bilemez. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Kıyamet’in bazı küçük ve büyük alâmetlerini bildirmiştir. Küçük alâmetlerin hepsi zuhur etmiş, büyük alâmetlerin de bazısı zuhur etmiştir. Âhir zamanda yaşadığımızdan şüphe edilemez.
Bazı şaşkınlar nurlu ve pembe bir gelecek hayaliyle avunup dururlar. Sahih-i Müslim’deki bir hadîste, bu dünyanın, her gelen gün geçen günü arata arata bozularak gideceği bildiriliyor.
Evet, âhir zamanda Hazret-i Mehdi geldiği ve İsa aleyhisselâm nüzul ettiği zaman bir müddet rahatlık, huzur, sükun olacaktır ama, ondan sonra dünya yine bozulacak ve sonunda Kıyamet kopacaktır.
Peygamber Efendimiz Kıyamet’in kopmasına kadar otuz küsur Deccal ve Kezzab çıkacak, bunların bazısı tanrı olduğunu, bazısı nebi olduğunu iddia edecektir buyurmuşlardır.
11 Eylül, Amerika’nın kıyametinin başlangıç tarihi olmuştur. Henüz başlangıcındayız, şimdiye kadar olanlar fazla değildir, asıl bundan sonra olacaklar önemlidir.
Şimdi Amerikan idarecileri ve halkı; korku, tedirginlik, huzursuzluk, güvensizlik, kuşku içinde bekliyor. Onların bazı gündem maddelerini sayayım:
ŞARBON: Bu hastalık akciğerde, deride ve sindirim organlarında görülüyor. Akciğerdeki yüzde 90 öldürüyyor.
ÇİÇEK: 1970’lerin sonunda bu hastalığın kökü kazınmış ve aşısının yapılmasından vaz geçilmişti. Çok bulaşıcıdır. Amerika’da bir çiçek salgını çıkarsa bir milyon insanın ölebileceğinden korkuluyor.
KİMYEVÎ SİLAHLAR: Bundan birkaç yıl önce Japonya’da bir metro istasyonuna zehirli bir gaz atılmış ve insanlar öldürülmüştü. Silah olarak kullanılmak üzere gerek Amerika, gerekse Sovyetler Birliği geçmiş yıllarda hayli gaz, zehir ürettiler.Şimdi bunları imha etmek kolay değil.
PATLAYICILAR: Amerika’da her yıl 500.000 patlayıcı madde yüklü kamyon sefere çıkıyormuş.Bunların hepsini korumak mümkün değilmiş. Teroristler böyle bir kamyonu ele geçirip kalabalık bir yerde, yahut önemli bir merkezin yanında patlatabilirlermiş.
NÜKLEER BOMBA: Gerekli uranyum veya plütonyum bulunduğu takdirde Amerika’nın içinde nükleer bir bomba üretilebilirmiş. Böyle bir bombanın patlaması ile ilk ağızda elli bin insan ölebilirmiş.
İNTİHAR UÇAKLARI: Teröristler kaçırdıkları bir uçağı nükleer bir santralın tepesine çarptırdıkları takdirde büyük facialar yaşanacağını uzmanlar söylüyor.
Batı medeniyeti ne kadar ilerledi… 19’uncu asrın sonlarında Hollanda’nın Lahey şehrinde uluslararası bir kongre toplanmış ve savaşlarla ilgili bir takım kurallar koymuştu. O zaman uçak yoktu, ilkel balonlar vardı. Balonlardan düşman şehirlerinin üzerine bomba atılması yasaklanmıştı. Bir de, hedefi vurduktan sonra ikinci defa patlayan, parçalar saçan dumdum kurşunlarının kullanılmasına yasak getirilmişti.
Batı medeniyeti çok ilerledi demiştim. Şimdi Amerika Afganistan’a yere düştükten sonra içinden 200 küçük bomba çıkaran yeni ve modern patlayıcı maddeler atıyor, ölüm ve dehşet kusuyor.
Bu kadar terakkiye can dayanmaz!
Özbekistan ve Pakistan dışında, Afganistan’ın öteki komşularından Amerika’ya ve İngiltere’ye fiilen destek veren yok. Bu iki İslâm ülkesi maalesef din kardeşlerinin öldürülmesine yardımcı oluyor. Tabiî bu siyasetlerinin yüklü bir faturası olacaktır. İleride ikisinde de rejim değişikliği olabilir.
Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Tunus’ta terörle mücadele bahanesiyle dindar ve aktivist Müslümanlara, İslâmî harekete karşı bir ezme, sindirme siyaseti başlatılmıştır. İleride korkarım bizde de bazı zulümler yapılabilir.
Uluslararası Kızılhaç komitesi, Afganistan’da sivil halkın öldürülmesi konusunda Amerika’yı uyardı. Lakin o dev, şu anda uyarı falan dinlemez. Cami, hastahane, ev, mahalle demiyor bombalıyor. Amerikalı idareciler mâsum, bîgünah, bîçare insanların ahlarının, feryatlarının, gözyaşlarının ne korkunç bir silâh olduğunu idrak edecek vicdana ve iz’ana sahip değiller. Zulme uğrayan zavallı insanların Allah’a uzanan elleri bir gün gelecek merhametsiz cebbarları hâk ile yeksan edecektir.
Amerikalılar ve İngilizler Bin Ladin’i canlı olarak yakalayıp, yargıladıktan sonra idam etmeyi düşünüyorlardı. Böyle bir şey onlar için üstünlüklerinin ve intikamlarının büyük bir reklâmı olacaktı. Ancak, savaşın üçüncü haftasında onu sağ olarak ele geçirmek ümidini kaybettiler. Şimdi öldürmekten bahsediyorlar. Bakalım bu hususta kazayı mübrem nasıl tecelli edecek? Allah’tan hayırlar dileriz.
Kış geliyor. Kabil’de kırılmadık cam kalmamış.Onların iklimi serttir. Aş yok, barınacak mesken yok, zavallı Müslüman halk ne yapacak?
Dünya yardım göndermezse bu kış milyonlarca Afgan açlıktan, soğuktan, hastalıktan ölebilirmiş. Bizdeki bazı vurdumduymaz Müslümanların tuzu kurudur. Gel keyfim gel yaşıyorlar. Müslüman sosyetesine mahsus pahalı lokantalarda, “İskender kebabınız bir mi olsun, bir buçuk mu?” diye soran garsona aptalca bir gururla “İki olsun iki!.” cevabını veren herifler, din ve iman kardeşleri perperişan sürünür ve ölürken bu öküz iştahına nasıl sahip olabiliyor?
Kıyamet bugün Amerika’da ve Afganistan’da, yarın başka ülkelerde… 27 Ekim 2001