Perşembe

 

Konya’yı tebrik ediyorum; ilgili belediyeleri ve vakıfları takdir ve tahsin eyliyorum. Birkaç sene içinde, Selçuklu Devleti’nin bu eski merkezinde geleneksel hüsn-i hat, ebrû, tezhib, ciltçilik, çinicilik sanatı canlandırılmıştır. Yapılanlar elbette yeterli değildir ama çok hayırlı bir çığır açılmıştır. Himmeti ve hizmeti geçenlere, ilgilenenlere teşekkür ediyorum.

Ülkemizde Konya gibi onbeş-yirmi kadar merkez, eski başşehir bulunmaktadır. Bursa, Edirne, Kastamonu, Balıkesir, Kütahya, İzmir, Kayseri, Sivas, Erzurum, Adana, Diyarbakır, Mardin ve daha öteki önemli tarihî şehirlerimizde de geleneksel İslâm sanatlarımız ve zenaatlerimiz canlandırılmalı; bu maksada hizmet etmek için kurslar, dershaneler, mektepler açılmalıdır. Böyle şeyler kendi kendine olmaz. Niyet edilmeli, plan ve program yapılmalı, teşebbüse geçilmeli, para bulunup masraf edilmelidir.

Müslümanlar bilhassa sanat, ilmî araştırma, kültür sahasında çok geri kalmışlardır. Bu gerilik giderilmeli, sanat ve kültür sahasında bir rönesans, teceddüt hareketi başlatılmalıdır.

Sanatsız, kültürsüz, ilimsiz, irfansız, hikmetsiz, mimarîsiz, tefekkürsüz islâmî hareket olamaz.

İslâm dini bir medeniyet dinidir, şehir dinidir, metropol dinidir. Elbette kırsal kesim halkının, köylülerin, taşralıların, marjinal yığınların da Müslüman olmaya hakları vardır. Lâkin İslâm sadece bunların dini değildir.

Hüsn-i hatla, ebrû ile, tezhiple iş bitmez. Canlandırılması gereken yüzlerce sanatımız vardır. Gerektiğinde İran’dan, Hindistan’dan, Suriye’den, Mısır’dan, başka İslâm ülkelerinden hocalar, üstadlar getirterek Şark, İslâm, Türk dünyasına ait sanatlar öğretilmeli, öğrenci yetiştirilmelidir.

Sanat ve kültür, hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Sanat ve kültür, küçük bir azınlığa, sadece yüksek ve zengin tabakaya ait bir lüks değildir. Müslümanlar Müslüman evlerinde oturmalı, meskenlerini Müslümanca döşemeli, Müslümanca giyinmeli, İslâm-Türk mimarîsine göre binalar inşa ettirmelidir.

Yozlaştırıcı, köleleştirici, yabancılaştırıcı Batı kültürünün tahribatından kurtulmak, kendi kimliğimizi muhafaza edebilmek için sanat çok büyük bir silâhtır. Gücü yeten her Müslüman ailenin evinde hüsn-i hat eserleri, islâmî süsleme sanatının ürünleri, el dokuması halı kilimler bulunmalıdır.

Bir Müslüman otomobile, buzdolabına, renkli televizyona, bulaşık ve çamaşır makinalarına, saçma sapan eşyaya çuvalla para veriyor da sanata, kültüre, kaliteye, millî kimliğe yatırım yapamıyorsa o Müslüman moloz bir Müslümandır. Öyle şey olur mu demeyiniz. Müslümanın kalitelisi olduğu gibi molozu ve kalitesizi de pekâlâ olabilir ve zaten bol miktarda mevcuttur.

Diyanet İşleri Başkanlığı, cami görevlilerini, din hizmetlilerini geleneksel İslâm sanatlarını öğrenmeye teşvik etmeli, bu maksatla kurslar, dershaneler açmalı, hocalar vazifelendirmelidir.

