Cuma

Kokuşmanın Frenkçesi “Corruption”, Osmanlıcası “Tefessüh”tür. Türkiye’nin başındaki en büyük belâ şimdi budur. Acaba bugünkü yönetim şekli, bugünkü sistemle kokuşmanın önlenmesi mümkün müdür? Bu soruya yüksek sesle “Aslaaa!” cevabını verebiliriz.

Şu anda üzerine gidilmiş, zabıtaya ve adliyeye intikal etmiş kokuşma vak’aları birer arızadan ibarettir. Bazı kokuşmuşlar gereken emniyet tedbirlerini almamışlar, paldır küldür götürmüşler ve hortumlamışlar, bu yüzden yakayı ele vermişler. Bu ârızalar binde bir bile değildir.

Ülkemizde gayet organize bir kokuşma ve soygun faaliyeti vardır. Fütursuzca, pervasızca, korkusuzca soygun ve talan yapılmaktadır.

Kokuşmanın aktörleri hangi kesimlere mensuptur?

1. Bazı politikacılar, 2. Bazı büyük bürokratlar, 3. Bazı medyacılar, 4. Bazı iş adamları.

Zabıta ve adliye kokuşmayı niçin bitiremiyor? Çünkü:

1. Kokuşmanın iradesi ve gücü zabıtanın ve adliyenin gücünden daha fazladır.

2. Organize talan çeteleri kokuşmayı himaye etmektedir. Bazı dosyalar sümenaltı edilmekte, buzdolabına konulmakta, zamanaşımına veya affa sokulmakta, gerekirse yakılmaktadır.

3. Bazı ârızalar yüzünden açığa çıkan kokuşma vak’alarını örtbas etmek için büyük paralar harcanmaktadır. Yüz milyonlarca dolar çalan ve hortumlayan büyük hırsızların, paçalarını kurtarmak için beş on milyon doları gözden çıkarmaları gayet tabiî değil midir?

4. Kokuşma vak’alarının üzerine giden polisin, jandarmanın, savcı ve hakimlerin başlarına birtakım kazalar, talihsizlikler gelmektedir. Bu konuda pek ileri giden, sınırı aşan ve bazı ünlü, anlı şanlı, güçlü, kodaman, kocaman kokuşmuşları rahatsız ve tedirgin eden İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ne oldu, biliyorsunuz.

Türkiye’nin bir numaralı gücü haline gelmiş olan büyük medya, kokuşmanın üzerine gitmemektedir. Bazı yayınlar, bazı gürültüler “Hamamın namusunu kurtarmak” kabilindendir.

Kokuşmayla mücadele etmek isteyen namuslu sorumlular üzerinde ağır baskılar vardır.

Ceza mevzuatımız kokuşma konusunda yeterli değildir. Küçük hırsızlar, yankesiciler, yol kesiciler, gaspçılar hakkında kesin ve açık hükümler içeren ve ceza veren kanunlarımız vardır ama kokuşma yoluyla milyarlarca dolar götüren seçkin, saygın, güçlü haydutları engelleyecek maddeler son derece yetersizdir.

Para toplumun tek ana değeri haline gelmiştir. Kokuşmanın 150 milyar dolar kara parası olduğu söyleniyor. Bu kadar büyük bir güce sahip olan bir kesim elbette kolay kolay yenilmez, kolay kolay pes etmez.

Türkiye’yi bir sömürge gibi idare etmek, Türkiye’nin güçlü olmasını önlemek, Türkiye’nin kendilerinin verdiği koltuk değnekleri ile ayakta durmasını sağlamak isteyen dış düşmanlarımız kokuşmayı teşvik etmektedir.

Türkiye bir haram ve gayr-i meşru rantlar ülkesi haline gelmiştir.

1. Sahte Atatürkçüler milyarlarca dolar götürüyor.

2. Sahte dinciler milyarlarca dolar götürüyor.

3. Sahte milliyetçiler ve Türkçüler milyarlarca dolar götürüyor.

Yüzde yüz temizlerin sayısı çok azalmıştır.

Her konuda emanetlere hiyanet edilmektedir.

Bugünkü partiler sistemi islah edilmedikçe kokuşmanın önlenmesi mümkün ve muhtemel değildir.

Partiler, genellikle birer aşirete dönüşmüştür. Genel başkanlar aşiret ağası durumundadır. Hiçbir güç ve irade onları yerlerinden edememektedir. Partiler demokrasinin vaz geçilmez unsurlarıdır. Partilerin iç yapısı, işleyişi demokratik olmazsa, siyaset demokrat olabilir mi?

Hukukun üstün olduğu gerçek demokrat ülkelerde en ufak bir skandal bile bir parti başkanının, bir politikacının, bir iktidar mensubunun siyasî kariyerini bitirmeye yetiyor. Bizde ise bin skandala bulaşmış en şaibeli kodamanlar bile pişmiş kelle gibi sırıtarak tahtlarında oturuyor.

Bugünkü genel başkanların otoriteleri ve saltanatları eski sultanlarınkinden daha fazladır. Padişahlar bile hal’ edilebiliyor, tahtlarından indirilebiliyordu. Parti padişahları ise postlarında lök gibi oturuyor.

Kokuşmayı önlemek için zabıtanın ve adliyenin iradesi ve gücü yetişmez. Onların gücüne siyasetin gücünün de eklenmesi gerekir. Ne yazık ki, bizdeki siyasî sistemde kokuşmaya karşı irade ve güç yoktur.

Bizdeki partiler sistemi, siyasî gelenekler milletvekillerini birer oy robotu haline düşürmüştür. Disiplini bozanlar önce ihtar almakta, azarlanmakta, daha ileri giderlerse ihraç edilmektedir.

Kokuşmayla mücadele niyet, irade, güç isteyen bir meseledir. Bizde bu üçü de yeterli miktarda mevcut değildir.

Aileden serveti olmayan, hayatı boyunca normal ve meşru bir ticaret yapmayan, sadece aylık geliri bulunan birtakım adamlar nasıl oluyor da milyarlarca dolarlık köşklere, efsanevî servetlere sahip olabiliyorlar?

Birtakım adamların yaptıkları işler, ödedikleri vergiler bellidir. Peki bu adamlar bunca serveti nasıl elde etmişlerdir? “Nereden buldun?” kanunu çıkartılmak istense hemen itirazlar başlıyor. Sermayeyi ürkütmeyelim deniliyor. Kara paraya, haram servete sermaye diyorlar. Bedenini ve namusunu satan sermayelerin yanında böyle sermayeler de var.

Kokuşma, soygunlar, talanlar, hortumlamalar, yağmalar konusunda yapılan yayınlar son derece yetersizdir. Gazetelerde bu konuda çıkan haberler, yorumlar saman alevi gibidir. Halk bunlara alışmıştır. Kütleler bunları kaçınılmaz bir kader olarak kabul etmektedir. Gerçek vatansever, gerçek namuslu, gerçek aydın bir ekibin başta kokuşma olmak üzere Türkiye’nin gerçek gündem maddeleri üzerinde bildiriler, broşürler, manifestolar hazırlaması ve maddî imkan bularak bunları milyonlarca adet dağıtması gerekiyor. Halk uyarılmalıdır, halka gerçekler bütün çıplaklığı ile anlatılmalıdır, halkın iradesi harekete geçirilmelidir. Bu hizmeti ve vazifeyi yapacak gerçek vatanseverler, gerçek namuslu aydınlar nerededir? 23 Mart 2002