Kokuşma İçinde Yüzen İsrail
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cuma
Bizim mâlum medya, İsrail’i Ortadoğu’nun tek gerçek demokratik rejimli ülkesi olarak gösterir. Bu iddiada yüzde elli hakikat payı vardır ama madalyonun arka tarafı hiç de parlak değildir. İsrail uzun yıllardan beri yaygın ve müzmin bir kokuşma içindedir. Orada Yahudiler arasında eşitlik yoktur. Çoğunluğu teşkil eden
ikinci sınıf Yahudi durumundadır.
Cumhurbaşkanı hakkında tecavüz iddiasıyla tahkikat yapılmaktadır.
.
Cumhurbaşkanı hakkında adlî tahkikat yapılması elbette demokrasinin gereğidir ve alkışlanacak birşeydir. Lakin devletin başının böyle bir iş etmesi ülke için bir yüz karasıdır.
Yahudi ordusunda kadın askerler de vardır. Ciddî araştırmalar ordunun, seks bakımından hiç de temiz ve örnek olmadığını ortaya koymaktadır. Bu konuda kitaplar bile yazılmıştır.
Uzun bir müddetten beri komada bitkisel hayat süren şu meşhur General Şaron, “İsrail’e hizmet ederken” efsanevî bir servete sahip olmuştur.
İsrail’in şu anda yeryüzünde en büyük müttefiki ABD’dir. İkincisi de Türkiye’dir. Türkiye derken halkı kasd etmiyorum.
Devletimizle İsrail arasında, halk oyuyla başa geçen siyasî iktidarı da aşan gizli anlaşmalar mevcuttur. Borç içinde yüzen, her yıl milyarlarca dolar borç faizi ödeyen devletimiz İsrail’e uçak tâmiri, tank tâmiri bahanesiyle milyarlarca dolar
yapmaktadır. Anlaşmaların metinleri gizli tutulmakta, halktan saklanmaktadır.
Bazılarına göre İsrail teokratik bir rejime sahiptir. Bir kısım “Tevrat’a sâdık Yahudiler” ise Siyonizmin ve İsrail devletinin, Musevî dinine göre küfür olduğunu iddia etmektedir. Küçük bir azınlık olan Neturei Karta Yahudi cemaati İsrail devletini tanımanın haram olduğu, bu devlete itaat edilmemesi gerektiğini iddia etmektedir. Hattâ bazı hahamlar, “İsrail’in kuruluş yıldönümü bizim için en büyük mâtem günüdür” şeklinde konuşmaktadır.
İşin en vahim tarafı, İsrail savaş uçaklarının Türkiye’de tâlim ve manevra yapmalarıdır.
İsrail ile Türkiye arasında dostluk ve ittifakın ötesinde bağlar bulunuyor. Türkiye, perde arkasından ABD ve İsrail tarafından idare ediliyor diyenleri haklı çıkartacak hayli gerekçe vardır.
Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyen ve bir kısmı Kürt Yahudisi olanlar “Günün birinde ABD ve İsrail Irak sahnesinden çekilirse biz ne olacağız?” diye düşünmeye başlamıştır.
Türkiye’de de, ikballerini İsrail ve ABD desteğine bağlamış bulunanlar, Yahudiler ve Neo-Con’lar çekilince ne yapacaklar?
Herbiri bir Türlü Köşe Yazarları
Eskiden
denilmez,
denilirdi. Bunların işi ve vazifesi yazmaktır. İstediğiniz kadar da çeşidi vardır. Sayalım:
(1) Fikirleri, görüşleri, inançları, tenkitleri doğru veya yanlış olsun; hür fikirli, bağımsız yazarlar. Bunlar emir almazlar, şöyle yaz böyle yaz gibi tâlimatlara kapalıdırlar. Yazılarına müdahale edilmez. Gerekirse, haysiyetlerini korumak için yazmazlar veya başka bir yerde yazarlar.
(2) Bağımlı, ücretli yazarlar.
(3) Aklı başında, sağduyulu, mutedil (ılımlı), insaflı, adaletli, mantıklı yazarlar. Bu gibi zatlar hem savcılık, hem hâkimlik, hem de cellâtlık yapmaz.