Japoya, İsviçre gibi en medenî ve kalkınmış ülkelerde bile eski el tezgahlarında kumaş dokunmakta, bunlar yüksek ücretlerle meraklılara, kültürlü insanlara satılmaktadır.

Ağaç işleri, maden işleri, cam sanatı, toprak eserler ve daha nice eski sanatlarımızla ilgili uzmanlar üniversitelerimizde bulunmaktadır.

Bundan yıllarca önce Edirne’ye gezmeye gitmiştim. Osmanlı’nın ikinci başşehri olan bu şehrimizde İslâm-Türk sanatı ancak müzede yaşayabiliyordu. Bu, büyük bir ayıptır.

Komşu ülkelerde, Hindistan’da, Pakistan’da, Çin’de el sanatı eserleri çok ucuza satılıyor, dar gelirliler bile bütçelerinin imkânı nisbetinde sanat eseri alabiliyor. Bizde ise çok yanlış bir zihniyet vardır. Adam bir sanatla uğraşıyor ve bununla Bağdat Caddesi’nde bir daire, Marmaris’te bir yazlık, Limuzin bir otomobil, filim artisti gibi bir karı, evinde şahane bir dekorasyon, lüks bir hayat istiyor. Sanat bu kadar yükü çeker mi?

İranlı, Pakistanlı, Çinli sanatkârlar minyatürler, tesbihler, el dokuması ipekli kumaşlar, halılar getiriyor ve bunları çok ucuza satabiliyorlar da bizde yapılan sanat eserleri niçin çok pahalıdır?

Müslüman kesimde bunca vakıf var. Bunlar niçin sanatı teşvik için kurslar açmıyor, masraf yapmıyor, himmet etmiyor?

Siyasî ve dinî sahada ağır baskılar, engellemeler vardır. Gerek karşı tarafın baltalamaları, gerekse Müslüman kesimdeki hainler ve mıncıklayıcılar yüzünden islâmî hareketin hızı kesilmiştir. Enerji ve imkânlarımızın bir kısmını geleneksel sanatlara, kültüre, ilmî araştırmalara yönlendirmemiz gerekir.

Sanat, kültür, ilim, mimarlık, dekorasyon büyük bir güçtür. Geri zekâlılar, ilkel zihniyetliler bunu anlayamaz. Hadîs-i Şerif’te beyan edildiği gibi “Allah’ın nuru ile gören firasetli ve basiretli mü’minler” bu dediklerimi çok iyi anlayacaklar ve bana hak vereceklerdir.

“Efendi! Sen neler sayıklıyorsun? Biz İslâm devleti kurmak, Asr-ı Saâdet-i geri getirmek için çalışıp çabalıyoruz, sen ise sanat manat, kültür mültür diye zevzeklik ediyorsun..?” diyenlere söyleyecek hiçbir sözüm yoktur. Hikmet, “Ahmak kişiye verilecek en iyi cevap sükûttur” demektedir.

Yaz tatili geliyor. Çocuklarınıza geleneksel sanatları öğretmek için harekete geçiniz. Müslüman hanımlar, genç kızlar bilgisayarlı dikiş makinalarıyla yahut el ile eski Osmanlı işlemelerini yapmayı öğrensinler.

Materyalistlik, hedonizm, israf, aşırı tüketim, serserilik, hayvan gibi aşırı şekilde yiyip içmek, gösteriş, caka satmak, gurur ve kibir akıllı, hikmetli, kaliteli, firasetli Müslümana yakışmaz.

Bazı belediyeler, “Biz sanat ve kültür konusunda çalışmayı çok istiyoruz ama şu sıralarda çok sıkışık durumdayız, bu iş için para yok” diyorlar. Kültür ve sanat çok hayatî, çok zarurî, çok önemli bir konudur. Niyet ve irade olunca paranın bulunabileceğine, imkân temin edilebileceğine inanıyorum. Bütün sıkışıklıklara ve darlıklara rağmen bazı faaliyetler için nasıl para bulunuyorsa, kültür ve sanat için de bulunmalıdır. 02 Haziran 2000