Konvansiyonel Yalanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Ocak 2019
Perşembe
En okumuşundan en az okumuşuna kadar vatandaşlar yalanlara, peşin hükümlere (önyargı), yanlış düşüncelere maruz kalmışlar, birtakım konvansiyonel efsaneler iliklerine kadar işlemiştir.
Bunları açıklamakla, doğruları söylemekle gerçeklerin bilineceğini, vatandaşların sağlam bir kafa yapısına ve kültüre sahip olacaklarını sanmak saflık olur.
İlkokuldan liseye kadar okullarda, üniversitelerde, basında, kitaplarda yalanlar yanlışlar anlatılıyor, öğretiliyor. Bunları kafalardan, gönüllerden silebilmek için en az iki senelik yoğun bir “rehabilitasyon” temizleme, arındırma tedavisine ve eğitimine ihtiyaç vardır.
Yalanlardan biri şudur: Türkiye İslâm dünyasının en iyi, en örnek, en üstün ülkesidir…
Bunu söyleyenlere sormak gerek:
– Türkiye Japonya derecesinde ileri, başarılı, üreten, zengin, kültürlü, medenî bir ülke midir?
– Türkiye ile Güney Kore’yi mukayese edersek, iftihar verici, göğüs kabartıcı bir netice mi elde ederiz, yoksa başımızı utanç içinde eğmek zorunda mı kalırız?
Bir başka yalan:
Yurdun her köşesinde okullar yapılmış, nice üniversiteler açılmış ve genç nesiller bilgi ile aydınlatılmıştır…
Öyle mi?
Eğitim demek her yeri beton binalarla doldurmak, içine milyonlarca çocuk ve genç koymak demek değildir.
Son üniversite seçme imtihanları açıkça göstermiştir ki, bizim eğitimimiz iflas etmiştir.
Liselerimizde doğru dürüst edebî-yazılı-medenî-zengin Türkçe bile okutulup öğretilemiyor.
Bizim liselerimizi Fransa, Almanya, İngiltere, İsviçre, Japonya, Singapur, GüneyKore liseleri ile mukayese edersek acı gerçeği anlarız.
Okulların iki vazifesi vardır: Bilgi ve kültür vermek… Ahlak ve karakter terbiyesi vermek… Bizde bunlar verilebiliyor mu?
Medya tarafından halka şırınga edilen yalanlardan bir başkası:
“Fransa gibi medenî ve ileri bir ülkede kız öğrencilere başörtüsü yasaklanmıştır. O halde bizdeki yasak da doğrudur…”
Ne büyük yalan!
Fransa’da üniversitelerde başörtüsü tamamen serbesttir…
Fransa’da Katolik okullarında başörtüsü serbesttir…
Fransa’da diğer özel okullarda başörtüsü serbesttir…
Fransa’da Müslümanların özel “İslâm liseleri” kurumları serbesttir…
Fransa’da Müslümanların “İslâm Partisi” kurmaları serbesttir. Nitekim böyle bir parti de kurulmuştur.
Sonra yalancılar kalkmışlar, Fransa’da başörtüsü yasaktır diyorlar; bu yasağı genel ve mutlakmış gibi gösteriyorlar. Yalancı oğlu yalancılar…
Yalancıların büyük yalanlarından biri de şudur:
İslâm kadınlara hürriyet vermez. Kadına hürriyeti biz verdik…
Ya öyle mi?
Sen üzerinde TC anteti bulunan resmî devlet vesikalarıyla birtakım düşmüş karılara “Fahişelik vesikası” ver ve sonra da kadın haklarından, kadın hürriyetlerinden, kadın haysiyetinden bahset. Olacak şey değil!
Son yıllarda 100 bin kadın “vesika almak” için resmî makamlara müracaat etmiş. Aman ne hürriyet ne hürriyet!
Başka kocaman bir yalan daha:
Türkiye’de demokrasi varmış…
Yok canım!
Demokrasinin olduğu yerde, âdil kanunları olan, bağımsız yargısı olan bir hukuk sistemi olur. Bu sistem devletin de, hükümetin de, Meclis’in de, ordunun da üzerinde olur. Bizde böyle bir durum var mı?
Millî kimliğin, millî tarihin, millî lisan ve edebiyatın, millî sanatın, millî kılık-kıyafetin kısıtlandığı bir yerde demokrasi olmaz, yaşamaz.
Türkiye’de Çince, Japonca, Ermenice, Rumca, Yahudice, Rusça, İngilizce gazete, dergi, kitap çıkartılabiliyor ama Türklerin bin yıl boyunca kullanmış oldukları yazı ile çıkartılamıyor. Demokrasi bu mudur?
Türkiye’de Mason locaları (Loca bir tür tekke demektir) açıktır ama İslâm tekkeleri, dergahları, zaviyeleri kapalıdır, yasaktır. Böyle demokrasi olur mu?
Şu koca yalana bakınız:
Türkiye’de tam bir din, inanç, vicdan hürriyeti varmış….
Bizdeki bu hürriyete tam demek mümkün müdür?
Dindar vatandaş yaz tatilinde çocuğuna din ve Kur’ân dersi bile verdiremiyor.
Dinine hizmet etmek, dinini yaymak, dinini misyonerlere karşı savunmak için dinî dernek kuramıyor.
Özel İslâm okulları, üniversiteleri açamıyor…
Sonra da din hürriyeti varmış…
Türkiye’de laiklik varmış…
Sevsinler bizdeki laikliği…
Devletin yetmiş altı bin resmî camisi var…
Devletin 100 binden fazla müftüsü, vaizi, imamı, müezzini, din hocası var. Bunlar bütçeden maaş alıyor…
Devletin beş yüzden fazla İmam-Hatip okulu var. Yirmiye yakın İlahiyat Fakültesi var…
Devletin, genel müdürlük seviyesinde resmî bir Diyanet İşleri Başkanlığı var…
Laik hükümetin kabinesinde din işlerinden sorumlu bir devlet bakanı var…
Sonra da bu sistem laik oluyor. Böyle söyleyene deli derler…
Yalansız dolansız bir Türkiye olur mu?
Bu gidişle olmaz. Yalanlar iliklerimize kadar işlemiştir. Kurtulmak çok zor, çok zor, çok zor… 08 Ekim 2004