(4) Tetikçi yazarlar. Bunların vazifesi, yukarıdan, perde arkasından, “derin” yerlerden gelen direktifler üzerine kışkırtma yapmak, gündeme konular sokmak, dezenformasyondur.
(5) Tavşan tezeği yazarlar. Bunlar suya sabuna dokunmaz, etliye sütlüye karışmaz, sakin kıyılarda aheste aheste kürek çekerler.
(6) Aşırı ve fanatik solcu yazarlar. Bunlar her şeyi, herkesi tenkit eder, yerin dibine geçirirler ama Marksizmi-Leninizmi (bazıları Maoizmi) asla tenkit etmezler. Marksizm iflas etmiş, Sovyetler Birliği dağılmış… Böyle realiteleri göz önüne almazlar.
(7) İrtica tehlikesi ve tehdidi yazarları. Bunlar akıllarını dine ve dindarlara takmıştır? Tedavileri, rehabilitasyonları mümkün değildir. İrtica yeldeğirmenlerine Don Kişot gibi saldırır dururlar.
Daha bir sürü türü vardır köşeyazarlarının. Yazarlar da yazarlar. Son Hrant Dink cinayetinde yüzlerce yazarın her birinin kafasından ve kaleminden bin türlü tahmin ve açıklama çıktı. Kendi inançlarına (veya inançsızlıklarına), kendi kültürlerine, iz’anlarına, insaflarına göre bol bol yazdılar. Daha da yazacaklardır. Ne zamana kadar? Konu tavsayacak, başka önemli cinayetler ve hadiseler olacak, bunu bırakıp yeniyi yazacaklardır.
Kimileri gerekçeli yazar, kimileri gerekçesiz. Kimilerinin ipe sapa gelir ciddî gerekçeleri vardır, kimilerinin gerekçeleri deli saçmasıdır.
Konuya objektif, âdil, dikkatli bir şekilde yaklaşan yüzde bir bile çıkmaz.
Nâdir istisnalar dışında gazetecilik, hele köşeyazısı muharrirliği de köşeyi dönme, meşhur olma, rahatlanma konusu olmuştur.
Türkiye’de 1,5 milyon Ermeni kökenli mi dedin, hemen manyak ve parayonak olursun.Peki, Ermeni Patriği Mesrob hazretleri Fransız gazetesine böyle demiş, röportajın metni ortada.
Sabataycıların büyük ağırlığı var mı dediniz. Eyvah hapı yuttunuz siz. Manyak mısınız, nesiniz… Peki bunca fikir, görüş, açıklama kargaşası içinde kim doğruyu söylüyor. Yüzlerce ağızdan birden tek kelime çıkar:
– Ben!..
– Yanılanlar kimler?
– Ötekiler…
Böylelerinin lügatlarında
kelimelerinin mânası şöyle açıklanır:
– Başkasında olan şey…
Bir kaç onbin kişi sokaklarda:
– Biz hepimiz Hrantız, biz hepimiz Ermeniyiz… diye bağırdılar. Bu bağırtılar normal midir?
– Elbette normaldir… Sen paranoyak ve manyak olduğun için öküz altında buzağı arıyorsun. Onlar yurtseverdir…
– Peki, “zehirli kanı Türk” ne demeye geliyordu?
– Irkçılığı, faşistliği, fanatikliği bırak!
Siz onlar gibi düşünmüyorsunuz, sizin görüşleriniz onlarınkine uymuyor… Alaya maruz kalırsınız, tahkire uğrarsınız, hafife alınırsınız, hattâ zaman zaman tehdit edilirsiniz.
Basın hürriyeti var. Basında binlerce köşeyazarı var. “Taze haber, doğru yorum” var. Habbeyi kubbe, pireyi deve yapmak var. Hür ve haysiyetli kalemler ve vicdanlar var (Acaba yüzde kaç onlar?) Satılık veya kiralıklar var. Herkes kötü ben iyiyim, herkes salak ben süper zekâyım, herkes yanılır ben yanılmamlar var. Velhasıl var oğlu var. 03 Şubat 2007